Avrupa'nın IŞİD çıkmazı

Avrupa uzun süredir kendi sorunlarına dahi kalıcı çözüm üretemiyor. Sosyal gelir adaletsizliği demokrasinin zayıflamasına neden oldu. Bu süreçlerden de en çok ülkelerde aşırı sağ partiler faydalandı. Mülteci sorununu kendilerine politik ranta dönüştürmeyi başardılar.

Google Haberlere Abone ol

Türkiye'nin kuzeydoğu Suriye'ye yaptığı askeri harekatın Avrupa açısından ortaya çıkan en önemli sonuçlarının başında Avrupa'dan IŞİD'e katılmış olan vatandaşların ülkelerine geri iadesi konusu geliyor.

Askeri harekatın hemen ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, yabancı ülkelerin Türkiye'de tutuklu bulunan, Rasulayn ve Tel Abyad'da ele geçirilen IŞİD mensubu vatandaşlarını geri almak zorunda olduklarını söyleyerek, yakalanan IŞİD mensuplarının bir süre Fırat Kalkanı Harekatı bölgesinde tutulduktan sonra ülkelerine geri gönderileceğini açıklamıştı.

Avrupa ülkelerinin, IŞİD'e katılmış olan kişileri vatandaşlıktan çıkarmakla geriye kabul etmeme yoluna gittiğine dikkati çeken Soylu, "Hollanda, İngiltere DEAŞ'lı vatandaşları kendi vatandaşlığından çıkarıyor. Yani vatansız bir hale getiriyor. Ondan sonra bulunduğu ülkede onun herhangi bir yere gitmesi hususunda kendine ait bir sorumsuzluk ortaya koyuyor. Bu önümüzdeki günlerde bütün dünyada konuşulması gereken bir süreçtir. Biz kimsenin DEAŞ mensubunun oteli değiliz" dedi.

ABD Başkanı Donald Trump da ABD güçlerine birden çok kez Avrupa ülkelerine çağrı yaparak kendi vatandaşlarını geri almalarını istemişti.

İngiltere, Belçika, Hollanda gibi ülkeler IŞİD'e katılmış kişilerin suç işledikleri yerde yargılanması gerektiğini düşünüyorlar. Merkezi Brüksel'de bulunan Egmont düşünce kuruluşu, 2011 yılından bu yana Avrupa'dan 5 bin 300 civarında kişinin IŞİD'e katılmak için Suriye ve Irak'a gittiğini rapor etti. Bu sayının üçte birinin Avrupa'ya geri döndüğü, üçte birinin ise o bölgede öldüğü tahmin ediliyor. Geriye kalanların da koalisyon güçleri ve SDG tarafından IŞİD'in yenilgiye uğratılmasından sonra aileleri ile birlikte esir alındığı düşünülüyor. Bu kişiler Kürtlerin kontrol ettiği yerlerdeki geçici hapishanelerde, aileleri ise kamplarda tutuluyor. Çok küçük bir kısmı da Irak'taki hapishanelerde bulunuyor. Yine çok az bir kısmının da hala İdlib bölgesinde Hayat Tahrir el-Şam gibi diğer cihatçı grupların saflarında yer almaya devam ettiği tahmin ediliyor. Türkiye'nin askeri harekatı öncesinde Kürt yetkililer hapishanelerde 12 bin IŞİD savaşçısı şüphelisinin olduğunu bunların 800 kadarının ise Avrupalı olduğunu açıklamıştı.

Fakat bu sayıları doğrulamanın bölge şartları gereği çok düşük bir ihtimal olduğunu belirten Egmont Enstitüsü kendi toparladığı son rakamlara göre, Suriye'deki Avrupalı savaşçı sayısının en az 430 olduğunu ve bu savaşçılara ait 700 civarında da çocuk bulunduğu bilgisini paylaştı. En çok katılım Almanya, Fransa ve Belçika'dan.

Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Türkiye’nin Alman vatandaşı 20 IŞİD’liyi Almanya’ya sınır dışı etmeyi gündeme getirmesi ile ilgili olarak "Elimizdeki bilgilere göre sözü edilenler öncelikli olarak kadın ve çocuklar… Biz uzun zaman önce özellikle çocukları geri alma kararı almıştık zaten. Dört çocuk geri getirildi. Diğer geri getirme aksiyonumuz Türkiye’nin Suriye harekatının başlaması ve bu kişilerin teslim alınmasının öngörüldüğü yerdeki Kürt sınır görevlilerinin geri çekilmesi nedeniyle mümkün olmadı” dedi.

