Eda Baba: İstediğim müziği yapma özgürlüğünün tadını aldım

Sanatçı Eda Baba, dumanı üstünde albümünde çocukluğundan bildiği şarkı ve türküleri aile fertleriyle birlikte söylüyor. 'Aile Albümü', çok eski ve keyifli bir anının hepimizle paylaşılması gibi.

Google Haberlere Abone ol

Eda Baba çok özel bir ses, özel bir şarkıcı. Onu yıllar önce Eski Bando adlı iki kişilik grupta söylediği şarkılarla tanıdı müzikseverler. Grup, birlikte yayınladıkları iki albümde kendilerine has bestelerini seslendirdi. Neredeyse on yıl süren grup kariyerinin ardından sanatçı solo çalışmalarına başladı. 2016 yılında YouTube’a yüklediği şarkı yorumlarıyla geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı ve konserler vermeye başladı. Yüz binlerce dinleyiciye ulaşan ‘cover’ların ardından Eda Baba 2019 yılında kendi bestelerini seslendirdiği ‘Bir Küçük Tebessüm’ albümünü yayınladı. Şarkı yazarı olarak da rüştünü ispatladığı bu albümü ardı ardına yayınladığı single’lar izledi. Bir yandan da önemli albümlerde konuk sanatçı olarak yer alan Baba, 2020 yılında, yine cover şarkılardan oluşan ‘Can Suyu’nu dinleyiciye sundu.

Müzik dolu bir evde doğup büyüyen Eda Baba’nın, ailesine ve çocukluğuna bir hediye niteliğindeki son albümü geçtiğimiz Cuma günü tüm dijital müzik platformlarındaki yerini aldı. ‘Aile Albümü’ adını taşıyan bu albümde sanatçı, çocukluğunda evde kurulan sofralarda söylenen şarkıları, türküleri bu kez annesi, babası ve kardeşleriyle seslendiriyor. Altı eserden oluşan albümün ilk müzik videosu ‘Bağdat Yolu’ şarkısına çekildi. Tüm aile fertlerinin eşlik ettiği ve rol aldığı klip, albümün hemen ardından yayınlandı. Müzik tarihimizde eşine pek rastlanmayan bu keyifli ve orijinal albümü Eda Baba’yla konuştuk.

'ÇOCUKLUĞUMDAN ANILARIM MÜZİK DOLU'

Çok güzel, tatlı ve ilginç bir fikir ‘Aile Albümü’. Sizin fikriniz miydi?

Evet, benim fikrimdi. Bizim işimizde, kayıt aşamasında ve bütün o süreçte, belki teknik detaylarla boğuşurken sen o kadar işin içinde kalıyorsun ki bazen dışarıdan bakamıyorsun yaptıklarına. Ama şimdi insanlarla paylaşınca sıfırlandı ve idrak ettim ne kadar değerli bir şey olduğunu bu projenin. Çok heyecanlanıyorum. Bütün ailenin sesi çok güzeldir bizde, müziğe yatkındır herkes lakin babamın heyecanı ayrıdır. Aslında tüm fikir, babama bir doğumgünü hediyesi vermek istememden çıktı. Sevdiği bir türküyü seçerim, her şeyi hazırlarız önceden, sürpriz bir şekilde “Gel baba” deyip stüdyoya sokar ona bir şarkı söyletirim diye düşünüyordum. Sonra içim rahat etmedi, düşündüm, ailemin diğer fertlerinin de sesleri çok güzel. Derken bu bir albüm fikrine dönüştü, bence tatlı da bir şey oldu.

Albüm tanıtım metninde de belirtmişsiniz, sizinki müziğin her an olduğu bir evmiş. Zaten müziğin içine doğmuş ve öyle büyümüşsünüz.

Aynen öyle. Hatırlıyorum; çok küçüğüm, bizimkilerin eşleri, dostları gelirdi, oturulurdu, güzel bir sofra kurulurdu. Sohbetler mutlaka bir türküye açılırdı. Babam gecenin assolisti olurdu, o söylerdi türküleri. Evdeki bütün çocuklar bir köşede bayılırdı, ben uyumazdım, her şeyi dinlerdim. En sonunda da annem bir türkü patlatırdı. Çocukluğum böyle anılarla dolu.

Genelde türkü ağırlıklı bir repertuar bu anladığımız kadarıyla. Albümdeki eserler de bunu gösteriyor. Sizin türkü merakınız var mıydı çocukken?

