17 bin işçi bile bile ölüme gönderildi

İş kazalarında binlerce işçi öldü ve ölmeye devam ediyor. Peki bu ölümler, gerçekten kaza mı?

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Bu yıl “iş kazaları”nda en az 1049 işçi hayatını kaybetti. Sadece 7 ayda ölen işçi sayısı Soma faciasının üç katını geçti. AK Parti iktidarı döneminde ölen işçilerin sayısı ise 17 binin üzerinde... Bu rakamlar yalnızca basına yansıyan işçi ölümlerinden oluşuyor ve meslek hastalıklarından kaynaklanan ölümler dahil değil.

SADECE 10'DA 1'İ KAYITLARA GEÇTİ

DİSK'e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası'nın hazırladığı İş Cinayetleri ve Kayıt Dışılık Raporu'na göre iş kazalarının sadece 10'da 1'i kayıtlara geçti.

Rapor, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Eurostat verileri baz alınarak hazırlanmış. 2012'de SGK kayıtlarına yansıyan iş kazaları 74 bin 871. TÜİK'in 2013 verilerine göre iş kazası geçirdiğini söyleyenlerin sayısı ise 706 bin.

İş Cinayetleri Almanağı'na göre geçen yıl 1703 işçi hayatını kaybetti. İşçi ölümlerinin en çok yaşandığı sektör ise 418 ölümle, 'ekonominin lokomotifi' olarak nitelenen inşaat sektöründe oldu. İnşaat sektörünü sırasıyla tarım ve taşımacılık sektörleri izledi.

ERDOĞAN 'ÖNLENEBİLİR' DEDİ AMA...

Geçtiğmiz 8 Mayıs'ta yapılan 8. Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği Konferansı'nda konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “ILO'nun (Uluslararası çalışma Örgütü) da belirttiği gibi bu kayıpların yüzde 98'i gerekli tedbir alınsa, var olan düzenlemeler tam olarak uygulansa önlenebilir kazalardan kaynaklanıyor” dedi.

Peki gerekli tedbirler neden alınmıyor?

İşyerlerinin yasalara uygun çalışıp çalışmadığını denetlemek devletin görevi. İş Kanunu'nun 'Çalışma Hayatının Denetimi ve Teftişi' bölümü, denetim görevini Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na veriyor. Bakanlık ihtiyacı karşılayacak kadar iş müfettişi görevlendirmek zorunda. Ayrıca işyerlerinin kurulması ve işletilmesine izin veren belediyeler de denetimlerden sorumlu.

YARGILAMA İZNİ VERİLMİYOR

Yasal zorunlukları olmasına rağmen birçok iş cinayeti davasında kamu görevlilerinin yargılanmalarına izin verilmedi.

Soma Kömür Madeni, Zonguldak/Kozlu Madeni, Aşkale TEDAŞ işçilerinin ölümüyle ilgili davalarda kamu görevlilerine yargılama izni çıkmadı.

İşçi güvenliği için gerekli olan koruyucu malzemeler ve önlemler, işverenler tarafından sağlanmıyor ve bunların denetlenmesi de yetersiz.

2014 yılında Manisa'nın Soma ilçesinde bulunan kömür madeninde yaşanan yangında, 301 işçi yaşamını yitirdi. Madeni işleten bir önceki şirket Park Teknik A.Ş. çıkarılan kömürün yapısının yangına elverişli olmasından dolayı ruhsatı tekrar Türkiye Kömür İşletmeleri'ne devretti.

Fotoğraf: DHA Soma'da yaşanan maden faciasında 301 madenci yaşamını yitirdi. (Fotoğraf: DHA)

ÜRETİM İKİ KATINA ÇIKTI ÖNLEMLER AYNI

Madeni devralan Soma Holding, daha fazla kar edebilmek için işçi sayısı ve üretimi iki katına çıkarırken önlemler yerinde saydı. Madendeki haberleşme cihazları çalışmıyordu, acil çıkış galerileri yapılmamıştı, tahliye planı yoktu, uyarı sistemi yetersizdi... Bilirkişi raporunda tespit edilen eksiler uzayıp gidiyor.

İş kazalarıyla ilgili dava dosyalarına yansıyanlar da çalışma koşullarının ne kadar ağır ve önlemlerin yetersiz olduğunu gözler önüne seriyor.

ELDİVENİ OLSA ÖLMEYECEKTİ

İstanbul'da elektrik hattındaki arızayı gidermek için çalışırken akıma kapılarak ölen BEDAŞ işçisi Erkan Keleş'in, güvenlik adına elindeki tek şey bakkaldan aldığı plastik eldivendi. BEDAŞ tarafından hiçbir güvenlik malzemesi verilmedi. Sadece izole eldiven ya da ıstanka olarak isimlendirilen kontrol cihazı verilseydi, Keleş canından olmayabilirdi. Üstelik açılan davada bilirkişi ölen işçiyi kusurlu buldu.

Erkan Keleş'in ölümü ile ilgili açılan davada, tespit edilen tüm ihmallere rağmen bilirkişi, “akımın yokluğunu iyi biçimde tespit etseydi ve de akım olmadığını tespitten sonra müdahalede bulunsaydı, böyle bir olaya maruz kalmazdı” dedi.

İşçiyi suçlu bulan bir diğer bilirkişi raporu da, Erzurum'da baraj göletinde boğulan işçilerin davasında yaşandı. 3 Nisan 2012'de Aşkale'de bulunan Karasu-2 Hidroelektrik Santrali göletinde, enerji nakil hattındaki arızayı gidermek için görevlendirilen 5 işçinin bindiği deniz bisikleti alabora oldu. Suya düşen işçiler donarak ve boğularak hayatını kaybetti.

