Arap dünyasında geçen hafta: Toprak Günü mesajları

Filistin El Eyyam gazetesinden Abdülnasır El Neccar, Filistinlilerin Toprak Günü etkinliklerinin verdiği mesajları yazdı. Yazara göre bu gösteriler Filistin halkının hiçbir şekilde görmezden gelinmeyeceğini göstermektedir.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Filistinlilerin vatanlarına geri dönme hakkını vurgulamak için her sene düzenlenen ve Filistin Davası’nın önemli bir sembolü olan Toprak Günü, bu hafta Arap Dünyası’nın en önemli gündem başlığıydı.

Filistinli grupların İsrail işgaline karşı başlayan gösteriler devam ederken, İsrail bu gösterilere ve etkinliklere sert bir şekilde müdahale etmeye devam ediyor. 30 Mart 1976’da Filistinliler’in binlerce dönüm arazisine el konmasının her yıl dönümünde düzenlenen etkinlikler bu sene farklı bir anlam taşıyor. Filistinlilere göre, ABD’nin İsrail büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı, bu seneki Toprak Günü gösterilerini daha da önemli hale getirdi.

Mısır’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri, bu haftanın bir başka önemli konusuydu. Resmi olmayan sonuçlara göre mevcut cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi’nin oyların yüzde 92’sini aldığı seçimler, Sisi’ye karşı adaylığını açıklayan isimlerin seçime girmelerine izin verilmemesinin gölgesinde gerçekleşti.

Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap koalisyonunun Kararlılık Fırtınası Operasyonu adıyla Yemen’e hava bombardımanı başlatmasının üzerinden üç yıl geçti. Devam eden savaşta Yemen bölünmenin eşiğine geldi ve insani yaşam koşulları günden güne ağırlaşıyor.

İran destekli Ensarullah Hareketi'nin (Husiler), savaşın 3'üncü yıl dönümünde Suudi Arabistan’a balistik füze fırlatması ve ardından Suudi Arabistan’ın İran’ı suçlaması, bu hafta Arap basınında geniş bir şekilde yer alan konulardan biri oldu.

“FİLİSTİNLİLER DAVALARININ TASFİYE ÇABALARINI BOŞA ÇIKARIYOR”

Ürdün El Ğad gazetesi yazarı Muhammed Suveydan, Toprak Günü etkinlikleri dolayısıyla kaleme aldığı yazısında, Filistinliler’in ısrarının İsrail’i ürküttüğünü belirterek, İsrail’in bu etkinliklere ve protesto gösterilerine yönelik düşmanca tavrının bu korkunun boyutunu açıkça gösterdiğini ifade etti:

“İşgalci İsrail’in Filistinlilerin 1948 yılında zorla göç ettirildiği topraklarına geri dönme talebiyle gerçekleştirdikleri etkinliklere yönelik düşmanca tutum ve uygulamaları, Filistinlilerin vatanlarına geri dönüş konusundaki ısrarı ve birlikteliğinden ne kadar korktuğunu gözler önüne sermektedir.

Filistinliler her sene, vatanlarına geri dönme haklarının seneler geçmesine rağmen kaybolmadığını ve bu haklarının ellerinden alınmasına yönelik her türlü plan ve komployu boşa çıkaracaklarını göstermektedirler.

İsrail ve müttefiki ABD, Donald Trump başkanlığında, ‘yüzyılın anlaşması’ komplosu üzerinden Filistinliler’in davasını, topraklarına geri dönme haklarını ve başkenti Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma haklarını boşa çıkarmaya çalışmaktadır.

Öyle görünüyor ki, ilerleyen günlerde İsrail ve müttefiki ABD tarafından, Filistin davasına karşı daha düşmanca adımlar olacak. Ancak Filistinlilerin her türlü fedakarlığı ve İsrail’in uygulamalarına karşı kahramanca duruşu, Filistin davasının tasfiye edilmesi çabalarını başarısız kılacaktır. Ve Filistinlilerin her gün izlediğimiz fedakarlıkları bu davanın tasfiye edilemeyeceğini göstermektedir.”

