ABD’de Demokratların ‘iç savaşı’ başlamadan bitti

Demokrat Parti içerisindeki mücadeleyi bir ‘savaş’ gibi gören gazeteciler, parti içerisindeki çekişmeyi olduğundan daha abartılı biçimde yorumluyorlar. Gerçekteyse adayların hiçbiri diğerlerini yok etmek üzerine kurulu bir politika yürütmüyor.

Google Haberlere Abone ol

Jack Shafer

Bazı muhabirler -özellikle de kıvılcımlar saçarak ateşlenen bir havan topu görmemiş olanlar- siyaseti “savaş” diyerek tasvir etmeyi ve çekişmeli bir parti içi rekabeti “iç savaş” ya da “parti ruhu için savaş” biçiminde tanımlamayı severler. Demokratların çoğunluğunun Temsilciler Meclisi’ne girdiği Kasım seçimlerinden önce bile, siyasi ‘savaş’ muhabirlerimiz, Demokrat Parti içinde New York Temsilcisi Alexandria Ocasio-Cortez’in öncülüğündeki yeni nesil ilericilerle partinin ileri gelenleri arasında sürdüğü öne sürülen anlaşmazlığa ilişkin ‘harekât’ raporları biriktiriyordu.

Son zamanlarda bu mücadeleyi bir savaşmış gibi takdim eden pek çok yazı, “Parti İçinde Bir Savaş Olacak. İçeriden Bildirmeye Devam Edeceğiz,” “Demokrat Parti Ruhu için Kavga Başladı”, “Temsilciler Meclisi’ndeki Demokratlar Trump’la ve Birbirleriyle Kavgaya Hazırlanıyor,” “Demokratlar, Başkanlık Ön seçimlerini Dairesel Bir Atış Alanına Döndürmekten Nasıl Kaçınır?” ve “2020 Seçimlerinde Demokratlar Birbirlerini Yok Ederek Trump’a Yardım Edecekler mi?” benzeri başlıklar taşıyor. Meslektaşım Tim Alberta’nın “Demokratların İkilemi” adlı eserinin özünde de bölünmüş ve öz kardeşine düşman olan bir parti görüntüsü sunuluyor

GERÇEKTEN DE BİR 'İÇ SAVAŞ’ MI YAŞANIYOR?

Demokratlar gerçekten de birbirleriyle savaşıyor mu? Bernie Sanders, Joe Biden’ın yeni kampanyasını boşa çıkarmak ve yok etmek mi istiyor? Elizabeth Warren, Amy Klobuchar’ın Iowa’daki karargâh çalışanlarını görevden almaya mı hazırlanıyor? Yahut bütün bu tantana, bilindik anlamıyla yalnızca politika mı? Seçmenler hiç de savaşa hazırlanıyormuş gibi görünmüyorlar. Morning Consult adlı araştırma şirketi tarafından Demokratik Parti’nin ana seçmen kitlesi arasında gerçekleştirilen ulusal çaptaki yeni bir araştırmada, seçmenler, beklendiği üzere, tanınırlığı nedeniyle Biden’ı yüzde 31’le ilk sıraya yerleştirirken, bir diğer tanınmış isim olan ve kendisini ‘demokratik sosyalist’ diye nitelendiren Sanders’ı ikinciliğe yerleştiriyor.

Diğer yandan, ankette yöneltilen ikinci bir soruya verilen yanıtlar, Demokrat cepheyle ilgili ‘savaş’ raporlarında doğru biçimde tespit edilemeyen ana seçmen kesimi içerisinde bir dereceye kadar fikir birliği olduğunu düşündürüyor. Biden’ın destekçileri arasında, başkanlık için 2 numaralı tercih Sanders, Sanders’ın destekçileri arasındaysa listenin 2 numarasında Biden bulunuyor. Kamala Harris’in destekçilerinin de iki numaralı tercihi Biden. Warren’ın ve Beto O’Rourke’un destekçileriyse Sanders’ı ikinci tercih olarak görüyor.