BİLİRKİŞİYE GÖRE ÖLEN KUSURLU

Olayla ilgili açılan davada hazırlanan ilk bilirkişi raporu ölen 5 işçiden 2'sini kusurlu buldu. İtirazlar sonrası hazırlanan diğer bilirkişi raporu ise yetkililerin ve işçilerin hepsinin tali kusurlu olduğunu iddia etti. Raporda işçilerin işçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarına uymadıkları savunuldu.

3 Şubat 2011'de Ankara'da OSTİM ve İvedik'te 20 kişinin öldüğü patlama ile ilgili davada bilirkişi, görevini yerine getirmeyen kurumlar için “Bu kurumlar görevlerinin tam olarak yapsalardı dahi bu patlamalar yine de önlenemezdi” dedi.

İŞÇİNİN ÇALIŞMAMA HAKKI VAR!

Çoğu bilirkişinin iş cinayeti davalarındaki temel dayanağı işçilerin önlem alınmadan çalışıyor olmaları.

Yasal olarak çalışanlar tehlikeli bir durumla karşılaştıklarında, işveren tarafından gerekli önlemler alınana kadar çalışmama hakkına sahipler. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 13. maddesi, çalışanlara “çalışmaktan kaçınma hakkı” tanıyor.

Ancak bu 'yasal' hak, iş yaşamında neredeyse hiç bir işe yaramıyor. Çünkü, işverenler önlemlerin alınmasını isteyen işçileri, işten atmakla tehdit ediyor hatta çoğu durumda işten atıyor.

ÖLMEK İSTEMEDİLER İŞTEN ATILDILAR

Bursa'da bulunan Gemlik Gübre A.Ş.'de 19 Temmuz 2015'de meydana gelen patlamada Uğur Çavdar yaşamını yitirdi. Patlamadan sonra bölgeyi temizlemeleri istenen işçiler, can güvenlikleri olmadığı için bunu reddettiler ve 5 işçi isten atıldı.

İşten atılan işçilerden Mahir Karahan, “Patlamanın olduğu tehlikeli bölgede çalıştırılmaya zorlandık. Önlemlerin alınmadığını ve bölgenin güvenli olmadığını söyledik. Sonrasında sendika ve işveren tarafından disiplin kuruluna sevk edilerek iş akdimiz feshedildi” dedi.

avukat-erbay-yucak-haber-ici Avukat Erbay Yucak, Vicdan ve Adalet Nöbeti'nde

ADALET ARAYAN İŞÇİ AİLELERİ

Bir Umut Derneği çatısı altında kurulan Adalet Arayana Destek Grubu, ölen işçilerin aileleri ve gönüllü hukukçuları bir araya getiriyor. Gönüllü hukukçulardan Erbay Yucak, 8 yıl önce yaşanan Davutpaşa patlaması sonrasında Adalet Arayan İşçi Aileleri ile bir araya geldiklerini söyledi.

OSTİM-İvedik patlamasından, Soma faciasına kadar birçok iş cinayeti mağduru ailenin bir arada olduğunu belirten Yucak, “Dolayısıyla da birden çok davanın adalet mücadelesini sürdürme kararlılığını ortaya koyan ailelerden oluşuyoruz” dedi.

VİCDAN VE ADALET NÖBETİ

Adalet Arayan İşçi Aileleri'nin, her ayın ilk pazar günü Galatasaray Meydanı'nda Vicdan ve Adalet Nöbeti düzenlediklerini aktaran Yucak, şöyle devam etti: “Bunun nedeni, birincisi dava süreçleri konusunda bilgi vermek için düzenlerler. İkincisi aynı zamanda devam eden iş cinayetleri hususunda, bütün adalet mücadelelerinden edindikleri tecrübeyi kamuoyuyla paylaşmak, bir nebze de olsa iş cinayetlerini durdurmak; işveren, kamu idarecileri ve mahkemelere sorumluluklarını hatırlatmak için yapıyorlar.”

'KAZA DEĞİL CİNAYET'

Erbay Yucak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “işçi ölümlerinin yüzde 98'i önlenebilir kazalardan kaynaklanıyor” sözleri ile ilgili kendilerinin de 8 senedir aynı şeyi söylediklerini ifade etti. Yaşanan işçi ölümlerinin kaza değil cinayet olduğunu vurgulayan Yucak, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Diyoruz ki mevzuat eksikliği yok, bu mevzuata dayanarak iş cinayetlerinin yüzde 98'i önlenebilir niteliktedir. O yüzden 'iş kazası' demiyoruz. Önlenebilir ve öngörülür olan bir şey kaza olmaktan çıkıyor zaten. Kaza öngörülemez ve önlenemez olana söylenir. Kaza değil cinayet diyor olamamızın sebebi de bu. Bunu kaza olmaktan çıkarıp cinayet hüviyetine büründüren şey, mevzuatta yazılı önlemlerin alınmamasıdır.”

CEZALAR CAYDIRICI OLMALI

İşverenlerin gerekli güvenlik önlemlerini almakla sorumlu olduğunu belirten Yucak, devletin de bu önlemleri etkin bir şekilde denetlemekle yükümlü olduğunun altını çizdi.

Mahkemelerin de iş cinayeti davalarında etkin bir yargılama yapması gerektiğini söyleyen Yucak, “Adaletli bir yargılama ve o yargılanmanın sonucunda ortaya çıkan cezalar bakımından da bunun caydırıcı sonuçları olması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.