Üçüncü Dünya: Latin Amerika'nın sağı 'solu' ve seçimler

Bugün Haiti'den Ekvador'a, Şili'den Kolombiya'ya kıtanın dört bir yanında görülen siyasi dinamizm dikkat çekiyor. Peki bu hareketlenmelerin akacağı kanal yeniden merkez solun etrafında mı son bulacak, yoksa devrimci bir hattın yükselişine mi tanıklık edeceğiz?

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Latin Amerika son dönemdeki en hareketli aylarını geçirirken kıtada bu hafta dört önemli seçim vardı: Uruguay, Arjantin, Kolombiya, Bolivya... Bunlar arasından en dikkat çekici sonuç Arjantin'den geldi. İlk sonuçlara göre galibin ciddi bir farkla merkez solun adayı Alberto Fernandez olduğu görülüyor. Uygulamaya koyduğu neoliberal politikalarla gündeme gelen son Devlet Başkanı Mauricio Macri'nin aldığı oy yüzde 40'lardayken Fernandez yüzde 48'in üzerinde oy aldı.

Yeni seçimlerle birlikte Fernandez'in Başkan Yardımcısı seçilen Cristina Fernandez de Kirchner, bir önceki iktidar değişiminde koltuğunu Macri'ye devrettiğinde 'Latin Amerika'daki neoliberal yükselişten' bahsediyordu. Şöyle bir hatırlayacak olursak aynı dönemde Brezilya'da sol tandanslı yönetim ilginç bir şekilde hükümetten düşürülmüş, ardından yapılan eski devlet başkanı Lula'nın tutuklandığı seçimlerde de İşçi Partisi (PT) kaybetmişti. Ekvador'da merkez sol iktidar partisi 35 Pais'in sağ kanadı diyebileceğimiz Lenin Moreno başa geçmişti. Şili'deyse daha sonra -Venezuela konusunda ABD yanlısı çıkışlarıyla oldukça eleştirilen bir tavır alan- merkez solun adayı Michelle Bachelet de yenilerek, makamını bugün ismini Şili eylemlerinde sıkça duyduğumuz Sebastian Pinera'ya devretmişti... Kıta oldukça sıcak gündemlerle boğuşurken, ekonomik krizin uzun bir süredir vurduğu Arjantin'deki bu sonuçları, basit bir iktidar değişimi olarak düşünmemek gerekiyor.

Macri'nin kazandığı 2015 seçimleriyle bu hafta karşımızda duran sonuçları kıyaslayacak olursak kimi çıkarımları yapmamız kolaylaşabilir. Evet Macri neredeyse on puan oy kaybetti. Ancak asıl dikkat çeken, bu seçimin, sadece iki adayın yarıştığı tura gerek duymaksızın sonuçlanmasına rağmen iki aday haricindeki oyların toplamda yüzde 12 civarında olması. Geçtiğimiz seçimlerde bu oran çok daha yüksekti. Mesela kimi Troçkist partilerin kurduğu blokun aldığı oy oranına bakalım. Ülkede kimi komünist hareketler seçimde Fernandez'i desteklerken, Frente de Izquierda, geçtiğimiz seçimde olduğu gibi Nicolas del Cano'yu aday gösterdi. Şimdilik yüzde 2'den biraz daha fazla oy almış görünen Cano, 2015'te yüzde 3.2 oy almıştı. Küçük bir fark gibi görünse de oylarında yüzde 30'luk bir düşüş gözlemleniyor. Benzeri, hatta daha şiddetli düşüşleri kendi adaylarıyla seçimlere giren partilerde de görmek mümkün.

Şüphesiz burada Macri döneminde yaşananların payı büyük. Arjantin peso'sunun değer kaybedişi ve korkunç enflasyon yalnız Macri dönemiyle birlikte gündeme gelmese de neoliberal reçetelerin buna çözüm bulmakta zorlandığını söyleyebiliriz. Şöyle bir hatırlayacak olursak Macri'nin emeklilik yaşı ve maaşlar konusunda sermaye yanlısı kararlar almaya yeltenmesi, ülkede oldukça şiddetli sokak hareketlerine sahne olmuştu. Yine beklendiği üzere Macri uluslararası arenada ABD'nin Latin Amerika politikasına yanaşmıştı. Ülkede son dönem 'neoliberal' kabus olarak anılıyordu, Mision Verdad'da yer alan verilere göre, Macri döneminin 'kemer sıkma politikaları' altında özel sektörde 148 bin işten çıkarma, dış borcun 283 milyar dolara ulaşması, satın alma gücünde 2015'ten bu yana yüzde 36'lık düşüş, yoksullukta yüzde 34 artış ve elbette yüzde 54.5 korkunç bir enflasyon... gibi ciddi bir faturası olduğu görülüyor.

Tüm bu gelişmeler seçimlerin neden iki aday üzerine daha da yoğunlaştığını bir yere kadar açıklıyor. Kitleler şimdi neoliberal saldırganlığa karşı en kolayda duran merkez sol dalına tutunmuş görünüyor. İttifakın içinde her ne kadar komünist partiler de olsa Fernandez'in diğer sol kökenli Latin Amerika liderleriyle kıyasladığımızda dahi çok daha 'merkezde' kaldığını söyleyebiliriz. Arjantin'de kıta siyasetini etkileyebilecek önemli bir değişim gerçekleşti. Hele ki böylesi bir zamanda. Fakat IMF'ye rağmen ileride Arjantin'in nelerle karşılaşacağını göreceğiz.

