Theresa May modern dönemin en kötü başbakanıydı

Theresa May'in lanetli saltanatının alametifarikası yalancılık ve sahtekârlıktı. Brexit anlaşmalarından Windrush Skandalı’na* varıncaya dek her alanda başarısız oldu

Google Haberlere Abone ol

Owen Jones

Geçen gün gözyaşları eşliğinde yaptığı veda konuşmasının sonrasında, Theresa May’in bağışlanma beklentisinden kendimi ayrı tutuyorum. İnsanlar, “Ah, ne kadar berbat bir dönemde görev devraldı,” veya “onu destekleyenlerin bir grup Neandertal aşırılıkçı olması onun kabahati mi?”, diyerek gözyaşı dökebilir ve “Brexit’in böylesine sonuçlandırılamaz bir karmaşaya dönüşmesi onun suçu değil. Onun suçu mu?” diye itiraz edebilirler. Bir şeyi tam olarak anlamalıyız. May, özgün koşulları içerisinde, 18'inci yüzyılın sonlarında ABD kolonilerinin bağımsızlıklarını ilan ettiği dönem yönetimde olan Lord North’tan bu yana, İngiltere’deki en kötü başbakandı.

May, gerçekten korkunç bir miras devraldı. Ardından kaygısızca üzerine benzin döktü ve parlayan alevleri besledi.

GÖÇMENLER, EŞCİNSELLER VE YOKSULLAR HEDEFTE

Brexit’le başlayalım. AB’den ayrılma yönündeki resmi kampanyaları ile göçmenler ve mülteciler hakkındaki ağır eleştirileri, yalnızca bir kediyi sahiplendikleri için yasa dışı göçmenlerin sınır dışı edilemediğini anlatan can sıkıcı efsaneler yayan, etnik olarak karma toplulukların yaşadıkları yerlere “eve dönüş” minibüsleri yollayan bir İçişleri Bakanınca atılan temeller üzerinde inşa edildi ve gözetim altındaki eşcinsel mülteciler, sınır dışı edilmekten kurtulmak için kendilerini sevişirken filme almak zorunda kaldılar. May’in ideolojisinde sadece tek bir göze çarpan tutarlılık var, o da göçmenleri ezmek.

Başbakan olduğunda, May ve danışmanlarından oluşan heyet, 2015 seçimlerinde muhafazakârlara otuz yıldır beklenen sarsıcı zaferi kazandırmak doğrultusunda, (ırkçı ve AB karşıtı bir parti olan) UKIP’in oylarına göz diktiler. “Hiçbir anlaşma yapmamak, kötü bir anlaşma yapmaktan daha iyidir” sözü, onun terennümü haline geldi; beklentileri olanaksız bir düzeye yükseltti ve dahası, felâketi andıran bir Brexit sonucuna bile saygınlık ve cazibe kazandırdı: Daha sonra, veda konuşmasında küstahça Nicholas Winton’dan alıntı yaparken, “uzlaşma kirli bir kelime değildir,” sözlerini dile getirdi.

Basın alanındaki müttefikleri, karşıtlarını canavarlaştırmaya, politik söylem atmosferini zehirlemeye başladılar: May’in Basın Sekreteri James Slack tarafından kaleme alınan “Halkın Düşmanları” başlıklı meşhur yazı, Daily Mail’de manşetten yayınlandı. May’in başbakanlığı, “hain” ve “sabotajcı” gibi terimlerin yaygınlaştığı bir ortam yaratmasıyla da hatırlanacak. Bizzat kendisi, kasıtlı biçimde, laf salatasından ibaret “dünya vatandaşı olduğunuza inanıyorsanız, hiçbir yerin vatandaşı değilsiniz,” temalı konuşmasında, Britanya’yı tüketmekle tehdit eden bir kültür savaşını körükledi. Boris Johnson’ı Dışişleri Bakanı olarak atadı; anlaşma yapması gereken AB ülkelerini öfkelendirdi ve İngiltere’yi gülünç bir duruma düşürdü.

BASMAKALIP SÖZLER, ZOMBİ BİR BAŞBAKAN

Sırf yerel partizanlar kazanmak için sürekli biçimde AB hakkında kötü niyetli ve hiçbir şey kazandırmayan ateşli nutuklar çekti. Bakanı Philip Hammond, İngiltere’nin istediğini alamaması halinde, hükümetin vergi indirimleri konusunda ve kuralsızlaşmaya giden bir rekabette AB’yi alt edeceği tehdidini savurdu. Bu yalnızca İngiliz halkının güçlükle kazanılan hak ve özgürlüklerini yok etmeye dönük bir taahhüt değildi, aynı zamanda Britanya’nın müttefik olması gereken ülkelere karşı neredeyse bir savaş ilanıydı. Ancak ne tür bir laf kalabalığı yaparsa yapsın, “kırmızı, beyaz ve mavi bir Brexit” sözleri ne kadar boş ve basmakalıp olursa olsun, May’in hayata geçirilemeyen kırmızı çizgiler dışında dişe dokunur bir planı yoktu. Bırakın kendi başına 27 yabancı hükümetle anlaşmayı, kendi partisiyle bile bir anlaşmaya varamadı.

Gözyaşlarını geride bırakan May, “sevdiğim ülkeye hizmet etme fırsatına eriştiğim için çok büyük ve sonsuz bir minnettarlık” duyduğunu dile getirerek konuşmasına son verdi ama onun asıl bağlılığı yalnızca partisineydi. Yeni bir genel seçim çağrısı yapmayacağına dair söz verdi; buna karşın, kendisine muhalif olanları yok etme ve İngiltere’yi fiili bir tek parti devletine dönüştürme fırsatı bulduğuna inandığı için, kendi sözleriyle çelişti. Onun lanetli saltanatının alametifarikası yalancılık ve sahtekârlıktı. Muhafazakârlar çoğunluk desteğini çektiğinde, May zombi bir başbakana dönüştü: maalesef, bu türün meraklısı olan herhangi bir izleyicisinin dile getirebileceği üzere, zombiler çok fazla zarara yol açabilir ve yok edilmeleri çok zordur.

