Rusya Ukrayna gemilerini neden vurdu?

Rusya Federal Güvenlik Servisi’nin, Ukrayna Deniz Kuvvetleri'ne ait 2 zırhlı topçu gemisi ile bir römorkörün izinsiz olarak Kerç Boğazı'ndan geçmeye çalıştığını açıklaması ve gemileri durdurmak için silah kullanması, “İki ülke arasında savaş mı çıkıyor?” endişesi yarattı. Meseleyi anlamak için Kerç Boğazı’nın ve tabii Kırım ile Karadeniz’in Rusya için önemini bilmek gerekiyor.

Google Haberlere Abone ol

ANKARA - Rusya ile Ukrayna arasında 2014’ten bu yana devam eden yüksek tansiyon 25 Kasım’da Ukrayna donanmasına ait gemilerin Kerç Boğazı’ndan geçişleri sırasında doruk noktasına çıktı. Rusya, Azak Denizi'ne giriş yapmaya çalışan üç Ukrayna gemisinin geçişine engel oldu. Moskova'ya ait bir sahil güvenlik teknesi, Kiev'e ait bir römorkörün güvertesine çarparak aracı durdurdu. Ardından ikinci Ukrayna gemisine ateş açıldı ve gemilere el konuldu. Bu gelişmeler sonrasında Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, “haydut metodu ile önce provokasyon, sonra zorlayıcı baskı, ardından da saldırganlık suçlaması” ifadeleriyle bir nevi Rusya’nın 'resmi görüş'ünü açıkladı.

Rusya, Ukrayna’nın izinsiz biçimde karasularına girdiğini ifade ederken Ukrayna, seyrüsefer serbestisini hatırlattı. Rusya’nın Ukrayna’ya dönük bu sert tepkisinin arkasında, 2014’te Kırım’ı ilhak etmesine de neden olan jeopolitik kaygılar var.

KERÇ BOĞAZI’NIN KULLANIMI VE KIRIM

Söz konusu gerilim Rusya ile Ukrayna arasında ortak kullanım hakkı olan Azak Denizi’nde gerçekleşti. Kerç Boğazı, Azak Denizi ve Karadeniz'i birbirine bağlayan stratejik bir geçiş noktası. Kerç Boğazı’ndan geçiş hakkı, Rusya ile Ukrayna arasında 2003’te imzalanan Azak Denizi ve Kerç Boğazı’nın Kullanılması Hususundaki İşbirliği Anlaşması’na dayanıyor. Anlaşmaya göre, taraflar birbirine haber vererek boğazı kullanıyor ve Azak Denizi’nden, toprakları ölçüsünde faydalanıyor.

.

Rusya, anlaşmadan 11 yıl sonra, 2014’te Kırım’ı ilhak etti. Harita dikkatli biçimde incelendiğinde, Kırım Rusya’ya “ait” olduğu için Kerç Boğazı’nın kontrolü de doğrudan Rusya’ya geçmiş oluyor. Nitekim bu gelişmelerin ardından Ukrayna Parlamentosu'nda iki ülke arasındaki Azak Denizi ve Kerç Boğazı’nı kullanma konvansiyonunun iptali gündeme gelmiş ancak Ukrayna bu kararından daha sonra vazgeçmişti.

KIRIM KÖPRÜSÜ VE RUSYA’NIN ENDİŞELERİ

Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesi sonrasında Rusya ile Kırım arasında, ekonomi ve ulaşım açısından kolaylık sağlamak için Kerç Boğazı’na bir köprü yapımına başlandı. Rusya ana karasıyla Kırım’ı birbirine bağlayan köprü, Mayıs 2018’de kullanıma açıldı. Bu hamle Kırım ile Rusya arasında askeri ve güvenlik açısından kuvvet sevkiyatını kolaylaştırdı. Bunun yanı sıra Kerç Boğazı’nın üstüne inşa edilen bu köprü, Rusya’nın köprünün güvenliği sebebiyle bölgede devriye sayısını artırmasına neden oldu.

Azak Denizi’ne girişte şu an tek söz sahibi  olan Rusya, söz konusu köprüyü Kırım’ın Rusya’ya katılımının sembolü olarak görüyor. Bu noktada en büyük korkusu Kırım’ın ilhakını tanımayan Ukrayna’nın köprüye dönük bir sabotaja girişmesi. İşte bu korku, Kırım’ın 2014’te ilhak edilmesine rağmen taraflar arasındaki gerilimin gemi vuracak seviyeye gelmesinin de görünürdeki en önemli nedeni.

Her ne kadar Azak Denizi ve Kerç Boğazı’nın kullanımına dönük sorun, 25 Kasım’daki bu çatışmayla gündeme gelse de taraflar arasında karşılıklı salvolar, Ekim 2018’den bu yana sürüyordu.

Ukrayna, kasım ayının başında Rusya’nın Kerç Boğazını kontrol ettiğini ve Azak Denizi’nde sınırını genişlettiğini ifade etmişti. Buna karşın 10 Kasım’da açıklama yapan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, söz konusu bölgede sınırın, devletlerin sınırıyla tanımlandığını bunun dışında bir sınır belirleme olmadığını, ancak endişelerin giderilmesi için tarafların aynı masa etrafında toplanması gerektiğini söylemişti.