TOPRAK GÜNÜ GÖSTERİLERİNİN VERDİĞİ MESAJLAR

Filistin El Eyyam gazetesinden Abdülnasır El Neccar, Filistinlilerin Toprak Günü etkinliklerinin verdiği mesajları yazdı. Yazara göre bu gösteriler Filistin halkının hiçbir şekilde görmezden gelinmeyeceğini göstermektedir:

“Toprak Günü etkinlikleri, Filistinlilerin ödediği büyük bedele rağmen, birçok mesaj taşımaktadır. Bunlardan ilki, İsrail ile bütün normalleşme çabalarına karşı geri dönme hakkının her zaman diri kalacağıdır. Bir sonraki nesiller, toprakları üzerindeki haklarının emanetçisi olacaktır.

İkinci mesaj ise, hiçbir tarafın Filistin halkını görmezden gelemeyeceğidir. Bu, Amerika Birleşik Devletleri olsa dahi. Bu gün ABD’nin bu yöndeki siyasetlerinin kesin bir şekilde başarısız olduğu açıktır. Bunun yanı sıra kimse Filistin halkının adına konuşamaz. Trump’ın, Filistinlilere baskı yapabileceklerini düşünen müttefikleri de. Ki bu müttefikler de gelinen noktada Filistin halkını görmezden gelmeye kadir değillerdir. Nitekim artık Filistin halkı olmadan Filistin davasının çözülmeyeceği konusunda bir görüş birliği oluşmuştur.

Üçüncü mesaj da Filistinli siyasi parti ve hareketlere yöneliktir. Bu mesaj, Filistin’deki gerçek gücün işgal güçlerine karşı Filistin bayrağını sallayan Filistinli gençler, çocuklar ve yaşlılardır. Ki bu kesimler, işgalci oluşumun bütün saldırılarına karşı göğüslerini siper etmişlerdir. Toprak Günü etkinlikleri gösterdi ki, Filistinli gruplar arasındaki bölünmüşlük, her türlü diyalog vb. olmadan çözülecek derecede basittir.”

“MISIR’DAKİ SEÇİMLER GERÇEK RUHUNU KAYBETTİ”

Mısır El Şuruk gazetesinden Abdullah El Senavi, Mısır’daki seçimlerde gerçek bir yarışın olmayışının seçimin gerçek ruhunun kaybolmasına neden olduğunu yazdığı makalesinde, seçimler gerçek bir yarışa dayansaydı ve nezih bir şekilde gerçekleşseydi, Sisi’nin yine kazanabileceğini savundu:

“Rekabet kaybolduğunda seçimler gerçek ruhunu da kaybetti ve dünya kamuoyunun gözünde algıyı değiştirme fırsatı kaçtı. Dünya kamuoyu, seçimlerde yarışa, seçimlerin gerçekleştiği zeminin sağlam olmasına ve seçim merkezleri önündeki kuyruklara bakar. Oy kullanma merkezlerinde dans edip oynayan topluluklara veya devletin çağrısıyla sokakta yapılan propagandaya bakmaz.

Mevcut cumhurbaşkanı onu destekleyen halk tabanında kendisinin bile inkâr edemeyeceği düşüşe rağmen nezih ve gerçek bir yarış barındıran bir seçimi, istikrar isteyen kesimler sayesinde kazanabilirdi. Zira bu kesim, yönetimde herhangi bir değişiklikten ciddi bir şekilde endişe etmektedir.

Öyle veya böyle, tek bir adam için bir referandum şeklinde başlayan bu seçimler, görünen gelecek zaman üzerinde etkileri olacaktır.”

DÜNYA KAMUOYUNUN TUTUMU

El Arabi El Cedid gazetesi yazarı Vail Kandil, dünya liderlerinin Mısır’daki seçimler konusundaki tavrını eleştirdi. Kandil, dünya kamuoyunu Mısır halkının iradesi çalınırken buna sessiz kalmakla eleştirdi:

“Her şey, seçimleri özgür iradeyle gerçekleştirilen bir eylem olarak bilen dünyanın gözü önünde gerçekleşti. Seçimler, Mısır’da iradeyi kırmak ve özgürlüğün çalınması niteliğinde oldu. Ve bununla beraber demokratik dünyanın liderlerini, bu özgürlük hırsızına tebrik mesajları göndererek göreceğiz. Ayrıca onu, seçilmiş bir başkan şeklinde karşılayacaklar. Ve böylece demokratik ve insani kriterlerin ölçüsünü yerle bir etmiş oldular. Bunu da uçak satın alma veya iradeyi kırabilmek için gereken araçların alınması karşılığında ödenen milyarlar için yaptılar.

