Arap dünyasında geçen hafta: Başka Arap ülkeleri de İsrail'le normalleşecek

Filistin El Kuds gazetesinden Muhammed El Omar, BAE'nin İsrail'le yaptığı anlaşmaya birçok Arap ülkesinin de katılacağını, İsrail bayrağının Körfez-Arap ülkelerinde dalgalanacağını yazdı. Kuds El Arabi gazetesinden Mustafa El Ubeydi de anlaşmannı sürpriz olmadığını ifade ederken, Arap yöneticileri 'kukla' olmakla suçladı. Arap dünyasının diğer gündem maddesi ise Libya'daki ateşkes oldu. Gazeteler en doğru çözümün ateşkesten yana olduğunu belirttiler.

Google Haberlere Abone ol

Arap dünyası geçtiğimiz hafta en çok Libya’daki ateşkesi, Birleşik Arap Emirlikleri ile İsrail arasındaki anlaşmayı ve Lübnan’ın eski başbakanı Refik Hariri suikastıyla ilgili uluslararası mahkemenin kararını konuştu.

Uzun süredir İsrail ile normalleşmenin altyapısını hazırlayan Birleşik Arap Emirlikleri nihayet İsrail ile resmi ilişkilerini açıkladı. Arap dünyasından söz konusu “normalleşme” anlaşmasına sert tepkiler gelirken BAE, anlaşmanın Filistin davasına hizmet ettiğini savunuyor. BAE’ye göre bu anlaşma İsrail’in Batı Şeria’yı ilhak planını engelliyor. Ancak İsrail Başbakanı Bünyamin Netenyahu, ilhak planının uygulanacağını açıkladı.

Libya’da ise BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti ise Tobruk’taki Temsilciler Meclisi’nin ateşkes ilan etmesi, bütün uluslararası kamuoyu tarafından olumlu karşılandı. Söz konusu ateşkesin, kalıcı bir siyasi çözüm anlaşmasına zemin hazırlayacağına dair beklentiler olsa da, bunun tam tersi olarak, ateşkesin savaşan tarafların soluklanması için bir ara niteliğinde olduğunu savunanlar da az değil.

15 sene önce bombalı bir suikastla öldürülen Lübnan’ın eski başbakan Refik Hariri için Lahey’de kurulan mahkemenin kararını açıklaması geçtiğimiz hafta sadece Lübnan’da değil, bütün Arap dünyasında en çok konuşulan gündem başlıklarından biri oldu.

Mahkemenin Hariri suikastıyla ilgili suçlanan Hizbullah liderliği ve Suriye yönetiminin karıştığına dair bir kanıt olmadığını açıklaması Arap dünyasında farklı şekilde karşılandı. Suudi Arabistan öncülüğündeki Körfez ülkelerinin medyası Hizbullah’ın örgüt olarak aklanmasını sert bir şekilde eleştirirken bazı yazarlar bu kararla Refik Hariri’nin tekrar suikasta uğradığını yazdı.

Hizbullah’ın içinde bulunduğu “direniş eksenine” yakın medya ise, bu kararın malumun ilanı olduğu şeklinde yorumlara yer verdi. Hizbullah, Hariri suikastıyla kedisine yönelik komplo kurulduğunu savunuyordu.

'BAE'Yİ İSRAİL İLE ANLAŞMAYA İTEN SEBEP NE?'

"Daha önce İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında askeri, güvenlik ve ekonomi konularında anlaşmalar yapılmıştı. Ancak bu sefer bu anlaşmalar tam anlamıyla bir ittifaka dönüştü. Arap dünyasının liderliğini isteyen ancak aynı zamanda da bu konuda kendini aciz hisseden BAE'yi bu yöndeki istekleri onu bu ittifaka itti. 

Esasen BAE yöneticileri siyasetten anlamıyorlar ve kendilerine ait olmayan bir şeyi, Filistin'i satmaya çalışıyorlar. Hayatta gerçekleşmeyecek bir hayalin yani İran'a karşı koyabilme hayalinin peşinde koşuyorlar. 

Söz konusu anlaşmadan doğal olarak  hiç kimse Filistinlerin yararına bir şey göremiyor. Hatta bu anlaşmanın Batı Şeria'nın ilhakını önlemek için yapıldığı yalanını Netenyahu da kanıtladı ve ilhakın belli dönemlere yayılarak yapılacağını belirtti.

BAE işlediği bu suç ve yalanları için hiçbir gerekçe bulamıyor. Diğer yandan ise İsrail'in bundan büyük çıkarı olacak. Bu anlaşma İsrail'e büyük bir Arap pazarının kapılarını açacak." (Ammar DeyyubEl Arabi El Cedid gazetesi) 

'BAŞKA ARAP ÜLKELERİ DE İSRAİL İLE NORMALLEŞECEK'

"Birleşik Arap Emirlikleri, daha önce kulislerin ardında döneni ortaya döktü ve İsrail ile normalleşme anlaşmasını açıkladı. Bu anlaşma hiç kimse için sürpriz olmadı. Bugün herkes, çoğu Arap rejiminin İsrail ile olan sıcak ve iyi ilişkilerini biliyor. BAE'nin adımı da yeni değil, sadece daha önce var olanın açıklanmasıdır. 

İsrail bayrağının BAE semalarında dalgalanması Büyük İsrail hayalinin pratikteki uygulamasından başka bir şey değildir. Hiç şüphesiz bu adımı bazı Arap devletlerinin benzer adımları izleyecek. Evet, İsrail bayrağını Körfez-Arap yarımadasındaki bazı başkentlerde dalgalandığını göreceğiz. Burada BAE bayrağının İsrail'de dalgalanmasıyla, İsrail bayrağının BAE'de dalgalanmasını da birbirine karıştırmamak lazım. Zira ilki simgesel, ikincisi ise kesin ve anlamlı bir neticedir. 

