Arap dünyasında geçen hafta: 'Müstehcen olan Rania değil...'

Mısırlı oyuncu Rania Yusuf’un Kahire Film Festivali'nde giydiği elbise ve bu elbise dolayısıyla oyuncunun savcılığa şikâyet edilmesi Arap dünyasını meşgul eden konulardan biri oldu. Oyuncunun “açık” olduğu gerekçesiyle Mısır Parlamentosuna kadar taşınan tartışmalara konu olması da ayrı bir tartışmayı beraberinde getirdi. Oyuncuya yönelik eleştirilerin yanı sıra, oyuncuyu destekleyen bazı kesimler de bu eleştirilere karşılık sosyal medyada “çıplak zihinliler” adıyla bir kampanya başlattı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Arap dünyası bu hafta birbirinden oldukça farklı gündemlerle meşgul oldu. Bir yandan İsrail’in Lübnan sınırında gerçekleştirdiği “Kuzey Kalkanı Harekâtı”, diğer yandan ABD’nin Hamas ile ilgili Birleşmiş Milletler’e sunduğu kınama önerisi.

Bunların yanı sıra Fransa’daki gelişmeler, Ukrayna ve Rusya arasındaki kriz ve ABD-Çin rekabeti de bu hafta Arap basınında geniş yer bulan konular arasındaydı. İstanbul başsavcılığının Cemal Kaşıkçı cinayeti bağlamında Suudi Arabistan İstihbarat Başkan Yardımcısı Ahmet Asiri ve Prens Muhammed Bin Selman’ın danışmanı Suud El Kahtani hakkında yakalama kararı çıkarması da Arap basınının gündeminde yer aldı.

Mısırlı oyuncu Rania Yusuf’un Kahire Film Festivali'nde giydiği elbise ve bu elbise dolayısıyla oyuncunun savcılığa şikâyet edilmesi yine bu hafta Arap dünyasını meşgul eden konulardan biri oldu. Oyuncunun “açık” olduğu gerekçesiyle Mısır Parlamentosuna kadar taşınan tartışmalara konu olması da ayrı bir tartışmayı beraberinde getirdi. Oyuncuya yönelik eleştirilerin yanı sıra, oyuncuyu destekleyen bazı kesimler de bu eleştirilere karşılık sosyal medyada “çıplak zihinliler” adıyla bir kampanya başlattı.

Oyuncunun daha sonra bir televizyon kanalına çıkıp, üzgün olduğunu ve bunun bir kaza olduğunu söylemesi ve daha sonra sosyal medyadan özür dilemesi ise dikkat çekti.

Arap basınında bu hafta Türkiye’yle ilgili yer alan konulardan biri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Arjantin’deki G20 zirvesi dönüşü Venezuela’ya yaptığı ziyaret oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Venezuela Devlet Başkanı Maduro arasındaki yakınlık Arap basının da dikkatini çekti.

ERDOĞAN VE MADURO'YU BİR ARAYA GETİREN NE?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Arjantin’deki G20 zirvesi dönüşü Venezuela’ya yaptığı ziyareti Türkiye’yi yakından takip eden Lübnanlı akademisyen Muhammed Nureddin BAE El Haliç gazetesindeki köşesinde, Türkiye-Venezuela ilişkilerini “Erdoğan ve Maduro’yu bir araya getiren ne?” başlığıyla irdeledi:

“Hugo Chavez'den beri, Venezuela liderlerinin ABD'ye ve Latin Amerika ülkelerindeki hegemonyasına karşı düşmanlıkları bilinir. Bu yüzden Chavez'e yönelik bir kaç suikast girişiminde bulundu. ABD Chavez'in ölümünden sonra bile bu konuda rahat bir nefes alamadı. Nicolas Maduro da bu katı tutumu devam ettirdi.

Bunun yanında Chavez ve Maduro'nun İsrail'e olan düşmanlıkları ve Filistin halkından yana tutumları da bilinmektedir. Hatta neredeyse Venezuela, Arap coğrafyasının ve Filistin halkının hakkını savunma konusunda asil bir Arap ülkesi konumunda.