ÖLÜMLERE NEDEN OLAN MUHAFAZAKÂR KAFA

May “Hiçbir anlaşma yapmamak, kötü bir anlaşma yapmaktan daha iyidir” diye düşündü ve İngiltere’yi kötü bir anlaşmanın tam olarak tahmin edilebilir rezilliğine sürükledi. Partisinin bağnazlarının gittikçe daha fazla kucaklamasının İngiltere’yi uçurumdan uzaklaştırması beklenmedik bir olay değildi: May onların önüne et atmaya devam ederken, onlar gittikçe daha şişman ve daha aç bir hale geldiler.

Yine de tek mesele Brexit değil; zira bir başbakanı kendi vaatleriyle değerlendirmek zorundayız. Başbakanlığı kaderiymişçesine üstlendiğinde, Brexit’e giden yolu açarken doğru biçimde tespit ettiği “yakıcı adaletsizlikler” karşısında savaş ilan etti. Ve sonra, ardından gelen üç yıl içinde, otuz yıldır görülen en yüksek çocuk yoksulluğu oranına sebep oldu; konut krizi gittikçe kötüleşti; gündelik hayatı alt üst eden bir felaket olan evrensel kredi sistemini hayata geçirdi.

Grenfell yangını***, Muhafazakârlarca inşa edilen ve insan hayatı yerine paraya değer veren bir toplumsal düzenin anımsatıcısı olarak, yanmaya devam edecek. Göçmenlerin yem olarak kullanıldığı (İngiliz vatandaşlarının tıbbi bakımdan mahrum bırakıldığı, evlerinden atıldığı ve hatta kendi ülkesinden sınır dışı edildiği) Windrush Skandalı, May’in liderliğinin neden olduğu olaylara ilişkin faydalı bir ders. Şiddet içeren suçlarda görülen artış, May tarafından sürekli biçimde savunulan kemer sıkma politikalarının korkunç sonuçlarını gözler önüne seriyor.

Ve İngiltere gittikçe daha içe kapalı hale gelirken, May’in dış politika sicilini de unutmayalım: Kâh 'Türkiye rejimine silah satarak', kâh Yemen’e İngiliz bombaları yağdıran Suudi diktatörlüğünü silahlandırıp destekleyerek, binlerce masum insanın ölümüne ve dünyanın en kötü insani felaketlerine yol açtı. Değerli insani sempatinizi harcayarak vakit geçirmek istiyorsanız, bunu May için değil öldürülenler için yapın.

MAY GÜNAH KEÇİSİYKEN, DİĞER SAĞCILAR ÇOK MU TEMİZ?

May’e göstereceğim tek alan bu. İngiltere kargaşa içerisindeyken, Muhafazakâr Parti’nin tüm bunlardan azade olduğunu öne sürmesi çok kolay; May’e günah keçisi gibi davranarak, tüm suçu üzerine atacaklar. Fakat bugün yaşanan kargaşanın baş mimarlarından biri olan George Osborne’un ifadesiyle, bu işte hepsi birlikteler.

Hep birlikte toplumsal altyapımızı yok eden, hoşnutsuzluğu ve öfkeyi besleyen kesintilere imza attılar. Aslında bu durumdan partilerinin zengin bankacıları sorumluyken, hep birlikte “yakıcı adaletsizlikler” sebebiyle göçmenlere karşı öfke duydular. Hep birlikte insani ihtiyaçlar ve özlemlerden ziyade, piyasalara öncelik tanıyan bir ideolojiyi desteklediler.

May dönemi bir kargaşa dönemiydi ama şimdi daha da kötüsü yaklaşıyor. İngiltere, dağılmakta –ve hastalıklarımızın en büyük sebebi- olan bir muhafazakâr parti ve her geçen gün daha da çürüyen yozlaşmış bir toplumsal düzen tarafından yönetilmekten kurtuluncaya dek, kargaşa yalnızca sürmeyecek daha da derinleşecek. May, ardında böyle müthiş bir miras bıraktı!

* Windrush Skandalı, hatalı biçimde gözaltına alınarak yasal hakları kullandırılmayan, sınır dışı edilmekle tehdit edilen ve en az 83 olayda İngiltere hükümetine bağlı, güvenlik ve göç konularıyla ilgilenen Home Office tarafından hatalı bir şekilde sınır dışı edilen insanlarla ilgili 2018 yılında yaşanan siyasi skandaldır. Etkilenenlerin çoğu, İngiltere doğumlu kişilerdi ve 1973 yılından önce özellikle de Karayip ülkelerinden gelen ve “Windrush nesli” olarak anılan kişilerden oluşuyordu (skandala, 1948’de Karayip adaları ve Antiller’den gelen ilk gruplardan birini taşıyan ve adı ‘Empire Windrush’ olan geminin adı verilmişti).

** Daily Mail yazısına bu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.dailymail.co.uk/news/article-3903436/Enemies-people-Fury-touch-judges-defied-17-4m-Brexit-voters-trigger-constitutional-crisis.html

*** Grenfell Yangını; 14 Haziran 2017 günü Londra’nın batısındaki Kensington bölgesinde çoğunlukla yoksulların yaşadığı bir bina olan Grenfell binasında gerçekleşen, 72 ölüme ve yaralanmalara yol açan yangındır.

**** Yazının aslı The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)