YAZARLAR

Eğitimde iklim fırtınası, çocuk hakları sular altında

İklim krizinin eğitime etkileri yalnızca rakamlarla, raporlarla değil; yaşamların kesiştiği sınıfların dünü, bugünü ve geleceğinde de hissediliyor. Her selde kapanan bir okul, her sıcak hava dalgasında konsantrasyonu dağılan bir öğrenci, bizi yalnızca istatistiklerle değil, önemli bir toplumsal sorumlulukla karşı karşıya bırakıyor. Bu krizin çözümü, eğitim sistemlerinin çoklu krizlere karşı dirençli ve sürdürülebilir bir yapıya dönüştürmekten geçiyor.

İlk kar yağışını on sekiz yaşında gören bir Egeliyim. Çocukluğumda, televizyondan kar tatilinde mahalle aralarında kızak kayan yaşıtlarımı izlerken onlara ne kadar imrenirdim!

İzmir’de kar görmek bir hayaldi; aşırı yağmurlar ise okulların tatil olmasına yetmezdi. O yıllarda iklim değişikliği denince aklımıza sadece deodorantların ozon tabakasını delmesi gelirdi. Ne kadar masum bir farkındalık, değil mi?

Aradan geçen on yıllarda dünya çok değişti; iklim krizine ve doğa tahribatına dair çocuklarda ve gençlerde yaygınlaşan “eko-anksiyete” denen nur topu gibi bir endişemiz var.

Yaşam alanlarımızda birden fazla çevresel değişimin ve kaybın yol açtığı duygusal veya varoluşsal kederi ifade eden “solastalji” de cabası...

Artık iklim krizi, sadece çevresel bir sorun olmaktan çıktı, eğitim de dahil olmak üzere çocukların yaşam alanını çepeçevre saran küresel bir kriz haline geldi.

UNICEF’in kısa süre önce yayımladığı “Kesintiye Uğrayan Eğitim: 2024'te İklim Kaynaklı Aksamaların Küresel Özeti” başlıklı çalışma, dünya genelinde milyonlarca çocuğun eğitim hayatının iklim felaketleri nedeniyle sekteye uğradığını gösteriyor.

Rapora göre, 2024 yılında 85 ülkede en az 242 milyon öğrenci, aşırı hava olayları nedeniyle eğitime ara vermek zorunda kaldı. Sıcak hava dalgaları, seller, fırtınalar ve kuraklıklar nedeniyle birçok okul ya tamamen kapandı ya da eğitim olanakları ciddi şekilde kısıtlandı.

İklim kaynaklı çoğu kriz de, dünya çapında ağırlıklı olarak eylül ayında yaşandı-yani okul yılının başlangıcında.

Geçen yıl okulların kapanmasına yol açan en önemli iklim tehlikesi ise “sıcak hava dalgaları” olarak belirlendi; zira sadece nisan ayında dünya çapında 118 milyondan fazla öğrenci bu durumdan etkilenirken, Filipinler ve Bangladeş’te nisan ayında okullar kapatıldı, bazı ülkelerde de eğitim süreleri kısaltıldı. El Nino sonucu Doğu Afrika’da sık sık seller yaşanır oldu.

Eğitimde iklim koşulları nedeniyle yaşanan aksamalardan en çok etkilenen bölge olarak Güney Asya’nın bazı bölgelerinde sıcaklıkların 47 dereceye yükselmesiyle birlikte çocuklar sıcak çarpmasıyla karşı karşıya kaldı.

İklim değişikliği sadece çocukları eğitim hayatından uzaklaştırmakla kalmadı. Aynı zamanda okulların altyapısına ve eğitim malzemelerine zarar verdi; okul yolları kapandı; bu kırılganlık yüzünden öğrencilerin derse odaklanması ve fiziksel sağlığı olumsuz etkilendi; çocuk yaşta zorla evlilikler ve çocuk işçiliği riski arttı.

UNICEF verilerine göre afetler sırasında ve sonrasında kız çocuklar okulu bırakma ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete maruz kalma açısından daha kırılgan bir konuma sürüklendi.

Tüm bu etkiler, ağırlıklı olarak düşük ve düşük-orta gelirli ülkelerde yaşanırken, örneğin eylül ayında İtalya, ekim ayında da İspanya’yı etkileyen sağanak yağışlar ve seller sonucunda bir milyona yakın öğrencinin eğitimi aksadı.

Peki, bu kriz Türkiye'yi nasıl etkiliyor? Ve daha da önemlisi, bu gidişatı nasıl değiştirebiliriz?

Coğrafi konumu nedeniyle iklim krizinin farklı türde etkilerini aynı anda yaşayabilen ülkeler arasında yer alan Türkiye de bu küresel eğilimden muaf değil.

UNICEF’in 2021 yılında geliştirdiği Çocukların İklim Riski Endeksi’ne (CCRI-Children’s Climate Risk Index) göre, Türkiye, iklim ve çevre şokları konusunda yüksek riskli ülkeler arasında.

Orman yangınları, sel felaketleri ve aşırı sıcaklıklar öğrencilerin okula erişimini zorlaştırırken, eğitim altyapısını da tehdit ediyor.