Demokrat Parti açık biçimde ‘ilerici’ ve ‘kurucu’ kesimler arasında bölünmüş durumda; fakat araştırma verileri, kardeşin kardeşe düşman olduğu bir iç savaş olduğu histerisinin abartılı bir yorum olduğunu ortaya koyuyor. En ilerici adaylardan biri olan Warren, kendisini bir kapitalist olarak nitelendiriyor! Demokrat seçmenler, nahoş ‘savaş’ raporları göz önüne alındığında, partinin diğer kanatlarından gelen adaylara ve siyasi uzlaşmaya beklenenden çok daha açık görünüyor.

İLERİCİLERİN GÖRDÜĞÜ DESTEK ABARTILIYOR OLABİLİR

Başkanlık yarışı ölümcül biçimde kan akıtılarak sürdürülüyor olsaydı, Kongre koridorlarının kan kırmızısı ve ıslak bir halde olması gerekirdi, değil mi? Ama öyle değil. Ocasio-Cortez ve yeni seçilen birkaç solcu temsilci, “Yeni Çevre Anlaşması” önerisiyle medyanın büyük ilgisini topladı. Önerdikleri çözümler yüz Kongre destekçisinin ilgisini çekti; ancak tüzük denetimini yerine getiren parti duayenleri, bu politik ‘açık büfe’ daha fazla karmaşa yaratmadan önüne geçtiler. Şahsen, daha fena yemek kavgalarına da tanık olmuştum.

İlerici adayların başkanlık yarışının önünü tıkadığı, Ocasio-Cortez ve yoldaşlarının manşetleri işgal ettiği ve artık Temsilciler Meclisi’ni Demokratların kontrol ettiği doğru. Ne var ki, Demokrat Parti içinde gerçekten de bir savaş yaşandığını öne süreceksek, özellikle de Kongre’deki ilerici güçler hakkında abartılı tahminlerde bulunmamaya dikkat etmeliyiz. Aralık ayında Pew Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan araştırmada, 2018’de seçimleri kaybeden 30 Temsilciler Meclisi adayı Cumhuriyetçiden 23’ünün, Temsilciler Meclisi’ne yeniden seçilen Cumhuriyetçilerden daha ılımlı olduğu saptandı. Bu seçim sonuçları, eski Cumhuriyetçi bölgelerin büyük kısmında seçmenlerin bir sıçrama yaşaması gerekmediğini ortaya koyuyor.

Şimdilik, bu sandalyelerin çoğu tam anlamıyla Demokrat değil. Kasım ayında dört dönemdir görev yapan Cumhuriyetçi meclis üyesi Leonard Lance’i 5 puan farkla yenen Demokrat temsilci Tom Malinowski, “ilk kez seçilen vekillerin büyük kısmı politik yönelimini değiştiren bölgelerden geliyor,” diyor. (Lance, koltuğunu kaybeden en az yedi diğer Cumhuriyetçi gibi, merkezci Cumhuriyetçi ‘Salı Grubu’nun bir üyesi.) Bu kararsız koltuklar, 2020 seçimlerinde Cumhuriyetçi safta kolayca toparlanarak Kongre’de Demokratları tekrar azınlık statüsüne döndürebilir ve belki de hararetli bir Demokrata-karşı-Demokrat yarışına engel olabilir.

Demokratlar daima birbirleriyle mücadele ettiler. Güneyli Demokratlar Kuzeyli Demokratlarla mücadele etti. Kırsaldaki Demokratlar mücadeleyi kentli olanlara karşı yürüttü. Öte yandan, Cumhuriyetçi Parti’deki gerçek düşmanlar karşısında, günümüzün Demokratlarının aralarındaki dikkate değer politik farklar ne olursa olsun, birbirlerine saldırmaya başlama ihtimali yok. Düşmanınızın pozisyonuna karşı çıkmaktan çok ona destek verdiğiniz durumda, barışın için de bir yol açılmış olur.

Yazının aslı Politico Magazine sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)