Arap dünyasında geçen hafta: 'Değişim hareketi' mi, iktidar savaşı mı?

Bin Selman’ın başını çektiği gelişmeler kendi otoritesini sağlamlaştırma ve tahta giden yolu güvence altında tutma olarak değerlendirilse de, Suudi medyası bu gelişmeleri, “değişim hareketi” olarak lanse etmeye devam ediyor. Ancak yaşananların sadece bir iktidar savaşından ibaret olduğu da hafta boyunca sıkça dile getirildi.

Google Haberlere Abone ol

Arap dünyasının bu haftaki gündeminde, Suudi Arabistan merkezli gelişmeler vardı. Yemen’deki Ensarullah Hareketi’nin (Husiler) Suudi Arabistan’a balistik füze atması ve ardından gelen görevden almalar, yolsuzlukla mücadele kapsamında 11 prens ve aralarında eski bakanların ve dünyaca ünlü işadamlarının olduğu tutuklamalar, Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin Riyad’da bulunduğu sırada kameraların karşısına geçip istifa etmesi hafta boyunca Arap basınında birinci gündem konusuydu.

Suudi Veliahdı Muhammed Bin Selman’ın başını çektiği gelişmeler her ne kadar kendi otoritesini sağlamlaştırma ve tahta giden yolu güvence altında tutma olarak değerlendirilse de, Suudi medyası bu gelişmeleri, Bin Selman öncülüğünde “değişim hareketi” olarak lanse etmeye devam ediyor. Ancak bunun pek inandırıcı olmadığı ve yaşananların sadece bir iktidar savaşından ibaret olduğu da hafta boyunca sıkça dile getirildi.

Suudi merkezli bu gelişmeler ve Arabistan ile İran arasındaki gerginliğin tırmanmaya devam etmesi de bölgede büyük bir savaşın habercisi olarak yorumlanıyor. Özellikle Yemen’den Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ı hedef alan balistik füzeyle beraber, Suudi Arabistan’ın ABD’nin desteğiyle buna kayıtsız kalmayacağı ifade ediliyor.

'CAHİLİYE DÖNEMİ ORMAN YASALARINA DÖNÜŞ'

Lübnan El Bina gazetesinden Maan Hamiye, Suudi Arabistan’da veliaht Muhammed Bin Selman öncülüğünde yaşanan gelişmelerin bir “değişim” olmadığını aksine Cahiliye Dönemi’nde orman yasalarına geri dönüş olduğunu savundu:

“Suudi Arabistan Veliahdı Muhammed Bin Selman ve yandaşlarının kullandığı değişim araçları zorlama ve terör içgüdüsüne dayanıyor. Bilindiği üzere de değişim belirli bir yaklaşım ve siyaset ile mümkün olur. Ancak Suudi Arabistan halen eski yaklaşımlarını ve eski siyasetini sürdürmeye devam ediyor.

Bugün Arabistan’da olup bitenler, 16 yüzyıl geriye gitmek ve kabile savaşlarına geri dönmek anlamına gelmektedir. Bu geriye dönüş, Muhammed Bin Selman’ın Katar’a yönelik savaş tamtamlarını çalmasıyla başladı. Bu savaşın nedeni de ‘terör işlerini kimin idare edeceği’ meselesiydi. Gelinen noktada da aynı haneden içerisindeki rakiplerine yönelik yolsuzlukla savaş adı altında bir savaş başlattı.

Şu durum iyi bilinmelidir ki, tarihte görülen bütün kabile savaşları, bir değişim amacıyla yaşanmamıştır ve genelin çıkarına da değildir. Bu yüzden bugün Suudiler ile Katar arasında yaşanan geirlim ‘terörü kimin idare edeceği’ sorunu sebebiyledir, Suudiler’in kendi aralarında yaşananlar da sadece ve sadece taht içindir.

İşte bu yüzden bugün Suudi Arabistan’da yaşanan gelişmeleri bir değişim olarak ele almak doğru olmaz. Aksine yaşananlar Cahiliye devrindeki orman yasalarına geri dönüştür.”

SUUDİ ARABİSTAN’DAKİ TUTUKLAMALARIN PERDE ARKASI

Al Quds Al Arabi gazetesi de 11 prens ve bir çok üst düzey ismin tutuklanmasının ardında yatan nedenleri sorguladığı başyazısında, Suudi Arabistan’da yolsuzlukla mücadelenin bu koşullar altında mümkün olmadığını ve Suudi vatandaşının da, yaşananların yolsuzlukla mücadele olduğuna inanmadığını kaydetti:

“Suudi Arabistan’daki son tutuklamaları, daha önce bazı din adamları, düşünürler ve akademisyenleri hedef alan tutuklamalardan ayrı düşünmemek gerek. Bu da veliaht Muhammed Bin Selman’ın hayatın her alanında otoritesini sağlamlaştırmaya çalıştığını göstermektedir.

Son tutuklamalar ışığında, yolsuzluklarla mücadele komisyonu kurulması, gerekli olmayan bir zorunluluktur. Zira gerçek manada bir kanun sisteminde yolsuzluklarla mücadele etmek için, böyle bir komisyona gerek yoktur.