UNICEF raporuna göre, eğitim sistemleri, iklim krizine karşı en kırılgan sektörlerden biri... Okullar, altyapı yetersizlikleri ve aşırı hava olaylarına karşı hazırlıksız yakalanıyor. Özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde öğrenciler, sıcak dalgalarının neden olduğu sağlık sorunları, sel ve fırtınaların sebep olduğu bina hasarları gibi sorunlarla karşılaşıyor.

2021 yılında Karadeniz’de yaşanan büyük sel felaketini anımsayın. Bu esnada yüzlerce okul zarar gördü ve binlerce öğrenci eğitimine ara vermek zorunda kaldı. Benzer şekilde, Akdeniz ve Ege bölgelerinde artan orman yangınları, eğitim süreçlerini olumsuz etkilemeye devam ediyor.

Aşırı sıcaklıklar, eğitim-öğretim dönemlerinde etkisini hissettiriyor. Okul binalarında yeterli soğutma sistemlerinin olmaması, çocukların sınıflarda odaklanmasını zorlaştırıyor.

Sel ve taşkınlar, özellikle Karadeniz ve Marmara bölgelerinde, okul altyapısını tehdit ediyor. Samsun, Artvin ve Rize gibi illerde meydana gelen şiddetli yağışlar, eğitim binalarında kalıcı hasarlara yol açabiliyor.

Hava kirliliği ve kuraklık, iç bölgelerdeki okullarda solunum yolu hastalıklarını artırarak öğrencilerin devamsızlık oranlarını yükseltiyor.

Bu olaylar, çocukların yalnızca fiziksel güvenliğini değil, akademik performanslarını da doğrudan etkiliyor. Eğitime ara verilmesi, öğrencilerin öğrenme kayıplarını artırırken, uzun vadede fırsat eşitsizliklerini derinleştiriyor.

Bu noktada hak savunucuları, eğitim sisteminde dirençlilik sağlanması için gerekli adımların atılması yönünde çağrıda bulunuyorlar. Zira iklim krizlerinin özellikle 2050-2059 yılları arasında daha da yaygınlaşacağı tahmin ediliyor. UNICED verilerine göre, bu dönemde 2000’li yıllara oranla sekiz kat daha fazla çocuk, iklim değişikliği kaynaklı risklere maruz kalacak.

Peki ama nasıl?

İklim krizinin eğitim üzerindeki etkilerini asgariye indirmek için Türkiye’nin acilen iklime dayanıklı bir eğitim stratejisi geliştirmesi gerekiyor.

UNICEF raporu bu konuda üç temel öneride bulunuyor. Öncelikle, eğitim altyapısının güçlendirilmesi, yani okul binalarının aşırı hava koşullarına dayanıklı hale getirilmesi, yağış riskine karşı drenaj sistemlerinin iyileştirilmesi ve sıcak hava dalgaları için sınıfların soğutulup havalandırmanın artırılması gerekiyor.

Kısacası, iklime dayanıklı eğitim ortamlarının inşa edilmesi ve bunun da hükümetler ve paydaşlarıyla işbirliği içinde yapılması öneriliyor. Örneğin UNICEF, son dönemde çok fazla kasırganın yaşandığı Mozambik’te 230 okulda 1000’in üzerinde sınıfı iklime dayanıklı hale getirdi.

Ardından, “afet yönetimi eğitimi” geliyor. Kartalkaya’daki yangında da, iki yıl önce yaşanan Hatay merkezli depremlerde de bu konudaki eğitimin önemini bir kez daha anımsamıştık. Örneğin, Ankara Büyükşehir Belediyesi, 2021 yılından beri yaklaşık 7 bin çocuğa, “Afet Farkındalık ve Temel İlkyardım Eğitimi” verdi.

Dolayısıyla, öğrencilerin, öğretmenlerin ve ailelerin doğal afetlere ve iklim değişikliğine karşı eğitilmesi (“greening learning”) ve beceriler kazandırılması şart.

Bunun için de UNICEF, Yuvam Dünya, Yuva Derneği, Ekosfer, TEMA, Doğa Derneği, ÇEKÜL, Roots& Shoots Türkiye, Yeşil Düşünce Derneği ve WWF gibi uzman kuruluşlardan destek almak, sivil toplumun bu alandaki çalışmalarını anaakımlaştırmak gerekiyor.

Örneğin çocukların iklim riskine maruziyeti konusunda 163 ülke arasında 26’ncı sırada gelen ve sellerden toprak kaymalarına, kasırgalara dek birçok felaketin eğitim üzerindeki etkisini deneyimleyen Hindistan’da, hükümet-UNICEF işbirliğiyle iklim krizine karşı müfredat güçlendirildi; birlikte hazırlanan bir ulusal eğitim modülüyle sadece geçen sene 121 binin üzerinde öğretmenin bu konudaki kapasitesi artırıldı.

Benzer şekilde, sık sık kasırga yaşanan ve Aralık ayındaki Chido kasırgasında 250 okuldaki en az 1126 sınıfın yerle bir olduğu Mozambik’te UNICEF işbirliğiyle okulların yaklaşık yüzde 40’ının altyapısı, iklime dayanıklı şekilde güçlendirildi; benzer durumlarda eğitimin yapılacağı geçici öğrenim alanları kuruldu.

