Eğitim Sen'in 29. kuruluş yıldönümü ve eğitim sendikacılığı

Eğitim Sen, kamusal hizmetlerin ticarileşmesine, eğitimdeki gericileşmeye, tarikatlarla yapılan protokollere karşı mücadeleye devam etmelidir. Eğitim Sen'in 29. mücadele yılı kutlu olsun.

Google Haberlere Abone ol

Hasan Aydın*

Her türlü baskı ve engellemelere karşı 1995'te Eğit-Sen ve Eğitim-İş sendikalarının birleşmesiyle kurulan eğitim ve bilim emekçilerinin birlik, dayanışma ve mücadele örgütü Eğitim Sen, 23 Ocak 2024'de 29. kuruluş yıldönümünü kutluyor. Eğitim Sen'in kuruluşu emek ve demokrasi güçlerince sevinçle karşılanırken o dönemin egemen güçleri tarafından kaygıyla izlendi.

Türkiye'de eğitim ve bilim emekçilerinin örgütlenme pratiği 116 yıllık geçmişe sahiptir. Bu uzun süreçte verilen mücadeleler ve kazanımlar inişli çıkışlı olurken, örgütlenmeler de bazen birbirinin tekrarı şeklinde devam etmiştir.

1908 Temmuz'unda ilk öğretmen örgütü olan Encümen-i Muallimin kurulmuş, sonra onu eğitim sisteminin değişimini, eğitimdeki ekonomik sorunların çözümünü ve öğretmenler arasındaki dayanışmayı amaçları arasında sayan yeni öğretmen cemiyetlerinin kuruluşu izlemiştir. Sekiz ay boyunca maaşlarını alamayan ilkokul öğretmenleri, haklarını alabilmek için 1 Mart 1920'de 14 gün süren ilk örgütlü grevi gerçekleştirmişlerdir.

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde, eğitim emekçilerinin örgütleri dernek ve birlik adıyla çalışmalarını yürütmüş, bunlardan Türkiye Muallime ve Muallimler Derneği, öğretmenliğin sosyal statüsünü ve ekonomik durumunu iyileştirmek ve geliştirmek amacıyla 1920’de faaliyete başlamıştır. Sonraları Türkiye Muallime ve Muallimler Birliği adını alan bu üst kuruluş, idealist öğretmen düşüncesini yaygınlaştırmayı amaçlamış, süreç içinde bazı olumsuz gelişmelere bağlı olarak üye sayısı azalınca 1935-1936 yıllarında kapatılmış, 1938 yılında çıkartılan 3512 sayılı Kanun'la da memurların örgütlenmesi yasaklanmıştır. Diğer yandan 1931-1945 yılları arasında öğretmenlerin büyük bir bölümü, Halkevleri ve Halk Odaları'nda, vatandaşın eğitiminde aktif olarak görev almıştır.

1946'da çok partili döneme geçilince, derneklerle ilgili yeni düzenlemelere gidilmiş, özellikle 'üst birlik' yapılanmaları öne çıkmıştır. 15 Ağustos 1948'de Ankara'da 32 yerel öğretmen derneğinin bir araya gelmesiyle kurulan Öğretmen Yardımlaşma Dernekleri Birliği; 1950 Haziran'ında 'Türkiye Öğretmen Dernekleri Birliği', 1954 yılında ise ‘Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu' (TÖDMF) adını alarak faaliyetine devam etmiştir

Dünya görüşleri farklı olan öğretmenlerin kurmuş olduğu bu federasyonun üst yönetimi, Köy Enstitülü öğretmenlere karşı ayrımcı bir tutum izleyip, iktidardaki Demokrat Parti'ye yakın durunca öğretmenler arasında bölünmeler başlamıştır. Sonraları iktidara muhalif olan Köy Öğretmenleri Dernekleri, İzmir merkezli ‘Türkiye Köy Öğretmenleri Dernekleri Federasyonu'nu kurmuşlardır. 1960 darbesinden sonra yapılan 1961 Anayasası'nda örgütlenmeye ilişkin düzenlemeler öne çıkmış, Anayasa'nın 29. maddesi dernek kurma düzenlemesine yer verirken, sendikalarla ilgili düzenleme 46. maddeyle hükme bağlanmıştır.

624 Sayılı Devlet Personeli Sendikaları Kanunu'nun yayınlanmasının ertesinde 8 Temmuz 1965'te Fakir Baykurt başkanlığında Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kuruldu. Üyelerinin ekonomik ve sosyal haklarını kazanma, koruma ve geliştirilmesini amaçlarının başına koyan TÖS, ilk zamanlardaki çalışmaları ile 21 bin öğretmeni üye yapmış, şube sayısını ise 252'ye çıkarmıştır. Kararlı fiili mücadele ve faaliyetleri ile kapandığı tarih olan 1971 yılına kadar geçen sürede ise üye sayısını 72 bine, şube sayısını 522'ye çıkarmıştır. İlginçtir, o dönem fikri yönden TÖS'e yakın olan ve 30 bin üyeye sahip  Türkiye İlkokul Öğretmenleri Sendikası (T.İLKSEN) TÖS'le bir araya gelmemiştir. 