FARC'IN SANATÇISI BELEDİYE BAŞKANI OLDU

Bu haftaki bir diğer önemli seçim Kolombiya'da düzenlendi. Başkent Bogota'nın yeni başkanının bir lezbiyen oluşu geniş bir biçimde dünya basınında yer buldu. Seçimler yerel yönetimlerle sınırlı olsa da ülkede yaşanan son gelişmeler hesaba katıldığında sandıktan çıkan sonuçlar, önemli bir veri olarak karşımıza geliyor. Kolombiya devleti FARC ile barış imzalamıştı. Ancak özellikle muhafazakar Ivan Duque yönetiminin geçtiğimiz devlet başkanlığı seçimini kazanmasıyla birlikte, paramiliter suikastlar hız kazanmış, yüzlerce silahsız eski gerilla, toplumsal lider ve insan hakları savunucusu hayatını kaybetmişti. Bu durumun devam ettiğini kolaylıkla söyleyebiliriz.

ELN komutanı Uriel: Kolombiya'da silahlı mücadele 'tek' değil, ama hâlâ geçerli bir yolELN komutanı Uriel: Kolombiya'da silahlı mücadele 'tek' değil, ama hâlâ geçerli bir yol

Sağın ve paramiliter saldırıların yoğunlaştığı Kolombiya'da geçtiğimiz haftalarda ülkede ciddi öğrenci eylemleri başlamıştı. Her ne kadar öğrenci eylemi olarak patlak verse de sokaklar saldırılardan dolayı biriken öfkeyi de yansıtıyordu. Bu anlamda yerel seçimler sürpriz sonuçlar taşımıyor. Duque'nin ve eski Kolombiya Devlet Başkanı Alvaro Uribe'nin partisi Bogota ve Medellin gibi ülkenin önemli kentlerinde seçimi kaybetti. Öyle ki Uribe, Twitter üzerinden açıkça yenilgiyi kabul ettiklerini belirtti.

Kaybedeni görüyoruz, peki seçimin kazananı kim? Yaklaşık iki ay önce Kolombiya, FARC'ın 'sol kanadı' diyebileceğimiz isimlerin 'yeniden silahlanma' açıklamalarıyla karşılaşmıştı. Yasal FARC'ın lideri Rodrigo Lodono bu tutuma tavır alarak barışta ısrarını dile getirmişti. Daha önceki seçimlerde pek de parlak bir seçim karnesi olmayan FARC'ın yerel seçim sınavının nasıl geçtiğini değerlendirelim.

İlk yerel seçim tecrübesi yaşayan FARC, kazandığı kimi zaferleri kutluyor gibi duruyor. Eski bir gerilla ve sanatçı olan Guillermo Torres, Bolivar departmanındaki Turbaco'ya belediye başkanı seçildi. Torres, barış müzakerecilerindendi. FARC'ın diğer sol partilerle ortak adaylarından toplumsal lider Marino Grueso da Guapi'de seçimleri kazandı.

FARC kimi sonuçları zafer olarak duyurmasına karşın ülkede paramiliter saldırılar sonucunda geçtiğimiz hafta bir eski gerilla daha hayatını kaybetti. Alexander Parra, FARC'ın önde gelen isimlerinden biriydi. Seçimlerle aynı döneme denk gelen bu suikast, Kolombiya tarihinde daha önce yaşanan 'yasal alana çekilme' ve paramiliter saldırıları hatırlatıyor.

FARC'ın solu silaha sarıldıFARC'ın solu silaha sarıldı

KITANIN SAĞI SOLU

Başta da belirttiğimiz üzere, Latin Amerika bir önceki kısa dönemde neoliberal, muhafazakar eğilimlerin güçlendiği seçim sonuçları ve sokak eylemleriyle karşımıza çıktı. Özellikle Brezilya gibi örneklerde sol tandanslı yönetimin yenilgisi üzerine o dönem yapılan analizlerde dikkat çekici bir bakış açısı hakimdi: Kimileri bu yenilgilerin neoliberalizm karşıtı hareketleri sosyalizmle buluşturmak için bir fırsata çevrilebileceğini düşünüyordu. Her şerde bir hayır olduğunu düşünenler sadece durumu 'özeleştiri fırsatı' olarak yorumlayanlar değildi: Kimileriyse gelenekselleşmiş sol yönetimlerin yerini alabilecek sosyalist hareketlere fırsat doğabileceğiydi.

Bugün Haiti'den Ekvador'a, Şili'den Kolombiya'ya kıtanın dört bir yanında rastlanan dinamizm dikkat çekiyor. Brezilya'da kemer sıkma politikaları genişletilmeye başlarken gelecek zamanda bu ülkeyi de yakından izlemek gerekiyor. Bu neoliberal sömürü politikalarıyla doğrudan ilişkili bu hareketlenmelerin sonucunun akacağı kanal yeniden merkez solun etrafına mı dökülecek, yoksa daha devrimci bir hattın yükselişine mi tanıklık edeceğiz? Her ikisi de bir ihtimal olarak ortada duruyor. Ekvador örneği ile Şili'deki direnişler, yanan barikatlar ve motivasyonlar konusunda birbirine benzese de farklı refleksler geliştiriliyor. Ekvador'da hükümet tarafından verilen tavizler geçici bir yumuşama sağladı, Şili'de henüz tam anlamıyla bunu göremedik. Direnişlerin özneleri yoktan var olmayacaklar, ama eğer devrimci bir hattı benimseyeceklerse eylemden başka bir yerden doğmayacaklar.

Üçüncü Dünya: Gelecek distopyaya sessiz gitmeyecekÜçüncü Dünya: Gelecek distopyaya sessiz gitmeyecek