Bunun yanı sıra, işgal devleti ile normalleşen yöneticilerin bütün bu ayrıntıları bilmediği söylemek de mümkün değil. Çünkü bütün gerçekleri çocuklar bile biliyor. Peki madem, normalleşmenin Filistin’e huzur getirmeyeceğini bilmelerine rağmen neden bu adımları atıyorlar?

Cevap bütün açıklığıyla Arap hükümdarların bakış açısıyla ilgilidir. Bunlara göre İsrail ve çobanları zafere ve dünyada bütün alanlarda egemen olmaya koşuyor. Dolayısıyla bedavadan normalleşme onlar için koltuklarını koruyacak ve doğru ata oynamak anlamına geliyor. Aşağılayıcı olsa bile." (Muhammed El Omar / Filistin El Kuds gazetesi)

'ARAP YÖNETİCİLERİ KENDİLERİNİ BİR KEZ DAHA KANITLADI'

"Arap yöneticileri kendi halklarının değil, Batı'nın çıkarları doğrultusunda hareket eden kuklalar olduklarını bir kere daha kanıtladılar. ABD-İsrail-BAE anlaşması da bu bağlamda hem Amerikan Başkanı Trump'ı hem de İsrail Başbakanı Netenyahu'yu varoluşsal bir krizden çıkarmak için geldi. Her iki taraf da bunun için kendilerine tabii bir yapıyı kurban vermeyi kararlaştırdılar. Bu çerçevede sıra her iki ülkeyle ilişkileri olan BAE yöneticilerine geldi. 

BAE yöneticilerinin, bu anlaşmanın Filistin'in geriye kalanının ilhak edilmesini önlemek için yapıldığı yönündeki açıklamaları fayda sağlamıyor. Zira İsrail Başbakanı Netenyahu, anlaşmanın yapıldığı gün, Batı Şeria'nın ilhak edilmesi planının rafa kalkmadığını ve ABD Başkanı Trump'ın talebi üzerine ertelendiğini söyledi. 

İşin açıkçası BAE yöneticilerinin İsrail ile olan anlaşması zamanlaması dışında pek de sürpriz olmadı. Normalleşmeye dair istekleri ve çabaları daha önce medyaya yansıyan karşılıklı ziyaretlerle belliydi. Sonuçta BAE yöneticileri de oturdukları koltukta kalabilmek için şeytanla bile ittifak yapabilecek Arap takımının bir parçası." (Mustafa El Ubeydi / Kuds El Arabi gazetesi)

'AKDENİZ'İN KADERİ LİBYA KRİZİNE BAĞLI'

"Şu ana kadar vekâlet savaşlarında kullanılabilecek bir deniz modeli olmadığı için Doğu Akdeniz'de ve güneyde konuşlanmış deniz filoları ve donanma parçaları arasındaki en ufak bir sürtüşme büyük devletler arasında büyük bir savaşa dönüşür. Ki bu ülkelerden bazıları NATO üyeliğini paylaşıyor, bazıları da Moskova'dan ABD'ye kadar uluslararası stratejik ilişkilere sahip. 

Libya için kavga etmek isteyen söz konusu bu ülkeler, denizde herhangi bir sürtüşmeyi ve askeri güce yönelmeyi engellemekten yana oldukları için vekâlet savaşı burada da mümkün görünüyor. Libya, Güney Akdeniz kıyılarının ortasında bulunuyor ve Akdeniz'in en uzun kıyılarına sahip. Dolayısıyla kim bu kıyıyı kontrol ederse, büyük bir deniz alanını kontrol etmiş olacak. 

Eğer son ateşkes anlaşması yaşarsa ve silahların susması parlamento ve başkanlık seçimleriyle taçlandırılacak bir sürece zemin hazırlarsa, Doğu Akdeniz'e huzur gelebilir. Ancak durumlar olduğu gibi kalır veya daha da kötüye giderse ya da Sirte-Cufra hattı kızışırsa Akdeniz'de tsunami etkisi yaratacak büyüklükte dalgalar yükselecek ve her yeri etkisi altına alacak. Dolayısıyla mesele, Libya krizinin sonucuna bağlıdır: Savaş ya da barış." (Oraib El Rintavi / Ürdün el Destur gazetesi)

'LİBYA’DA ATEŞKES NE ANLAMA GELİYOR?'

“Libya’da cuma günü ilan edilen ateşkes, uzun zamandan beri devam eden krizde ilk değil. Ayrıca, Tobruk’taki temsilciler meclisi ve Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin beyanlarının içeriğinde göze çarpan mesafe de son olmayacağını gösteriyor.

Ateşkesle ilgili en fazla göze çarpan husus, uluslararası bürokrasiden gelen olumlu tepkiler ve bu adımı bir zafer olarak pazarlama yarışı oldu. Böyle bir ortamda bu gelişme oldukça makbul sayılabilir. Ancak bu ateşkes Libya’da bir barışı ve istikrarı getireceğinden değil, Libya krizine müdahil olan ve çıkarı olan tarafların hepsinin yorulduğu ve nefes almak için zamana ihtiyaçları olduğundandır.

Libya krizine müdahil olan taraflar, mevcut koşullarda bir ateşkesin herkes için bir çıkış yolu olduğuna inanmış durumda. Zira, ne savaş ne de barış hali, uzun süremezdi ve taraflar arasındaki güvensizlik ışığında kontrol edilmesi daha zor çatışmaları beraberinde getirebilirdi.” (Muhammed Ebul Fadl / Londra merkezli El Arab gazetesi)