Tüm bunlar olurken 1965'ten 1971'e kadar toplamda 658 memur sendikası kurulmuş olmasına rağmen, kamu emekçilerinin grev yapması yasaktı. Yine bu dönemde 23 Ağustos 1965'te Ankara merkezli Milliyetçi Türk Öğretmen Sendikası kuruldu.

12 Mart askeri darbesinden sonra kamu sendikaları kapatılırken, sendika kurma hakkı da ortadan kaldırıldı. Dernekleşme faaliyeti yine öne çıktı. 3 Ekim 1973'te Türkiye Öğretmenler Birliği ve Türkiye Devrimci Öğretmenler Derneği'nin birleşmesiyle TÖS'ün devamı olarak görülen Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) kuruldu. Cezaevindeki TÖS yöneticileri örgütlü öğretmen hareketinin sürdürülmesi amacıyla kendi sendikalarının mal varlığını, birikimini ”el konulma" riskine karşı TÖB-DER'e devretti.

TÖB-DER o dönemde 670 şubesi ve 220 bin civarındaki üyesi ile dünyanın en dinamik ve sayılı sivil toplum kuruluşlarından biriydi. Öğretmenlerin ekonomik, özlük ve sosyal sorunlarını gündemde tutup çözülmesi için kitlesel ve kamuoyunda ses getirici eylemleri ile dikkat çeken TÖB-DER, 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesini gerçekleştiren cuntanın hedefi oldu.

Darbe sonrası kapatılan TÖB-DER'in yönetici ve aktif üyeleri tutuklandı ve ağır işkencelerden geçirildi. 50'ye yakın yöneticisi ve temsilcisi tutuklanıp TCK'nın o dönemdeki meşhur 141. ve 142. maddelerine dayandırılarak 1 ile 8 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırıldı. Binlerce öğretmen görevlerinden uzaklaştırılırken, yüzlercesi en ücra bölgelere sürgün edildiler. Dernek genel başkanı mecburen yurt dışına çıktı. İşten çıkarılan öğretmenler, yaşantılarını sürdürmek için, birçok farklı işlerde ve ağır koşullarda çalıştılar.

Bu dönemde Adalet Partisi (AP) çizgisinde hareket eden Hürriyetçi Öğretmenler Derneği, Milli görüşcü Mefkûreci Öğretmenler Derneği (MEF-DER) ve milliyetçi çizgideki Ülkücü Öğretim Üyeleri ve Öğretmenler Derneği (Ülkü-Bir) gibi sağ milliyetçi ve İslamcı anlayışı öne çıkaran kamu dernekleri de kuruldu.

1980 askeri darbesinden sonra mevcut pek çok STK kapatıldı. Siyasal yaşama dönük haklar, yapılan yeni Anayasal düzenleme ile tırpanlanıp daraltıldı. Darbe döneminde yapılan Anayasal düzenlemenin kabulünden sonra 1983 yılında dernek, birlik, vakıf ve sendika gibi kuruluşlar yeniden farklı adlarla açılmaya başlandı.

Bu gelişmelerden sonra eğitim örgütlenmeleri de hız kazandı. 1986 yılından itibaren abece Dergisi, 1988'den itibaren de Eğitimciler Derneği (Eğit-Der) tarafından sürdürülen çalışmalar sonucu 28 Mayıs 1990'da önce Eğitim İş Kolu Kamu Görevlileri Sendikası (Eğitim- İş), daha sonrada 13 Kasım 1990'da Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğit-Sen) kuruldu. O dönem eğitim emekçileri mücadelesinin iki ayrı kanaldan yürütülüyor olması bir zaaftı ve egemen güçlerin sistemli saldırılarının karşısında topyekûn bir karşı duruş zorunluydu. Bu nedenle iki ayrı koldan yürütülen devrimci, demokrat eğitim hareketi 1995'te Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) olarak somutlaştı.