Ayrıca, afet sonrası öğrenim kayıplarını azaltmak için, uzaktan çevrim içi eğitim altyapısının güçlendirilmesi ve sosyoekonomik olarak dezavantajlı bölgelere dijital eğitim araçlarının ihtiyaç anında hızlıca ulaştırılacağı bir altyapı kurulması gerekiyor.

Son olarak -ve belki de en kritik nokta olarak- tüm bunlar için ayakları yere basan bir “politika” ve “finansman” geliyor. Eğitim sistemini iklim krizine karşı dayanıklı hale getirmek için kamu ve özel sektör iş birliği sağlanmalı; eğitime yönelik bütçelerde iklim uyumlu projelere daha fazla yer verilmeli; ulusal iklim planları eğitim odaklı şekilde güçlendirilmeli.

En önemlisi de, eğitim sektöründe iklim krizine karşı yılmazlığı artırmak adına, “kanıta dayalı” ve “gelecek vadeden çözümlere” yatırım yapılmalı; susuzlukla mücadele eden Şanlıurfa ve selle mücadele eden Karadeniz bölgesindeki çocukların eğitime dair beklentileri farklılaştırılmış çözümlere konu olmalı.

Türkiye’de şu ana kadar bu başlıklardan bazılarında ufak adımlar atılmış olsa da, eğitimi iklim dirençli hale getirmek adına yapılanlar yeterli de değil, bütüncül de...

Millî Eğitim Bakanlığı, 2022 yılında başlattığı "İklim Dostu Okullar" projesiyle enerji verimliliğini artırmayı ve çevre bilincini yükseltmeyi hedeflese de uygulamanın yaygınlaştırılması, benzer şekilde, aynı yıl açıklanan İklim Değişikliği Eylem Planı’ndaki önemli hedeflerin ne oranda gerçekleştiği konusunda da kamuoyuna saydam bir bilgi akışı paylaşılması gerekiyor.

Zira söz konusu Eylem Planı’nda, “İklim değişikliğinden kaynaklanabilecek; selden etkilenen okul binası nedeni ile zararlı yapı malzemelerine maruz kalma, küf oluşumu nedeni ile iç mekân hava kalitesinin kötüleşmesi gibi sorunlar iyice kötüleşebilir,” denmekte; öğrencilerin artan hava sıcaklıkları karşısında yetersiz havalandırılan okul ortamlarındaki başarı oranlarının düşük olabileceğine dikkat çekilmekteydi.

Ayrıca aynı Eylem Planı’nda okul bina koşullarının, okul devamsızlığı ve öğrencilerin sağlığı üzerindeki etkilerinden söz edilip öğrencilerin bu binalarda iklim değişikliğine karşı en savunmasız durumda oldukları, ulusal bir politika olarak yeni okul binaları veya ek binaların iklim değişikliğine uygun şekilde planlanıp tasarlanması gerektiği vurgulanmaktaydı.

Türkiye’de çevre ve eğitim politikalarını birleştiren stratejiler geliştirilmeye çalışılıyor. 2022 yılında gerçekleşen İklim Şurası kapsamında eğitimin de kapsandığı, okulların fiziki kapasitesinin iklim değişikliğine dirençli şekilde geliştirilmesini de içeren hedefler belirlenmiş durumda.

Ancak, bu tür toplantılardan ve projelerden çıkan kararların uygulamaya geçirilmesi, kağıt üzerinde hedefler manzumesi olarak kalmaması, yüzeysel ve bilgiye dayalı projeler olmanın ötesine geçmesi ve bu çıktıların kamuoyuyla paylaşılması da şart.

Bu noktada, sadece devlet kurumlarının değil, toplumsal bilinçlendirme ve işbirliği açısından yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörün de sürece dahil olması şart.

İklim krizinin eğitime etkileri yalnızca rakamlarla, raporlarla değil; yaşamların kesiştiği sınıfların dünü, bugünü ve geleceğinde de hissediliyor. Her selde kapanan bir okul, her sıcak hava dalgasında konsantrasyonu dağılan bir öğrenci, bizi yalnızca istatistiklerle değil, önemli bir toplumsal sorumlulukla karşı karşıya bırakıyor.

Bu krizin çözümü, eğitim sistemlerinin çoklu krizlere karşı dirençli ve sürdürülebilir bir yapıya dönüştürmekten geçiyor.

İklim krizi, bir çocuk hakkı krizidir ve eğitim hakkını birincil dereceden etkiler.

Türkiye gibi farklı iklim etkilerini bir arada yaşayan bir ülkede, iklim krizi karşısında “yılmazlığı” adeta sınanan eğitim politikalarını çevresel gerçekliklerle uyumlu hale getirmek lüks değil; çocukların eğitim hakkını ve iyi olma hallerini temin etmek adına güncel bir zorunluluk.

Eğitimde iklim fırtınası, çocuk hakları sular altında - Resim : 1


Menekşe Tokyay Kimdir?

Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.