'DÜNYAYI ABD’DEN KURTARACAK İKİ LİDER GİBİ'

Diğer yandan Maduro'nun son dönemlerde Erdoğan ile bir kaç defa görüşmesi dikkat çekti. Chavez Erdoğan'ın İİT'nin İstanbul'daki Kudüs toplantısına katılma davetine olumlu karşılık verdi. Bunun yanısıra Erdoğan, Arjantin'deki G20 toplantısından dönerken Venezuela'ya uğradı ve orada Maduro ile görüştü. İki liderin bir arada olduğu fotoğraflarda belirli ilkeleri ve amaçları olan bir ittifakın liderliğini yürüttükleri görüntüsü vardı. Bu ittifak da dünyayı ABD hegemonyasından kurtarmak.

Türkiye’nin tarihi ABD ile stratejik açıdan müttefik olmakla öne çıktı. Türkiye, komünizmle mücadele etmek için kurulan NATO’ya da üye. Maduro ise Fidel Castro ve kardeşi gibi komünizmin son simgelerinden.

Türkiye’nin İsrail olan yakın ilişkisi, NATO’daki üyeliğinin devam etmesi ve bu oluşumda oynadığı önemli rolün devam ettiği bir ortamda şu soru oldukça yerinde olur: Erdoğan’ın Maduro’nun yanında ne işi var değil, asıl ABD siyasetine muhalif olan Maduro’nun ABD ve İsrail’e çok hizmeti olan Erdoğan’ın yanında ne işi var?”

'İSRAİL VE HİZBULLAH ARASINDA SAVAŞ TAMTAMLARI MI ÇALIYOR?'

İsrial’in Lübnan’ın İsrail sınırına kadar tünellerinin bulunduğu iddiasıyla başlattığı Kuzey Kalkanı Harekâtı, bölgede tansiyonu yükseltti. İsrail’in “tünel tespit edersek gireriz” çıkışı, Hizbullah’ın meydan okuması ve Lübnan hükümetinin İsrail’i BM’ye şikâyet etmesi Arap basınında “savaş tamtamları” olarak değerlendirildi. Lübnan El Diyar gazetesi yazarı Nur Nimet, bunun sebebi olarak Trump’ın siyaseti olduğunu yazdı:

“Başta savaştan başka bir şeye inanmayan radikal John Bolton olmak üzere ABD sağının şahinleri ülkenin siyasetinde etkin rol almaya başlamasından bu yana, Lübnan’ın istikrarı tehdit altına girdi. Dolayısıyla böylesine bir ortamda İsrail’in Hizbullah’a karşı ses tonunu yükseltmesi ve Hizbullah’a karşı şiddetli bir savaşla tehdit etmesi garipsenecek bir durum değil. Buna bağlı olarak da Hizbullah ve İsrail arasında Güney sınırında bir savaş çıkma ihtimali de yok değil. Böyle bir savaştan da en fazla zararı Lübnan görecektir.

Trump’ın liderliğindeki ABD’nin eğilimleri, Ortadoğu’nun bütününü tekrar ateşe atmayı hedefliyor. Aynen oğul Bush’un yaptığı gibi. Trump’ın bunu istediği Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, İran ile nükleer anlaşmadan çekilmesi ve güçlerinin bazılarının Suriye’de kalmasına karar vermesiyle daha da netleşti. Şimdi de İran ve Hizbullah'a yönelik yaptırımlarını arttırıyor.”

'MÜSTEHCEN OLAN RANİA’NIN ELBİSESİ DEĞİL ZİHİNLERDİR'

Mısırlı sinema oyuncusu Rania Yusuf’un Kahire’deki film festivalinde giydiği bir elbise dolayısıyla başlayan tartışmalar ve oyuncuya açılan dava, bu hafta Arap basınında en dikkat çekici konulardan biri oldu.