Severdim türküleri tabii çünkü onları duyardım evde. Yaş biraz ilerleyince, ergenlikle birlikte başka müzikler, başka tarzlar öncelik oluyor tabii ama türküler hep bir köşede duruyor. Bir aile albümü yaparken de onların içinde rahat hissedeceği bir şey olsun diye hayal ettim. Albümdeki şarkılar, türküler, aile fertlerinin zaten ezelden beri söyledikleri, alışkın oldukları türkülerdi. Albümü yaparken türküleri de buna göre seçtik zaten.

Albümde anneniz Emire Baba, babanız Adnan Baba, erkek kardeşiniz Emre Baba ve ablanız Ece Baba yer alıyor. Söylemek istedikleri kendileri mi seçtiler?

Aranjörümüz Fırat İkisivri ile müdahalelerimiz oldu ama hepsi rahat etsin istediğim için onlara sunduğum seçenekler bildikleri şarkılar ve türkülerdi. Ortak karar verdik aslında. Bizde birkaç buluşma yaptık, tam da o çocukluğumdan hatırladığım sofraları kurarak. Fırat da katıldı bize, aldı gitarı eline ve teker teker türküler söylemeye başladık. Böyle akşamlarda yavaş yavaş şarkılar oturdu, “Sen kesin bunu söyle, ben de şunu söylerim” gibi, ortak bir karar alma süreci oldu yani.

Stüdyo sürecini de merak ediyorum. Sanıyorum aile üyelerinin hiçbiri daha önce stüdyoya girip şarkı söylememişti değil mi? Neler yaşandı stüdyoda?

Onları bir anda mikrofonun başına atmadık, evde bir süre meşk edildi türküler, bir alışma süreci oldu. Daha sonra Fırat’ın stüdyosunda onları yavaş yavaş mikrofona alıştırma gibi bir yol izledik. Altyapıların üzerine söyleyerek, kendi seslerini duyarak prova ettiler türküleri. Ondan sonra stüdyoya girildi. Sanki her şey çok yeniymiş de, hiçbir şeyin farkında değillermiş gibi bir heyecanla mikrofon başına geçtiler. Aynı zamanda çekim de yapılıyor, çok zor bir şey. Aslında farkında olmadan çok yüklendim onlara. Hem mikrofon başındalar hem de bir yandan kameraya çekiliyorlar ve bu klip olacak. Hepsi çok heyecanlıydı tabii. Bir yandan tabii karakterleri de farklı. Erkek kardeşim çok rahat mesela, “Benimle işiniz bittiyse gideyim ben” havalarında. Babam, “Bir tane daha söyleyeyim mi?” diye soruyor. Ablam, “Beraber konser verir miyiz?” diyor. Annem de canım, “Tamam mı, bitti mi? Beni artık bırakın, ben gideyim” heyecanında. İnanılmaz bir süreçti. Bir süre sonra hepsine tek tek menajer bulmam gerekebilir (gülüyor).

Bir türküyü de siz tek başınıza söylüyorsunuz, ‘Zülüf Dökülmüş Yüze’. Siz neden bu türküyü seçtiniz? Çocukluğunuzdan bir anısı mı var yoksa türküyü çok sevdiğiniz için mi?

Türküyü sevdiğim için açıkçası. Dinlemeyi çok sevdiğim türkülerden biriydi. İleride bir türkü albümü daha yapar mıyım bilmiyorum ama bu kendi içinde sınırları olan, konsept bir iş olduğu için böyle bir özgürlüğüm vardı. En sevdiğim türkülerden birini söyleme hakkım var, o halde bunu söyleyeyim diye düşündüm.

Sahne repertuarına da girecek mi bu türkü ya da türküler?

Düşünüyoruz. Bir yandan sahnede de birbiriyle ilintili şarkılar olsun, bütün konseptin bir hikâyesi olsun istiyorum. Böyle bakınca bu türküyü nasıl yerleştiririm programa, bunu düşünme aşamasındayım ancak dinleyiciler eminim ki isteyecekler bu albümden türküleri konserlerde. Onları kırmamak için zaten söyleriz.

Misafir sanatçı olarak aile üyelerinin konserlerde sahneye çıkması gibi bir plan var mı?

Yani kimisinin benden bile çok böyle planları var zaten (gülüyor). Babam zaten insanlara söylemeyi çok sever. Kardeşim Emre de bizimle çalışıyor, onu da bir anda sahneye atabiliriz. Bakalım nasıl gelişecek olaylar…

'İNSANLARIN BENİ TAM ANLAMAK İÇİN BESTELERİMİ DİNLEMESİ GEREKİYOR'

Siz Eski Bando’yla özgün besteler söyleyerek girdiniz profesyonel olarak müziğe ancak solo kariyerinize öncelikle ‘cover’ şarkılar söyleyerek başladınız. Şimdi artık kendi şarkılarınızı da yazıyorsunuz. Bu ikisi arasında bir fark var mı sizin için bir şarkıcı olarak? Bir denge tutturmak gerektiğini düşündüğünüz oluyor mu hiç?