Rusya’ya göre Ukrayna bir şekilde bu köprüyü devre dışı bırakmak istiyor. Nitekim gerilimin peşi sıra Kerç Boğazı’ndan geçişi engellemek için bir kargo gemisinin buraya çekilmesi ve geminin tam köprünün altına konumlandırılması da bu argümanı destekliyor.

Bu bölgeyi önemli kılan bir diğer unsur, -AB’den yana tavır koyan Batı Ukrayna’nın tersine- Rusya’ya katılmak isteyen Doğu Ukrayna’ya yakın olması. Ancak görünürdeki bu gerekçelerin dışında Karadeniz’deki güç mücadelesi Rusya’nın sert tutumunun temel nedeni.

NATO VE AB İÇİN KARADENİZ VE RUSYA’NIN KAYGILARI

Kerç Boğazı’nda meydana gelen gerilimin arka planında hangi faktörlerin etkili olduğunu anlayabilmek için biraz tarihin sayfalarını karıştırmak ve Karadeniz’e bakmak gerekiyor. Karadeniz, ticaret, enerji ve güvenlik açısından stratejik bir alan. Bunun yanında Rusya’ya ulaşmak için de önemli bir bölge. Tam da bu nedenle SSCB Karadeniz’i güvenliği açısından hep öncelemişti.

SSCB’nin 1991’de dağılmasının ardından daha önce SSCB ve Türkiye arasında SSCB’nin baskın olduğu şekilde devam eden Karadeniz’deki statü, Rusya’nın aleyhine bir şekil aldı. Rusya, artık kendisine bağlı olmayan Ukrayna’ya buradaki SSCB’ye ait üs ve limanların bir kısmını devretmişti. Nitekim daha önce SSCB tarafından kullanılan, Odesa ve Sivastopol üslerinden de oldu. Bu noktada Rusya, Karadeniz’de güvenliğini sağlamak için Kırım’da bulunan Sivastopol üssünü Ukrayna’dan kiraladı. Rusya için en büyük sorun SSCB dağıldıktan sonra burada oluşan güç boşluğu ve tam da bu nedenle NATO tarafından 'çevrelenme' korkusuydu.

Peki Rusya’nın evhamı yersiz mi? Rusya’ya göre Karadeniz, kendisine karşı işgali ve bölünmeyi kolaylaştırabilecek stratejik bir giriş bölgesi. Bu durum Rusya’nın parçalanma korkusuna da etki ediyor. Gelişmeler incelendiğinde bu konudaki kaygılarının temelsiz olmadığı söylenebilir.

Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinin, 1990’ların ortasından itibaren üç aşamada Transatlantik hattına katılımı (NATO ve AB) öngörülüyordu. Nitekim bu strateji, uluslararası konferans ve toplantılarda ABD’li uzmanlarca açıkça dile getirilmişti. Buna göre önce Doğu ve Orta Avrupa’nın AB ve NATO’ya katılımı sağlanacak, böylece genişletilmiş Karadeniz bölgesiyle Rusya’nın etki alanı sınırlandırılacaktı. Örneğin Karadeniz’e kıyısı olan Romanya ve Bulgaristan’ın 2004’te NATO’ya, 2007’de AB’ye katılımı, bu yaklaşımın ürünü olarak görülebilir. Ardından Ukrayna ve Gürcistan AB ve NATO yoluyla bu sisteme dahil edilecekti. Nitekim 2004’te iki ülkede meydana gelen “renkli devrimler” de bunun uzantısı olarak görülmüştü. Böylece Rusya’nın sınırlarına dayanan bir etki alanı yaratılmış olacaktı. Bu strateji uygulandıktan sonra da çatışma Kuzey Kafkasya’ya taşınacak ve Rusya iki parçaya ayrılacaktı.

Bu strateji, 2004’teki renkli devrimlere ve Ukrayna ile Gürcistan’ın NATO üyeliğine Rusya’nın sert tepki göstermesinin önemli gerekçesiydi. Kırım’ın 2014’te ilhak edilmesiyle Rusya daha önce Ukrayna’dan kiraladığı Sivastopol üssünü elde etti. Dahası Karadeniz’e açılma açısından stratejik olan Bredyansk ve Mariupol limanlarından kalkan gemilerin Karadeniz’e erişimi Rusya’nın gözetimine bağlandı.

Bu nedenle Ukrayna’nın Azak Denizi’ndeki her adımı dikkatle takip ediliyor. Zira Rusya’ya göre Ukrayna hâlâ NATO ile işbirliği yaparak kendisinin etki alanını daraltacak strateji arayışları içerisinde.

Özetle 25 Kasım’da meydana gelen gerilimin temelinde şu yatıyor: Ukrayna, Kırım’ın ilhakını reddederek eski kurallara göre hareket ediyor. Buna karşın Rusya Ukrayna’ya, Kırım Köprüsü’nün (Kerç Boğazı Köprüsü) güvenliği başta olmak üzere, “Hiçbir şey eskisi gibi değil. NATO’nun desteği ile beni yokladığının farkındayım” diyor.