Kürtlerin, kontrol ettiği bölgelerdeki IŞİD'lileri elinde tutmaktan başka bir şansı yoktu. Uluslararası statüye sahip olmadıkları ve uluslararası havaalanı sahibi olmadığı için IŞİD'lileri uçaklara koyup 'hadi ülkenize gidiyorsunuz' deme şansı da yoktu. Ancak uluslar arasında tanınmış bir devlet olan, havaalanları, uçakları olan Türkiye'nin IŞİD'lileri geri gönderme şansı var. Ayrıca karşılıklı uluslararası anlaşmalar var. Türkiye için 3.6 milyon mülteci Avrupa'ya karşı nasıl bir baskı aracıysa tutuklu veya gözetim altındaki IŞİD'lilerin geri yollanması da aynı biçimde bir baskı aracı. Türkiye bunu sonuna kadar kullanacaktır.

ASIL SORUN İÇ HUKUK

Avrupa ülkelerinin bu soruna kalıcı çözüm üretememelerinin ana sebeplerinin başında kendi iç hukukları geliyor. IŞİD'e katılmış üyeler hakkında işledikleri suçlarla ilgili delil toplamak çok zor. IŞİD'liler hakkında ellerinde yeterli delil olmadığı sürece sadece ancak örgüt üyeliğinden dava açılabilecek ve bu noktada cezai yaptırım uygulanacak. Örgüt üyeliğinden ceza almış bir IŞİD'li de birkaç yıl ceza alıp tekrar özgür kalacak. Hatta bazılarının tamamen serbest kalma ihtimali de var. Bu durumun kendi toplumları için ciddi tehdit oluşturacağını düşünüyorlar. Bu nedenle de bu kişilerin suç işledikleri yerlerde kalmaları ve uluslararası mahkemece yargılanmaları gerektiğini savunuyorlar. Ancak bu konuyla ilgili ciddi bir girişimleri de olmadı. Deve kuşu misali kafalarını kuma gömerek sorunu görmemezlikten gelmeyi, ertelemeyi tercih ettiler. Şimdi de bu baskı ile karşı karşıya kaldılar.

Almanya açısından geri kabul süreci uzun bürokratik bir süreç demek. Tüm kimlik bilgilerinin kontrolü, kişilerin tanımlanması, DNA testlerinin yapılması uzun süreceğinden geri kabul ile ilgili Türkiye ile görüşmeler devam ediyor.

Avrupa'nın yıllardır bu soruna dair bir çözüm üretememiş olması başlı başına gerçek bir basiretsizlik örneği. Avrupa Birliği ülkelerinin ciddi olarak hem kendi iç politik sorunlarında hem de dış politika da çözümsüzlük girdabında dönüp durduklarını görüyoruz.

Süleyman Soylu yakalanan IŞİD üyelerinin vatandaşı oldukları ülkelere iadesine pazartesiden (bugünden) itibaren başlanacağını açıkladı. Konuyla ilgili muhatap Avrupa ülkelerinden çözümlerine dair herhangi bir karşı cevap gelmedi.

Avrupa uzun süredir kendi sorunlarına dahi kalıcı çözüm üretemiyor. Sosyal gelir adaletsizliği demokrasinin zayıflamasına neden oldu. Bu süreçlerden de en çok ülkelerde aşırı sağ partiler faydalandı. Mülteci sorununu kendilerine politik ranta dönüştürmeyi başardılar. Şimdi de aynı sorun IŞİD'lilerin geri gönderilmesiyle sürecek. Türkiye Suriye planlarını hızla uygulamaya sokmaya devam ediyor ve Avrupa hiç olmadığı kadar sıkıştı.

Berlin Duvarı'nın yıkılışının 30. yıl dönümü kutlanırken Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” diyebildi. Avrupa'nın IŞİD, göç, sosyal adaletsizlik, yükselen sağ derken kendi değerleriyle yüzleşme süreci başladı.