Eski Bando’yla, bestelerden oluşan iki albüm yaptık. Solo kariyerime başlayınca, “Artık istediğim her türden şarkı söyleyeceğim” diyerek, işin nereye gideceğini çok kestirmeden cover’lar paylaşmaya başladım. Sonra bir anda konser teklifleri gelmeye başladı. Ben de, “İnsanlar beni o şarkılarla dinlediler ama tam olarak anlayabilmeleri için bestelerimi dinlemeleri gerekiyor” diye düşünmeye başladım. İlk albümümü de, böyle idealist bir yerden yaklaşarak sadece bestelerle çıkarmıştım. Bununla beraber şöyle bir kaygı ortaya çıktı: Sahnede ben tabii ki daha çok kendi şarkılarımı söylemek istiyorum ama insanlar bildikleri şarkıları duymak istiyorlar. İlk zamanlar, üzerime bir cover etiketi yapışır mı diye bir tedirginliğim vardı doğrusu. Hâlâ aynı kafadayım aslında, bundan sonraki albümüm yine bestelerimden oluşsun istiyorum çünkü orası daha bana ait bir alan, kendimi o şekilde daha iyi ifade ediyorum. Artık cover’ın üzerime yapışması kaygım yok ama. Müzik yapıyorum ve istediğim her şeyi yapabilmeliyim. Böyle bir özgürlük hissediyorum şu anda.

Ben şarkı yazarlarıyla şarkı yazma süreçleri üzerine konuşmayı önemli buluyorum. Sizin şarkı yazma süreçleriniz nasıl? Hayatınızdan hikâyeleri mi anlatırsınız şarkılarınızda?

Değişiyor aslında. Bundan on yıl önce, şarkının sanki ilahi bir mesaj gibi bir anda ortaya çıkacağını, otururken bir anda bir şarkı geleceğini düşünürdüm, o nedenle oturup şarkı yazmaya çalışmamıştım. Sonra “Ben artık kendi şarkılarımı mı yapsam?” diye düşünerek bilgisayarın başına elimde gitarımla oturup çalışmaya başladım. Bu bir teknik tabii ama sonra bundan çok farklı olarak, yolda yürürken mırıldandığım bir şeyden çıkan şarkılarım da oldu. Farklı şarkı yazma biçimlerim var aslında, tek bir yöntem söyleyemem. Tabii ki kendi hayatından da bir şeyler anlatıyorsun ya da bir cümleyi tamamlarken etrafından duyduğun, gözlemlediğin bir hikâyeyi de oraya yerleştiriyorsun.

Şarkı bir güç ve bizim dinleyiciye ulaşma lüksümüz var. Hissettiğini de, gözlemlediğini de, itirazını da bir şarkıyla çok güzel ifade edebilirsin. Bu bizim şarkıcı olarak, söylemek istediklerimizi söylemek için yolumuz aslında.

'DİJİTAL DÜNYA MÜZİSYENLER AÇISINDAN HEM ZOR HEM KOLAY'

Müzikte son on, on beş yıldır öne çıkan bir üslup ve bir nesil var, siz de bunun bir temsilcisiniz. Geçmişte büyük yapım firmalarının, Unkapanı’nın, televizyonların baskın olduğu bir müzik endüstrisi varken bugün kendi müziğini yapan gençlerin açıkça merkeze gelip yerleştiği bir dönemi yaşıyoruz. Siz, şarkılarını ilk kez sosyal mecralarda paylaşarak ciddi bir dinleyici kitlesine ulaşmış bir sanatçı olarak bu durumu, bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında o bahsettiğiniz dönüşümde bir rüzgar yakaladım ben de. YouTube kanalına istediği müzik içeriğini üretip koyan kişilerden biriydim en başında. O özgürlüğün tadını aldım o yüzden. İstediğim müziği, canım nasıl isterse öyle yapıp, istediğim şekilde görüntüleyip koymak ve doğrudan dinleyici ile konuşmak inanılmaz özgürleştirici bir şey. Herkesin özgürce müziğini yapabiliyor olması, bu bir seçenek tabii ama, bağımsız da olabiliyor olması beni çok mutlu ediyor. Sanatçıların başka dinamikleri beklemeden, kendi yolunu çizerek her mecrada insanlara şarkılarını ulaştırabiliyor olması çok keyifli. Tabii her dönüşümün sancılı bir tarafı da oluyor. Şu anda çok ama çok fazla üretim var. Üretimin çok olması güzel bir şey tabii ama sesini duyurmak, şarkısını duyurmak isteyenler için çok zor bir koşul bu. Benden daha genç olan, sohbet ettiğim müzisyen arkadaşlarımla aklımdan geçenleri, şimdiye kadar tecrübe ettiklerimi paylaşıyorum ama bir yandan da endişeleniyorum onlar için. Geçenlerde bir Cuma günü 260 Türkçe yayın yapılmış örneğin. Bunların içinden sıyrılmak, öne çıkmak, sesini duyurmak… Hem zor hem kolay. Özgürce üretebildiğimiz için çok mutluyuz ama herkes sesini duyurabilmek için çok büyük çaba sarf ediyor.

