Diktatör Franco’nun unutulmuş suçları

İspanyollar, Nazi Almanya’sının işlediği suçları anımsatmak gerektiğini vurgulayan bir sergiye akın ettiler. Ne var ki Sağcılar, Franco’nun kişisel zalimliklerini hatırlatmanın yalnızca “eski yaraları kanatacağında” ısrar ediyor. Oysa acıların sağaltılabilmesi için yaşananların hatırlanması ve tartışılması, atılacak ilk adım olabilir.

Google Haberlere Abone ol

Jonathan Hahn

“Çok uzun zaman önce ya da çok uzakta değil.” Auschwitz Birkenau Eyalet Müzesi ile işbirliği yaparak gezici müze sergileri gerçekleştiren bir şirket olan Musealia, bu uyarıyı Auschwitz sergisinin sloganı olarak seçti. Sergilenen altı yüz parça eşya, mahkûmların çektiği acıları gösteriyor, toplama kamplarındaki vahşeti onaylayan toplumla yüzleştiriyor ve nefret temelli ideolojileri reddediyor.

Slogan, dünyanın, II. Dünya Savaşı sırasında Almanya’da ve işgal ettiği bölgelerde yaşananlarla aynı çizgiden yola devam edebileceğine dair bir korkuyu ziyaretçilere anımsatıyor. Auschwitz sergisi, birçoğu Holokost’tan* kurtulan ve yaşadıkları zulmü hatırlaması için topluma yalvaran kişilerle yapılan iki röportaj videosuyla sona eriyor. Bu son mesaj, serginin daha geniş ahlaki yaklaşımını ortaya koyuyor: Sistematik baskıyı belgelemeyi önemsemek ya da travmatik bir geçmişe bakmaktan kaçınmak, tehlikeli, hiçbir şekilde kabul edilemez bir durum.

Auschwitz sergisi, Avrupa ve Kuzey Amerika’da gerçekleşen on dört şehirlik turunun ilk durağı olarak Aralık 2017’de Madrid’de ziyarete açılmasından bu yana, halk tarafından muazzam bir ilgiyle karşılandı. İspanya’nın başkentinde sergiyi beş yüz binden fazla kişi ziyaret etti, ayrıca yüz bin öğrenci de ücretsiz giriş yaptı ve Musealia idaresi serginin kapanış tarihini iki defa uzattı; şimdiki kapanış tarihi Şubat 2019 olarak açıklandı.

Bu sayısal veriler, Madridliler ve diğer İspanyollar arasında acı verici tarihsel meseleleri hatırlamak, düşünmek ve bunlarla ilgilenmek hususunda duyulan arzuyu gösteriyor. Ayrıca, Madrid’in rahatsız edici gerçekleri düşünmeye dair iştahı, içerikle oldukça bağlantılı görünüyor. Ahlâk dışılığı İspanyol sınırlarının ötesinde tartışmak bir sorun değil ama mesele Franco rejiminin mirası hakkında hararetli bir tartışma olunca, İspanyollar kendi ülkelerinin tarihiyle hesaplaşma konusunda gayet tuhaf davranıyorlar.

ÇOK YAKIN BİR GEÇMİŞTE, ÇOK YAKIN BİR YERDE

Geçtiğimiz Eylül ayında, binlerce kişi Auschwitz sergisine akın ederken, İspanya Başbakanı Pedro Sánchez’in Sosyalist Parti (PSOE) hükümeti, ülkenin eski diktatörü Francisco Franco’nun mezarının açılması için bir kararname yayınladı. Bu, 1936–39 İç Savaşı sonrasında milliyetçi birliklere övgü amacıyla inşa edilen bir anıt mezar olan Şehitler Vadisi’nden cesedini çıkarmak anlamına geliyordu. Kararnamenin ilan edilişi, sonraki tartışma ve Franco’nun kalıntılarının çıkarılması yönündeki nihai karar, İç Savaş’ın ve Francoculuğun nasıl hatırlanacağına ilişkin uzun süredir devam eden, derin toplumsal ayrışmaları da açığa çıkardı.

1936 yılında (Franco yanlısı) Milliyetçiler ile (faşizm karşıtı) Cumhuriyetçiler arasında savaş patlak verdiğinde, çatışma yalnızca İspanya’yı bölmekle kalmadı, aynı zamanda uluslararası bir ideolojik gruplaşmayı da ortaya koydu. Faşist ve otoriter devletler, özellikle de Nazi Almanyası, İspanyol şehirlerini bombalayarak Franco’nun güçlerine yardım etme teklifini sundular. Franco rejimi, nihai zaferinin ardından, düşmanlarını ezmek, kendi vatandaşlarını Nazi ölüm kamplarına yollamak ve İspanya’daki bütün Yahudilerinin listesini Heinrich Himmler’e iletmek yoluyla, Hitler’le birlikte çalışmayı sürdürdü. Franco’nun 1975’teki ölümüne kadar devam eden baskıcı uygulamaları, binlerce ceset hâlâ kayıp olmakla birlikte, ardında en az 150.000 ölü bıraktı.