Suudi Arabistan’daki Din Âlimleri Birliği, ‘yolsuzlukla mücadele, terörle mücadele etmek gibidir’ diyerek alınan bütün icraatlara destek olduğunu açıkladı. Şüphesiz Suudi Arabistan’da bir mucize gerçekleşip bütün yolsuzluk yapanların hesaplarına el konsaydı Suudi Arabistan’ın bütün vatandaşları da sevinecekti ve bunu destekleyecekti. Ancak, vatandaşlar bu yaşananların hanedanlık içerisinde bir iç hesaplaşma olmadığına ve hukuki uygulamaların herkesi kapsayacağına inanmamaktadır.

‘Yolsuzlukla mücadele’ Suudi Arabistan’da görüldüğü gibi uygulanmaya kalkışıldığında gerçek manada bir yolsuzlukla mücadele olmaz. Çünkü bu kanunlar ve emirler mutlak güce sahip ve hesap sorulmayan bir iktidar tarafından çıkarılmaktadır.”

'BÖLGE BÜYÜK BİR SAVAŞIN EŞİĞİNDE'

Rai Al Youm başyazarı Abdulbari Atwan, Suudi Arabistan’da yaşanan gelişmeler ve Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin istifası gibi ayrıntılara takılmamak gerektiğine işaret ederek, asıl dikkat edilmesi gerekenin bölgenin büyük bir savaşın eşiğinde durması olduğunu kaydetti:

“Bölgemiz şu an bir savaşın eşiğinde. Bu yüzden, Saad Hariri’nin istifası ve Suudi Arabistan’da bazı prenslerin ve eski bürokratların tutuklanması gibi küçük ayrıntılara takılmamak lazım.

Bugün bölgede bütün olup bitenler, üzerinde özenle çalışılmış ve dikkatli bir şekilde ilmek ilmek örülmüştür. Bunlar bölgede ‘pan-Arabist’ görünümünde bir mezhep savaşlarına hazırlıktır. Bu savaşın hedefi de, Şii İran’ın artan gücü ve Yemen, Lübnan ve Irak’taki kollarıdır.

Bu savaş hazırlıklarının birinci merhalesi, Suudi Veliahdı Muhammed Bin Selman’ın son adımı olan, 11 prens, eski bürokratlar, bakanlar, üst düzey yöneticiler ve iş adamlarının yolsuzlukla mücadele adı altında tutuklanması şeklindeki iç temizliktir. Bu iç temizlik bugüne kadar sorunsuz ve engelsiz bir şekilde devam etti. Zira Muhammed Bin Selman devletteki dört önemli alanı kontrol altına almayı başardı. Bunlar, ekonomi, medya, ordu-güvenlik ve dini kurumlardır.”

'ARAPLAR VE İRANLILAR VAR OLMAYA DEVAM EDECEK, PEKİ İSRAİL?'

Yazar, bölgede çıkacak olan bir savaşın sonucunda Araplar ve İranlıların var olmaya devam edeceklerini ancak İsrail’in durumunun meçhul olduğuna işaret etti:

“Birkaç gün veya birkaç hafta içinde ikinci ve asıl tehlikeli olan ikinci merhaleye geçilecek. Bu da askeri açıdan çatışmanın yaşanacağı merhaledir.

Önümüzdeki gümlerde gerçekleşmesi beklenen bölgesel savaşın başarılı olması uzmanların gözüyle bakıldığında İran’ın yerle bir edilmesi, Katar’da bir rejim değişikliği ve Hizbullah’ın yok edilmesi anlamına gelmektedir. Ancak bu savaşın aksi durumda başarısız olması, Suudi Arabistan, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin büyük bir yıkıma uğraması ve Suudi Arabistan’ın birkaç devlete bölünmesi anlamına gelir.

Şüphesiz Araplar var olmaya deva edecekler. Çıkabilecek herhangi bir savaş 400 milyona ulaşan nüfuslarını tam anlamıyla yok edemez. Aynı şekilde İranlılar da var olmaya devam edecek. Peki İsrail şu anki durumunda kalmayı başarabilecek mi? Bu sorunun cevabını da önümüzdeki günlere bırakıyoruz.”

'İRAN BU SEFER KURTULAMAYACAK'

Londra merkezli Al Arab gazetesi yazarı Faruk Yusuf tarafından kaleme alınan ve Yemen’den Suudi Arabistan’a fırlatılan balistik füzenin verdiği mesajların ele alındığı makale de, bölgeyi büyük bir savaşın beklediği yönündeki düşünceleri destekle nitelikte. Yazara göre, Riyad’ı hedef alan bu balistik füzenin ardından İran bu defa cezalandırılmaktan kurtulamayacak:

“Husiler’in Riyad’a fırlattıkları ve Suudi hava savunma sistemine takılan balistik füze, artık İran’ın Yemen savaşında oynadığı rol ile ilgili söylemlerin tahminin ötesine geçtiğini gösteriyor.

Şüphesiz söz konusu balistik füze, İran’ın Suudi Arabistan’a yönelik önemli mesajı niteliğindedir. Ancak bu füze, İran rejiminin koyduğu hedefi de şaşırmış durumda.

Bu füzeden sonra dünyanın İran’a yönelik tutumları da farklı olacak. Ancak İran’a yönelik bir dünya savaşı koca bir devletin yerle bir olmasına ve bir halkın felakete sürüklenmesine neden olur. Aynı Irak’ta olduğu gibi. Bu da kabul edilebilir bir durum değildir. Dolayısıyla asıl istenen İran’ın bölgeye yayılan kollarının kesilmesidir. Bu da buraya giden yardımların önünün kesilmesiyle olur.”