Özgürlük istemek yorucu ve tehlikelidir

Sophie ve Hans Scholl 1943'te yine üniversitede bildiri dağıtırken yakalandılar ve idam edildiler. Ve daha sonra diğer üyeler de yakalanarak idam edildiler; arkalarında, "bir kaç kişi de olsanız, bir araya gelerek etkili bir muhalefet yaratabilirsiniz" umudunu bırakarak.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Özgürlüğü bizlere kimse hediye etmez, onu elde etmek için emek ve uğraş gerekir. Özgürlük için her gün mücadele etmek gerekir -yapılanlar görünürde azımsanacak derecede küçük algılansa da. Şu anda dünyanın hemen her yerinde her gün özgürlüğün ölüyor olması nedeniyle savaşmak zorundayız.

Özgürlük sahip olunan bir şey değildir, her gün yeniden var edilendir. Özgürlük değişkendir, güvenli olan değil. Özgürlük değişmez olduğu düşünülen bilgi için bir tehdit ve kalıcı bir çelişkidir. Gerçekten insan özlediği, hep hayalini kurduğu özgürlüğü kurabilecek güçte bir varlıktır.

Özgürlük, değiştirme arzusu, var olan şartlara kızgınlık, düzene karşı başkaldırı ve konformizm eleştirisi olmadan olmuyor!

Özgürlük belki de yeni gerçekler, yeni pratiklerdir. Bunu uygulamak için de düşünmek gerekiyor.

Kapitalist toplumda "özgürlük" kavramı pragmatik, iki boyutlu anlamını yitirmiş hale getirilmişken, önce sadece adı "solcu" olan partilerce anlamsız hale getirilmiş, daha sonra da sağcı partilerce lime lime edilmiştir.

Muhafazakar toplumlarda özgürlüğe negatif bir anlam yüklenmiştir: Özgürlük bu tür toplumlara kontrolsüz, herkesin istediğini yaptığı, hakimiyet alanının dışında olmak gibi anlamlandırılmıştır.

Buna karşın özgürlük başka bir yaşamın vizyonunu açan, başka bir politikanın mümkün olabileceğine, başka bir gerçekliğe yol açan kavramdır. 1789 Fransız Devrimi'ndeki anlamıyla sol bir kavramdır.

Öncelikle özgürlük kavramının yeniden kazanılması ve ona yüklenen tüm yanlış, tek taraflı, cahilce anlamlardan temizlenmesi gerekiyor. Tek taraflı dini özgürlük talep eden tek tanrılı dinler de bu kavramı kullanıyor, aşırı sağcı tek millet, tek devlet isteyen "güvenlik olmadan özgürlük olamaz" diyen siyasi partiler de. Böylesi bir zihniyetle özgürlük kavramı tartışılabilir mi?

Özgürlük kavramının bu çekiştirilmiş, bozulmuş anlamıyla demokrasi kurmak imkansız hale gelmiştir. Artık bu kavramın gerçek anlamını her gün ırkçılara, radikal dincilere, tekelci kapitalistlere, popülistlere, sahte sosyal demokratlara karşı yeniden yeniden savunmak gerekiyor.

Tıpkı Nazi Almanyası'nda Münih Üniversitesi'nde öğrenci olan Sophie Scholl, erkek kardeşi Hans Scholl ile Alex Schrommel, Christoph Probst, Willi Graf ve onların profesörleri Kurt Huber gibi. Kendilerini Weiße Rose (Beyaz Gül) diye adlandıran bu grup, Naziler'e karşı örgütlenerek Münih ve çevresinde bildiri yazıp, dağıtma ve duvarlara yazılama eylemleri gerçekleştirdiler. Kendileri de Hıristiyan inançlı bir gruptu. Ancak Hitler'in totaliter rejimini ve ve Yahudilere yapılan soykırımı kabul etmemiş, buna karşı az bir güçle de olsa karşı durmuşlardı. Sophie ve Hans Scholl 1943'te yine üniversitede bildiri dağıtırken yakalandılar ve idam edildiler. Ve daha sonra diğer üyeler de yakalanarak idam edildiler; arkalarında, "bir kaç kişi de olsanız, bir araya gelerek etkili bir muhalefet yaratabilirsiniz" umudunu bırakarak.

Ama bizim elimizde, Türkiye Afrin'e karşı savaş açmışken, insanlar hırs uğruna öldürülürken, kendisine hala sosyal demokrat diyen, ülkenin ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP var. Kılıçdaroğlu, Almanya'nın Wuppertal kentinde "Nazım Hikmet’i anmak ve Almanya’ya göçün 57. yılı" dolayısıyla Nebil Özgentürk tarafından çekilen belgeselin tanıtım töreni sırasında, önce Nazım Hikmet ve Ahmet Kaya gibi Türkiye’nin devrimci değerlerinden söz ettikten sonra, “Kahraman askerlerimiz şu anda Afrin’de çarpışıyor” diyerek, askeri operasyona tam destek verdiğini ilan etmiştir. "Sosyal demokrat" partili Kılıçdaroğlu böylece savaşa desteğini açıkladıktan sonra, yine sosyal demokrat değerlere bağlı olduğunu iddia eden Almanya'nın SPD'li milletvekilleri, bu sözlere tepki göstermeden salonda oturmaya devam etti.

İşte tam da bu insanlardan özgürlük kavramını geri almak gerekiyor. Yaşamları boyunca bu kavram için mücadele etmiş, bedeller ödemiş insanların isimlerini bu insanlardan kurtarmak için her gün mücadele vermek sorumluluğu üzerimizde.

Almanya, Fransa ve diğer AB ülkeleri, Rusya ve ABD, Türkiye'nin başlattığı savaşa karşı hala karşı durduklarını ifade ettiklerine dair tek kelime etmemişken, beş kişiden oluşan "Beyaz Gül" hareketi gibi cesur olmak, doğru bir yaşam inşaa edebilmek için mücadele etmeyi yılmadan devam ettirmek hem de hergün yeniden gerekiyor.