Carmen Benito Alcantarilla, diktatörlük güçleri tarafından 1940'da vurulan amcası Valentin Alcantarilla Mercado'nun fotoğrafını tutuyor.

UNUTTURMA ÇABALARI İŞE YARAMADI

Demokratik geçiş süreci, bu geçmişi unutturmak amacını güden, dikkatli biçimde hazırlanmış bir teklife dayanıyordu. Franco yanlıları, İspanyol toplumunu “Herkesin savaşı kaybettiği” konusunda ikna etmek için revizyonist bir kampanya yürüttüler. Diktatörlüğün ardından Avrupalılaşma ve modernleşmeye ulaşmanın, toplumsal bir hafıza kaybı gerektirdiğine inanıyorlardı. İspanya’nın sağcı Halk Partisi’ni (PP) kuran muhafazakâr politikacı Manuel Fraga, kendi döneminde yaşanan ekonomik ilerlemelere vurgu yaparak Franco diktatörlüğünün etkilerini (hafızalardan) silmeye çalıştı. 1970’lerin sonlarında, Franco’nun ölümünün ardından, İspanyollar otuz altı yıllık diktatörlüğü ifşa etmek yerine, sessizliği seçtiler.

Başbakan Sánchez, Haziran 2018’de göreve geldikten sonra bu sessizliği bitirmeye karar verdi. Temmuz ayında gerçekleşen kongreye hitaben yaptığı konuşmasında, Franco’nun mezarının açılma planını doğruladı. Sánchez konuşmasında, anıtların İspanyolları ayrıştırmaması gerektiğini, aksine birleştirmesi gerektiğini ifade etti. Ancak, bu varsayım üzerinde asla fikir birliği oluşmadı. Binlerce kişi Franco yanlısı bayraklar sallayıp faşist selamlar vererek bu kararı protesto etti. Halk Partisi (PP) Başkanı Pablo Casado, PSOE’nin sayısız defa tekrarlanan ve “Unutmaktan mutluluk duyduğumuz hayaletleri yeniden canlandırıyorsunuz” minvalindeki sağcı eleştiriyi tekrar dile getirdi.

SAĞCILAR DİKTATÖRÜ KORUMAYA DEVAM EDİYOR

Madrid’in şehir ve bölgesel hükümeti de benzer şekilde İspanya’nın karanlık geçmişinin doğru biçimde tanımlanması ve (yaşananlar nedeniyle) özür dilenmesi için mücadele veriyor. 2017 yılının Nisan ayında, başkentin belediye başkanı Manuela Carmena, Franco ile bağlantılı elli iki sokak ismini değiştirme yönündeki planını şehir yönetiminin onayına sundu.

Önerisi, José Luis Rodríguez Zapatero’nun PSOE hükümeti tarafından kabul edilen, (sağcıların) Unutma Antlaşması’nı redderek Franco’yu resmi anlamda kınayan ve Franco yanlısı sembollerin binalardan ve kamusal alanlardan kaldırılmasını talep eden 2007 tarihli Tarihsel Bellek Yasası’nın ruhunu takip ediyordu. Carmen’in girişimi, sağcılar tarafından şiddetli protestolarla karşılandı; özellikle de ulusal Francisco Franco Federasyonu, onu sokak adlarını değiştirmek için Madrid Yüksek Mahkemesi’nden izin almaya zorladı. Bir yıl sonra verilen karar, tüm isimlerin 2007 yasalarına aykırı sayılmamasına karşın, Carmena’nın yeniden isimlendirme faaliyetini sürdürebileceği yönünde oldu.

Geçtiğimiz ocak ayında Auschwitz sergisi devam ederken, Tarihsel Hafızayı Kurtarma Derneği (ARMH), Madrid Kent Meclisi Başkanı Paloma Adrados’a, şehrin Nazi toplama kamplarında hapsedilen Cumhuriyetçilerinin isimlerinin Meclis’in Uluslararası Holokost Anma Günü törenlerine dahil edilmesini talep eden bir dilekçe sundu. Fakat Adrados bu talebi reddetti. Francocular ve Naziler arasındaki belgelenmiş bağlantıları bir kenara atarak İspanya’nın çifte standardını açıkça ortaya koydu: Demek ki İspanya, otoriterliği eleştirmek söz konusu olduğunda başka ülkelerin hayaletlerini uyudukları yerden çıkarabilir ama İspanyol hayaletlerinin sonsuza kadar gömülü kalmaları gerekirdi.

Franco karşıtı protestocular, Madrid/ İspanya.

İTİRAF VE DÖNÜŞÜM

Auschwitz aracılığıyla, İspanya’nın kendi acı dolu geçmişini ele alma biçiminin tam bir tezat içerdiğini gördük. Musealia ve Auschwitz sergisinin Direktörü Luis Ferreiro, bana yolladığı e-postada, Madrid’de ağırlanan serginin Franco’nun mezarının açılmasına dair ulusal tartışmayla aynı zaman denk gelmesinin, bir tesadüf eseri olmasına karşın, “travmatik geçmişlerin nasıl ele alınabileceğine ilişkin bir yansıma” sunabileceğini ifade etti. Auschwitz gibi sergiler, yaşanan şiddeti ve nefreti dürüst ve yalın biçimde tasvir ederek, böylesi dehşet verici olayların tekrar yaşanmamasını sağlama çabasında kritik bir rol oynuyorlar.