Oy kullanmak için kaç kişinin seçim merkezlerine gittiği ile ilgili soruyla çok ilgilenmeyin. Asıl önemli olan bunların oy kullanma merkezleri adı verilen yerlere nasıl ve ne şekilde gittikleridir.

İlan edilen rakamlara da aldanmayın. Zira esasen orada seçim denilen bir şey yoktu. Aksine dünyanın gözü önünde yalan ve evhamlar karesinden başka bir şey değildi.”

HANGİSİ DAHA MAĞRUR, HUSİ FÜZELERİ Mİ, SUUDİ PATRIOTLARI MI?

Kuds El Arabi gazetesi, Suudi Arabistan öncülüğünde Yemen’e yönelik başlatılan Kararlılık Fırtınası’nın 3'üncü yıl dönümünde, Ensarullah Hareketi’nin Suudi Arabistan’ı balistik füzelerle hedef almasıyla ilgili yayınladığı başyazıda, siyasi ve askeri çekişmeler devam ederken Yemen halkının yaşadığı dramı gündeme getirdi:

“Suudi Arabistan’ın İran’a yönelik Husileri balistik füzeyle donatma yönündeki suçlamaları, devlet çıkarları ve siyasetleri mantığı açısından kaçınılmaz bir sonuçtur. Zira Suudi Arabistan, İran’dan Husileri askeri olarak desteklemekten başka ne bekliyordu ki? Hem de sadece mezhepsel kaygıların ötesinde sebeplere dayanarak.

En garip olanı ise Suudi Arabistan’ın, İran’ın Husileri balistik füzelerle donatmasını kendisine yönelik açık bir saldırı olduğunu ilan etmesidir. Suudi Arabistan bunun yanında İran’a uygun zamanda ve şekilde karşılık verme hakkını saklı tuttuğunu açıkladı. Sanki Suudi Arabistan’ın hava bombardımanı, İran’ın Yemen’deki kolu konumundaki Husileri hedef almıyor.

Bütün bu savaşta kesin olan tek şey Yemen halkının yaşadığı dramdır. Devam eden savaşta 10 bine yakın insan hayatını kaybederken, milyonlarca kişi açlık ve salgın hastalıklarla boğuşuyor. Birleşmiş Milletler raporlarına göre Yemen halkının yüzde 75’i insani yardımlara muhtaç durumda. Bunun yanı sıra ülkede yakın tarihin en tehlikeli kolera salgını var. Bütün bunlar yaşanırken, Abdülmelik El Husi ve Muhammed Bin Selman, balistik füzenin mi, yoksa ona karşı koyan patriotların mı daha güçlü olduğu konusunda kapışıyor.”

TÜRKİYE’NİN GERÇEK HEDEFİ NE?

Birleşik Arap Emirlikleri’nde yayınlanan El Haliç gazetesinde Muhammed Elsaid İdris imzalı yazıda, Türkiye’nin Suriye ve Irak’la ilgili esas hedefinin “başka” olduğu savunuldu:

“Türkiye ne zaman Suriye’nin kuzeyine veya Irak’ın kuzeyine askeri olarak müdahale etse, şu soru akla geliyor: Türkiye gerçekte ne istiyor?

Türkiye’nin derdi gerçekten gerek IŞİD, gerekse de Suriye ve Irak’ta uzantıları olan PKK bağlamında terörle mücadele mi? Türkiye gerçekten sınır güvenliğini ve kendi toplumunu bölünme tehlikesinden korumakla mı ilgileniyor? Yoksa Türkiye’nin hedefi güvenlik kaygılarını aşıp, Suriye ve Irak’tan bazı toprakları kendi toprağına katma taleplerine mi hazırlanıyor. Zira Türkiye bu toprakların 1923’teki Lozan Antlaşması'yla kendisinden koparıldığını düşünüyor.

Üst düzey Türk yetkililer hiçbir zaman Halep ve Kerkük ile ilgili hedeflerini gizlemediler. Sadece bunu resmi olarak açıklamak için uygun zamanın gelmesini beklediler. Öyle görünüyor ki 18 Mart’ta Afrin’i kontrol altına aldıktan sonra Suriye için uygun zaman geldi.”