Salgın atlatılınca AB kendini iyileştirecek

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Korona sadece salgın olarak kalmadı global bir krize de dönüştü. Özellikle Avrupa pandeminin merkezi haline geldi ve AB hazırlıksız bir biçimde salgınla karşı karşıya kaldı. Salgını ağır yaşayan İtalya acil yardıma ihtiyaç duyduğu sıralarda AB bu yardımı hızlı biçimde koordine edemedi. Bu nedenle de oldukça sert eleştirildi. Özellikle salgınla en kontrollü baş edebilen ülke olan Almanya'dan yardım beklentisi yüksekti ama Almanya da yardım elini ihtiyaç duyan ülkelere geç uzattı.

Çin'den İtalya'ya tıbbi malzeme yardımı giderken Almanya yanı başındaki İtalya'ya sınırları kapatmış ve Bergamo'da insanlar ölürken henüz yardım yollamamıştı. Geçen hafta yapılan bir anket İtalyanların yüzde 52'sinin Çin'e güvenilen dost ülke olarak bakarken yüzde 45'inin Almanya'yı düşman ülke olarak gördüğünü ortaya çıkardı.

Krizler bazen belirsiz kalmış konuları daha net gözler önüne serer. Korona krizinde de aynı durum söz konusu. Virüse karşı bir aşı bulunduktan sonra, ekonomik durgunluğun yüzü daha da görünür olunca ortaya 'Avrupa Birliği dağılacak mı?' gibi gerçekliği olmayan bir tartışmadan ziyade Avrupa Birliği kendisini nasıl daha güçlü bir organizasyon haline getirecek tartışması yaşanacak.

Almanya Başbakanı Angela Merkel daha önce yaptığı basın toplantılarından birinde Avrupa Birliği'nin Covid-19 pandemisi nedeniyle tarihinin en büyük sınavıyla karşı karşıya olduğunu söyleyerek birliğin bu krize cevabının yalnızca "Daha fazla Avrupa, daha güçlü ve iyi işleyen bir Avrupa" olabileceğini belirtti.

ALMANYA'NIN ÖNCÜ ROLÜ OLUMLU OLABİLİR

Almanya, önümüzdeki Temmuz ayında Portekiz ve Slovenya ile beraber AB Konseyi Başkanlığı'nı devralacak. Almanya bu dönemi AB'nin küresel sağlık politikasındaki rolünü güçlendirmek için kullanabilir. AB'nin ortak bir sağlık politikası yok. Her ülke kendi sağlık politikasını uyguluyor. Ancak yaşadığımız günler en azından salgın gibi ciddi dayanışma gerektiren durumlarda birliğin ortak bir sağlık politikası olması gerektiğini gösterdi. AB düzeyinde bir sağlık politikası üye ülkelerin kendi sağlık politikalarının daha insan merkezli bir politika yapmalarının da kapısını aralayabilir.

AB'nin sağlık alanındaki uluslararası eyleminin rasyonel iki ayağı mevcut. İlki insan sağlığı hakkı, ikincisi ise Avrupa nüfusunun sağlığının korunması. Bu iki yaklaşım birbirini tamamlıyor. Ancak Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) şu anki Avrupa Sağlık Raporu'nun gösterdiği gibi, AB ülkeleri arasında fonlama ve sağlık hizmetlerinin kalitesi açısından önemli farklılıklar bulunuyor. Halk sağlığı harcamaları bakımından Almanya, Fransa'dan sonra gayri safi yurtiçi hasılanın yaklaşık yüzde 11'i ile ikinci sıradayken birlik üyesi Romanya; Kenya ve Myanmar ile karşılaştırılabilir olarak yüzde 5'in biraz altında bir yerde duruyor. Avrupa için ortak bir sağlık politikası geliştirmek AB içindeki sağlık politikalarında var olan eşitsizlikler giderilmeden mümkün görünmüyor. Romanya, Bulgaristan gibi ekonomisi zayıf ülkeler kendi sağlık politikasına kaynak aktarmakta zorlanıyor. Bu ülkelere AB'nin destek sağlaması gerekiyor.

Covid-19 ile ortaya çıkan bir başka sonuç sosyal ve ekolojik faktörlerin sağlık üzerinde etkisinin artık ihmal edilmemesi gerektiğidir. Bu nedenle hastalık önleme, sağlığı teşvik edici tedbirleri içeren sağlık sistemi pandemiden sonra daha fazla ön plana çıkacaktır. Avrupa'nın küresel sağlık politikalarını etkin ve adil bir şekilde yürütme iddiasını karşılamak için daha çok insan odaklı çalışmak zorunda. Almanya, başkanlığı sırasında hem Avrupa hem de küresel sağlık konusunda adımlar atabilir ve bu adımları atması için kamuoyu ve sivil toplum kuruluşlarının teşviki önemli olabilir.

Avrupa Birliği ekonomik bir birlik olarak hayata geçirildi. Kurulduğu yıllar içinde de bu doğru bir adımdı. Ancak bugün AB bundan daha fazlası olabilir. Şimdilik ulus devletlerin sınırlarını aşan bir etkiye sahip olan somut tek organizasyon. ABD'nin dünya liderliğinde gücünün zayıfladığı, Çin gibi demokrasisi zayıf bir ülkenin liderlik pozisyonunu güçlendirdiği çok kutuplu bir dünyada AB insan haklarını ve demokrasiyi temel alan bir güç olarak kendisine bu temelde uluslararası bir pozisyon yaratabilir.