Auschwitz, bir vahşet alanını kökten biçimde, insan kaynaklı adaletsizliklerin faillerini ve kurbanlarını ortaya koyan bir yere dönüştürmenin gücüne tanıklık ediyor. 1946 yılında, Polonya Kültür ve Sanat Bakanlığı, toplama kampını devlet denetimindeki bir müzeye dönüştürmeye başlamak için bir grup eski mahkûmu buraya gönderdiğinde, yalnızca Almanların yaşattığı vahşetin ortaya konulmasını değil, aynı zamanda Polonya Yahudileri Merkez Komitesi ve Yahudi Tarihi Merkez Komitesi’nden temsilcilerle birlikte çalışarak, zulme uğrayanların kendi hikâyelerini anlatabilmelerini ön planda tuttular. Bir ıstırap sembolü, zulüm görenlerin anlattığı tarihin yorumlanmasına olanak sağlayarak acıların zamanla sağaltılmasına yardım edebilir.

Franco, Yahudi Soykırımı’nda yer almamış gibi davranmak, kendi ülkesinde toplu katliamlar yapmadığını öne süren tarihsel revizyonizmin bir parçası olarak rezilce bir tutumdur. Paul Preston da dahil olmak üzere bazı tarihçiler, İspanya’nın kendi içinde bir soykırım yaşandığını ve Franco’nun asıl mirasının, her yeni keşif ve toplu mezarın ortaya çıkarılmasıyla daha da belirginleştiğini dile getiriyor. Barselona Üniversitesi’nde bir çağdaş tarih profesörü olan Pelai Pagès i Blanch, farklı bir bakış açısından, Franco rejiminin tarihini “muazzam bir hata” diye nitelendiriyor.

'ŞEHİTLER VADİSİ' FAŞİZMİN ZAFERİNE ADANMIŞ BİR ANIT

İspanya’da bu güne dek İç Savaş ve diktatörlüğü kapsamlı biçimde ele alan devlet destekli bir müze kurulmadı. Franco, 1957 yılında yaptığı açıklamada, Şehitler Vadisi’nin bir yansıma ve ulusal kefaret alanı olarak hizmet etmesi gerektiğini açıklamıştı. Ancak, anıt mezar inşaatının başlamasından on yedi yıl önce yayınladığı ilk kararnamesinde, anıtın, kardeş katliyle sarsılan bir ulusu iyileştirmek değil, “şanlı ulusal haçlı seferinde” hayatlarını feda eden kahramanların “anısını yaşatmak” olduğunu belirtiyordu.

Devasa bir bazilika inşa etmek için Cumhuriyetçilerin, anarşistlerin ve diğer siyasi tutukluların beden gücünü zorla kullanmak ve ailelerinin izni olmaksızın binlerce Cumhuriyetçi askerin naaşını buraya gömmek, Şehitler Vadisi’nin Franco’ya ait bir sembol olarak görülmesi gerektiği mesajını güçlendirdi. Diktatörün burada düzenlenen kendi cenaze töreni de anıtın, ölüm ve acı karşısında tövbe etmekten ziyade onun zaferini yüceltmeye hizmet ettiğini gösteriyordu.

Şehitler Vadisi.

Profesör Pagès de dahil olmak üzere birçok İspanyol, devasa anıt mezarın korunmasını ve gerçek bir ulusal uzlaşma alanına dönüştürülmesini öneriyor. Sanchez hükümeti tam da bunu yapma doğrultusundaki niyetini ilan etti. Franco’nun kalıntılarının kaldırması da bu yoldaki ilk önemli adım. Ve yine de Franco ve anıt arasındaki ilişkiyi ortadan kaldırmayacak. Ancak İspanya’nın Şehitler Vadisi’ni, Polonya’nın Auschwitz’te yaptıklarına benzer şekilde tarihi gerçeklere adanmış bir müzeye dönüştürmek için gerçekleştireceği büyük bir girişim, geçmişteki suçların samimi bir şekilde tanınmasına olanak sağlayabilir.

Diktatörlüğün 1975’te başlayan dönüşümünden bu yana, İspanyol hükümetleri ve siyasi seçkinler daima halkın, ulusal bilinci içindeki bir kara deliği kabul edebileceği fikrine umutlarını bağladılar. Ancak Auschwitz sergisinin de gösterdiği üzere, silme işlemi, acı dolu bir tarihe çözüm olmuyor. Çatışma ve kederle anılan alanlara yeni anlamlar eklemek için sarf edilecek bilinçli bir çaba, bu süreçteki ilk adım olabilir.

*Holokost (İng. Holocaust), toplu katliam anlamındadır. Aynı zamanda, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi ordularının Yahudilere uyguladığı soykırım için kullanılır.

** Yazının aslı Jacobin sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)