Gelecek zamanlar Merkel'i özletecek

Tüm dünyada seçmenlerin çoğunluğunun, albenili ve etkileyici söylemlerden başka sunacak bir şeyleri olmayan parti ve politikacıları seçmesi bir rastlantı değil, sadece bir pandemi. Kim daha güçlü bağırıyor, kışkırtıcı politika yapıyorsa, o ratinglerde parlıyor. Sonrası malum: Tıpkı Trump gibi başkan oluyorlar.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Dünya tarihi dramatik dönemlerle, gelişmelerle doludur. 1896 yılında İsveçli Prof. Svante Arrhenius'un yaptığı araştırmalar, aşırı karbon gazı üretiminin olduğunu, bunun sonucunda da küresel ısınmanın başladığını, buzulların eridiğini ortaya koymuş olmasına, tüm dünyaya bu konunun gezegenin geleceğini tehdit ettiğini duyurmasına rağmen, hızla ve kontrolsüz endüstrileşmeyi politikacılar o zamandan günümüze değin engellememişlerdir. Bugünden bakıldığında sanki günümüzün sorunuymuş gibi duran, insan ve doğa yaşamını tehdit eden problemlerin elbette geçmişi, kaynağı var. Tıpkı şu anda dünya politikasında geldiğimiz nokta gibi.

Brezilyalılar Jair Bolsonaro gibi aşırı sağcı, seçim kampanyasında açıkça ırkçı, homofobik ve şiddeti yücelten bir yarı diktatörü başkan olarak seçti. ABD'ye doğru yola çıkan Meksikalı göçmenleri ordu ile karşılayacağını söyleyen, daha önce sırf göçmenlerin ülkelerine geri dönmesi için, çocuklarını ailelerinden ayırarak, insanları kafeslere koyup bekleten, yine en az Brezilya'nın yeni seçilen başkanı gibi ırkçı, cinsiyetçi Donald Trump gibi bir ABD başkanıyla dünya baş etmek zorunda. Rusya ve Türkiye'deki otokratik yönetim zaten malum... Bunlara, Avrupa'da Macaristan, Avusturya, Polonya gibi ülkelerde sağ popülist partilerin yükselmesi, hatta hükümette olmalarını da ekleyebiliriz. Sağ popülizm Fransa, İtalya, Hollanda, İsveç gibi demokrasisi gelişkin ülkelerde dahi büyümeye devam ediyor.

Tüm dünyada seçmenlerin çoğunluğunun, albenili ve etkileyici söylemlerden başka sunacak bir şeyleri olmayan parti ve politikacıları seçmesi bir rastlantı değil, sadece bir pandemi. Kim daha güçlü bağırıyor, kışkırtıcı politika yapıyorsa, o ratinglerde parlıyor. Sonrası malum: Tıpkı Trump gibi başkan oluyorlar.

Bu sürecin birçok ülkede aynı anda ve aynı biçimde gelişiyor olmasının altında, kötü yönetilen küreselleşme ve on yılda hiç olmadığı kadar, toplumları birbirinden uzaklaştıran ekonomik ve liberal dogma yatıyor. Bu gelişme, insanları fakirleştirdi, birçoğunu da geleceğe karşı güvensizleştirerek huzursuz etti. Bankaların kendi ticari hataları nedeniyle yaşadıkları büyük çöküşlerinin, herkesin ödediği ve topluma hizmet olarak geri dönmesi gereken vergilerle kurtarılmaları, silikon vadisinde yaşanan gelişmeler, hükümetlerin politikasızlığı, çıkışsızlığı vs. onları halkın gözünde aciz konuma düşürdü. Çünkü vergi mükelleflerinin parasıyla yapılan dramatik finansal yanlışlara rağmen, kurtarılması gereken bankalarda ya da Google’da hiçbir şey üzerinde, hiçbir etkiye sahip olunmadığı görüldü. Böylelikle "Sizi korkutuyoruz ki, bizi seçin!" üzerinden yapılan sağ politika büyüyebildi.

Almanya'da da ülkenin aşırı sağ partisi AfD, ülkeye gelen göç ve buna karşı duruş nedeniyle değil, muhafazakar CDU ve sosyal demokrat SPD'nin yanlış politikaları, çözümsüzlüğü, güven vermeyen koalisyon ortaklıkları sayesinde büyüdü ve büyümeye devam ediyor.

Eğer toplumlarda ayrışma varsa, o toplumlarda onarılacak ekonomik sorunlardan çok daha fazlası var demektir. Bu, küreselleşme ve ekonominin bütünüyle ilgili yeni bir anlayışla alakalıdır. Örneğin uzmanlar aşırı sağın yükseldiği bu dönemde, Almanya'da 1981'den beri en düşük işsizlik oranının yaşandığını ve tüm zamanların en büyük kârının elde edildiği yazıyor. Ancak bu veriler, toplum ayrışmasını ve siyaset çöküşünü durdurmuyor. Bu durumu Merkel, "Siyasilere olan güven eksikse, iyi ekonomik veriler yeterli değildir" diyerek özetledi.

Bu çıkışsızlığı kırmak için acilen insanların kendilerini daha güçlü hissetmelerini sağlamaya yönelik yeni fikirler geliştirmek ya da acilen uluslararası yeni düzenlemeler yapılması gerekiyor.

Almanya'da politikanın yeniden nefes alması için ayrıca CDU'nun gittikçe eridiğini ve seçmenin güvenini kaybettiklerini sonunda kabul eden Almanya Başbakanı Merkel, CDU başkanlığını bırakma kararı aldı. Başkanlık yarışına girecek isimler, partinin genel sekreteri Annegret Kramp-Karrenbauer, federal hükümetin Sağlık Bakanı Jens Spahn ve CDU'nun eski politikacılarından Friedrich Merz.

Merkel bir vizyoner değildi. Helmut Kohl sonrası devraldığı partiyi iyi tanıyordu ve değişen dünya düzeninde Almanya'yı stabil tutabildiği kadar tuttu. Bir diğer gücü de, hatalarını fark ettiğinde politikasını yeniden duruma uyarlayabilmesiydi. Ancak şimdiden Merkel ardıllarının herhangi birinin yeni bir politika yaratacak hayal gücüne sahip olmadığı belli.

CDU yönetimine talip olacak adaylardan ne Kramp-Karrenbauer ne Spahn ne de Merz, Angela Merkel'in başbakanlığında CDU'yu yönetmenin zorluklarına ikna edici bir cevap veremediği gibi, seçmenin güvenini kazanacak, küreselleşme ve onun doğurduğu sonuçlara karşı duyulan gelecek endişesini giderecek, AB içinde bütünleştirici bir model geliştirecek isimler değiller. Tam tersine Merz veya Spahn gibi muhafazakar isimlerden birinin tercih edilmesi, CDU ile AfD arasındaki belli farkları da ortadan kaldıracaktır.