Benden daha genç ve bu işe yeni başlayan arkadaşlara da çok net şeyler söylemek tehlikeli geliyor açıkçası. Bunun bir formülü yok çünkü. Ben sadece nasıl bir yol izlediğimi anlatıyorum onlara, kafalarını da çok bulandırmak istemiyorum. Bana kimse “Bunu şöyle yap, böyle yaparsan buraya gelirsin” demedi, her şeyi deneye yanıla buldum. Herkesin bunu tecrübe etmesi lazım, ben de daha neler öğreneceğim ve on yıl sonra nerede olacağım bilmiyorum, bu bir süreç.

Başka bir konu geldi aklıma. Geçenler sosyal medya hesabınızda bir duyuru yaptınız, bir mekânda sizin uyarılarınıza rağmen bazı kurallara uyulmadığı için konseri iptal etmek zorunda kaldınız. Artık çokça konserler yapan, ülkenin farklı bölgelerine giden ve sahne alan bir sanatçısınız. Nasıl değerlendiriyorsunuz bizdeki sahneleri?

O konseri bitirmemiz imkânsızdı, çok zorladık, hatta ara verdikten sonra bir daha denedik ancak mekân işletmecilerinin tavrından dolayı üzülerek ayrıldım sahneden. Orada dinlemeye gelen dinleyicilerim vardı, onlar için de üzülüyorum ancak dediğim gibi mümkün olmadı. Kimseyi küstürmek istemem çünkü aslında biz sanatçılar ve mekânlar, birlikte varız. Onlar sektörün çok önemli bir parçası. İmkânı kısıtlı şehirlerde bizim istediğimiz standartların sağlanamıyor oluşunu anlayabiliyorum. Anlayamadığım şey, bu koşullara rağmen bizimle işbirliği yapmak istemeyen işletmeciler. Biz zaten mükemmel sahne aramıyoruz ki Türkiye’de ses, ışık gibi teknik konularda ya da ekibin, sanatçının ağırlanması bağlamında mükemmel diyebileceğimiz kaç sahne sayabiliriz? Eksiği olan çok fazla mekân var ancak ben işletmecilerden rica ediyorum, birlikte var olduğumuzu hatırlasınlar. Biz onlara yardımcı olalım, onlar bize yardımcı olsun ki oraya bizi dinlemeye gelen insanlara olumsuz bir şey vermeyelim. İnsanlar zamanını ve parasını ayırıyor oraya gelmek ve sanatçıyı dinlemek için. Hele de şimdi, koşullar daha da zorlaşmışken, birçok insan temel ihtiyaçlarını zor karşılarken konserlere gelinmesi çok daha kıymetli.

Peki, şimdi neler var masanızda, nasıl projeler? Örneğin dinleyicileriniz yeni bir albüm beklemeli mi sizden?

‘Aile Albümü’ çok taze. Altı şarkı var albümde, altısının da video klibi yayınlanacak yakında. Salı ve Cuma günleri, haftada iki kez olacak şekilde bu klipleri yayınlayacağız öncelikle. Sonra Şubat ayında beni takip edenler, beni daha önce görmedikleri şekilde bir reklam filminde görecekler. Bir jingle seslendirdiğim ve koreografiyle dans ettiğim çok ilginç bir iş oldu o, cıvıl cıvıl. Sonrasında bir yandan konserlerimiz başlıyor, diğer yandan bu yıl bitmeden tekrar bir albüm çıkarma niyetindeyim. Benden ilk kez duyulacak şarkılardan oluşacak bu albüm, onların çalışmaları içerisindeyiz. Şimdilik planlar ve hayaller bunlar. Umarım bu yıl, daha önce tanışmadığımız dinleyicilerle konserlerde tanışırız.