Oyuncunun giydiği elbise Mısır parlamentosunda bile tartışma konusu olurken, Twitter üzerinden Rania Yusuf için bir destek kampanyası da başlatıldı.

Rania Yusuf’un elbisesi genel olarak “açık, müstehcen” şeklinde tanımlanırken, bazı sanatçıların da yer aldığı ve oyuncuya destek veren kesimler ise “Rania’nın elbisesi değil, zihinler müstehcen” şeklinde paylaşımlarda bulundu ve Rania’yı hedef alanları “çıplak akıllılar” olarak nitelendirdi.

'OLAYI MEDYA BÜYÜTTÜ?'

Rania Yusuf, elbisesinden kaynaklı birçok eleştirinin hedefi olurken, Mısır basınında olayın bu kadar büyütülmesiyle ilgili eleştiriler de geniş yer buldu. Mısır’da yayınlanan El Şuruk gazetesi yazarlarından Muhammed İsmet’e göre Rania’nın bu kadar eleştiri alması doğal ancak, konunun bu kadar uzatılması doğal değil:

“Mısır gibi dini anlamda muhafazakâr olarak kabul edilen bir toplumda Rania Yusuf’un Kahire Film Festivali’nin son gününde giydiği açık elbise dolayısıyla şiddetli eleştiriler alması çok doğal. Ancak bu elbisenin toplumun gündeminde ve sosyal medyada bu kadar yer işgal etmesi ve hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulması hiç de doğal değil.”

Mısr El Youm gazetesinden Muhammed Emin ise gündemi medyanın belirlediğini ifade ederek eleştirilerini yöneltti:

“İyi olan basın sana önceliklerini belirler ve sana futbol veya sanatçıların elbiseleriyle ilgili haberleri onlarla ilgilendiğin kadar verir. Yine iyi bir medya sana âlimlerle ilgili haberlerin en az Muhammed Salah veya Rania Yusuf kadar önemli olduğunu söyler. İşte biz de böyle bir medyaya sahip olsaydık, Rania’nın elbisesini hak ettiği yere koyardık.”

'TÜRK DİZİLERİ OSMANLI VE HİLAFET FİKRİNİ CANLANDIRMAYA ÇALIŞIYOR'

Arap dünyasında önemli bir izleyici kitlesine sahip olan Türk dizileri, aldıkları övgünün yanı çoğu zaman aldıkları eleştirilerle de gündeme geliyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nin Londra merkezli ve Türkiye’deki iktidara karşı izlediği sert politikasıyla dikkat çeken El Arab gazetesi de konuyu bu hafta gündeme taşıyarak, bu dizilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bölgedeki emellerine hizmet eden bir algı yaratmaya çalışıyor:

“Türk tarih dizileri yeniden Osmanlı tarihini “kazmaya” başladı. Eleştirmenler hedefin siyasi olduğuna ve Erdoğan’ın “eski geniş coğrafyada hâkimiyeti ve hilafeti elinde tutan Osmanlı sultanları imajını düzeltme ve hilafet fikrini yeniden canlandırma” hayalini süslemek olduğuna inanıyor.

Arap dünyasında yayınlanan Türk dizilerinin Araplar arasında halife ve özellikle Batılılar ile mücadelesinde başarılar kazanan adil ve güçlü bir sultanın gerekliliği fikrini yeniden normalleştirmeye çalıştığı çok açık. Bu, Arapların büyük güçler karşısındaki çaresizlik hissine yatırım yapmak ve Osmanlı nostaljisini beslemek anlamına da geliyor.

Öyle görünüyor ki Erdoğan’ın liderlik ve sultan heybeti imajını vermek bu dizilerin temel saiki. Ertuğrul dizisinin kahramanı Engin Altan Düzyatan da “Arap dünyasında dizinin tutmasının en büyük sebeplerinden birisi insanların Ertuğrul gibi bir Müslüman kahraman araması” derken bunu kastetmişti.”