Yeni bir mücadele dönemine girildiği dönemde Eğitim Sen önündeki görevleri belirleyip kazanımları hedefleyen bir program oluşturmak zorundaydı. Sürecin en önemli sorunu da toplu iş sözleşmesi ve grev hakkının fiili eylemliliklerle hayata geçirilmesiydi. Örgütsel yapısını aşağıdan yukarıya doğru demokratik bir katılımla güçlendirmek amacında olan Eğitim Sen, o dönem üretimden gelen güçlerini kullanarak demokratik ve ekonomik açılımları elde etme çabasına girdi. Demokrasinin kurum ve kuruluşlarıyla işletilmediği ve insan haklarının açık bir şekilde ihlal edildiği bir ortamda demokrasi mücadelesinde yer aldı ve insan haklarını ısrarla savundu. Toplumda yaratılmak istenen ırkçılığa ve mezhepsel düşmanlığa karşı kardeşliği, gericiliğe ve şeriatçılığa karşı demokrasiyi, Kürt sorunu için de barışı ve demokrasiyi savundu.

Sendikal hak ve özgürlüklerden tüm demokratik haklara ve ülkenin sorunlarına kadar, her konuyu tartışan ve çözümü için kararlar üreten ve mücadelenin kapsamına herkesi katmayı hedefleyen, iş yeri örgütlülüğünü savunan Eğitim Sen, üyelerinin eğitim, örgütlenme ve mücadele programlarına bağlı olarak donatılıp eğitilmesinde ısrarcı oldu. Kitlesel fiili, meşru eylemleri ve iş bırakmalarıyla gündem belirledi.

Mevcut iktidarlar tarafından, Eğitim Sen'in gelişimini engellemek için görevden alma, sürgün, maaş kesme ve kıdem durdurma cezalarının ardı arkası kesilmedi. İş bırakma eylemine katılanlara en ağır cezalar öngören soruşturmalar açıldı. Gözaltına alınıp gözdağı verildi. Hatta bazı tutuklamalar da oldu. 2016 FETÖ darbe teşebbüsü sonrasında fırsat bu fırsat denilerek yüzlerce Eğitim Sen üyesi eğitim emekçisi KHK ile görevden ihraç edildi.

Eğitim Sen'in mücadelesini yükselttiği dönemlerde sesi soluğu çıkmayan sağ, milliyetçi ve İslamcı görüşlere sahip olan kişiler, iktidar yanlısı sendikaları kurmaya başladılar. 18 Haziran 1992'de Ülkü-Bir'in devamı olarak kabul edilen Türkiye Eğitim, Öğretim ve Bilim Kültür Hizmet Kolu Kamu Çalışanları Sendikası( Türk-Eğitim Sen), 14 Şubat 1992'de Mefkûreci Öğretmenler Derneği'nin devamı olan şimdiki iktidar yanlısı Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir Sen) kuruldu. Bu sendikalar mevcut iktidardan güç alarak hızla üye sayılarını artırıp, tayin, terfi ve kadrolaşmada avantaj sağladılar.

25 Haziran 2001'de 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu mecliste kabul edildi. İktidarın elini kuvvetlendiren sendika yasası gereği, Eğitim Bir Sen de toplu sözleşmede etkili olamadı. İkili bir tavır sergiledi. Yıllardır iktidarla danışıklı dövüş tutumu sergileyen Eğitim Bir Sen, bugün de bazı faaliyetleri ile iktidardan yana hareket etmekte tereddüt etmemektedir. İktidarlar, çoğu kez muhalif sendikaları çeşitli yöntemlerle etkisizleştirmeye çalışmışlardır. Bu kural devam ediyor.

Mevcut iktidarların her türlü baskı, tehdit, sürgün ve görevden alma yöntemleri karşısında devrimci, demokrat ve laikliğin savunucusu olan eğitim emekçilerinin bir kısmı ne yazık ki mevcut sendikalarını terk edip iktidar yanlısı sendikalarda yer almaya başlamışlardır. 

Sendikaların inisiyatifi elde tutma, önde görünme, "benim olsun küçük olsun" anlayışı zamanla büyük güç kaybına sebep olduğu gibi sendikaları parçalı hale getirebilir. Getirmiş bile. 2002  - 2005 yılları arasında kendi iş kolunda yetkili olan Eğitim Sen'in, bugünkü konumunu farklı açılardan değerlendireceğini umuyorum. Muhalif sendikacılıkta bölünmüşlüğün giderek derinleşmesi de 22 yıllık AKP iktidarının işine her durumda yaramaktadır. Gerici sendikal kuşatmaya karşı ilkeli ve kararlı mücadele yöntemleri geliştirilmelidir.

Eğitim Sen, kamusal  hizmetlerin ticarileşmesine, eğitimdeki gericileşmeye, tarikatlarla yapılan protokollere, özelleştirmelere, diğer yandan artan hayat pahalılığına karşı mücadele ederken, atanamayan öğretmenlerin haklarını savunmaya devam etmeli, tüm öğrenciler için laik, bilimsel ve demokratik eğitimde ısrarcı olmalıdır .

Eğitim Sen'in 29. mücadele yılı kutlu olsun. 

Eğitimci Yazar*