Arap dünyasında geçen hafta: Kerkük neden düştü?

Katar destekli Alquds Alarabi gazetesi, Kerkük’te yaşananlara yer verdiği başyazısında dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Gazeteye göre Kerkük’ün “düşmesinin” nedeni sadece İran ile varılan anlaşma veya ABD’nin buna onay vermesi veya civar ülkelerin bağımsız bir Kürdistan’a karşı çıkmaları değil.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Arap Dünyası bu hafta da geçtiğimiz 25 Eylül’deki “Bağımsız Kürdistan Referandumu”nun yankılarını tartışmaya devam etti. Irak ordusu ve Haşdi Şaabi güçlerinin ihtilaflı bölge olan Kerkük’e girmesi ve burayı kontrol altına alması, Arap basınında bu hafta en fazla yer bulan gelişme oldu.

Irak Bölgesel Kürt Yönetimi başkanı Mesud Barzani’nin “bağımsızlık referandumunu” yapmakta ısrar etmesi ve referanduma Kerkük gibi Irak anayasasında “ihtilaflı bölge” olarak değerlendirilen Kerkük’ü de katması Irak yönetiminin prestijini oldukça sarsmıştı.

Bu yüzden bazı Arap gazeteleri, Kerkük’ün Perşmerge güçlerinin elinden alınmasını, Irak ordusu ve başbakan Haydar El İbadi’nin prestijini tekrar kazanması olarak gördü. Bazı yorumcular, uzun süredir IŞİD’ e karşı savaşan Irak ordusunun kazandığı tecrübenin Kerkük’ün geri alınmasında rol oynadığını ve Irak ordusunun artık “bir ordu olarak” kendini kanıtladığını belirtti.

Kerkük’ün Peşmerge’nin geri çekilmesiyle Irak merkezi hükümetinin kontrolüne geçmesinin ardından Barzani denetimindeki KDP’nin, Talabani’nin KYB’sini ihanetle suçlaması ve karşılıklı ithamlar ise “Kürtler arasında bir iç hesaplaşma ihtimalini doğuracağı” yorumlarına neden oldu.

Arap Dünyası’nda haftanın bir diğer önemli gelişmesi de, çoğunluğunu YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin Rakka’yı IŞİD’ten geri alması oldu. Örgütün Suriye’deki başkenti konumundaki Rakka’nın da özgürleştirilmesinden sonra “şimdi ne olacak?” soruları Arap basınında çok fazla yer aldı.

'BAĞIMSIZLIK HAYALİ HALEN DİRİ'

Birleşik Arap Emirlikleri sermayeli Al Arab gazetesi yazarı Hayrallah Hayrallah, Kerkük’te yaşananların Kürtler açısından tam anlamıyla bir hezimet olduğunu vurguladığı yazısında, Kürtler’in bağımsızlık yönündeki hayallerinin ise halen diri olduğunu ve bu düşünceyi yenebilecek tek gücün “demokratik ve vatandaşların kanun önünde eşitliğine dayanan bir Irak” olabileceğini belirtti:

“Ne Irak Başbakanı Haydar El İbadi’nin dediği gibi Kürdistan referandumu mazide kaldı, ne de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin dediği gibi Kerkük’ün kaybedilmesi sadece bir geri çekilmeden ibaret. Kerkük’te olup biten kelimenin tam anlamıyla bir hezimettir. Ne daha az ne de daha fazla.

Peşmerge güçlerinin Kerkük’te yaşadığı hezimet, bağımsızlık referandumu geride kalmadı demenin önünde bir engel teşkil etmiyor. Nitekim Kürtlerin projesi halen diri ve tekrar dirilmesinin sadece bir zaman meselesi olduğu koşullarda yaşamaktadır.

Kürtlerin bağımsızlık projelerini hezimete uğratabilecek şey, ırk, din ve mezhepten uzak, bütün vatandaşlarının hak ve hukuk açısından eşit olduğu, sivil ve demokratik bir Irak’ın kurulmasıdır.

En Sonunda Türkiye ile önemli ölçüde uzlaşmayı başaran İran, gerek Kürtlere gerekse de bağımsızlık taleplerine Kerkük’te büyük bir darbe vurdu. Doğrusu Kürtlerin Kerkük’ü bu kadar kolay bir şekilde kaybetmeleri hiçbir şekilde akla gelmiyordu. Bunun yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri’nin Erbil ile Bağdat arasında devam eden çekişmede bu şekilde tarafsız bir tutum takınması da beklenemiyordu. Şüphesiz ki ABD’nin bu tutumu Mesud Barzani’nin dayandığı temel siyasetin zayıflamasında önemli bir rol oynadı.”

KERKÜK’ÜN DÜŞMESİNİN NEDENLERİ

Katar destekli Alquds Alarabi gazetesi, Kerkük’te yaşananlara yer verdiği başyazısında dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Gazeteye göre Kerkük’ün “düşmesinin” nedeni sadece İran ile varılan anlaşma veya ABD’nin buna onay vermesi veya civar ülkelerin bağımsız bir Kürdistan’a karşı çıkmaları değil:

“Daha önce denildiği gibi Kerkük’e giren Irak güçlerine uzun bir süre unutamayacakları bir ders vermek yerine, Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne mensup bazı Peşmerge güçleri bulundukları noktalardan savaşmadan çekildi. Geride bırakılan güçler de daha sonra çekildi ve beraberinde Haşdi Şaabi güçlerinin intikamından korkan binlerce kişi kenti terk etmeye başladı.

Irak’taki Amerikan Büyükelçiliği ise olan biten karşısında sadece can kaybı yaşanma ihtimali karşısında üzüntü duyduğunu açıkladı ve daha fazla çatışma çıkmasını engellemek için merkezi hükümet ve Erbil yönetimi ile temas kurduğunu belirtti. ABD açıklamasında, ihtilaflı bölgelerde Irak anayasası gereğince barışçıl uygulamaları desteklediğini de ifade etti. Yani bu da gösteriyor ki olan biten ABD’nin pek umurunda değil.

Irak güçlerinin Kerkük’ü kontrol altına almaları, sadece İran ile varılan bir uzlaşmanın sonucu değildir. Sadece ABD’nin Bağdat’ın Kerkük’ü tekrar kontrol altına almasına onay vermesinden de kaynaklanmıyor. Civar ülkelerin bağımsız bir Kürdistan’ın doğmasına karşı birleşmeleri de değil. Bölgesel yönetim, Kerkük için sivil, demokratik ve Araplar ve Türkmenler gibi Kürtler dışındakileri koruyacak bir alternatif geliştirmedi. Ki bu kesimler, hırsızlık ve yağma olaylarının artması ve siyasi parti binalarının saldırılara maruz kalmasından sonra kendilerinin hedef tahtasında olduklarını düşünmeye başladılar ve birçoğu Bağdat hükümetinden yardım istemeye başladı.”

KRİZ İÇİN DÖRT SENARYO

Suudi gazetesi Şark’ül Awsat gazetesi yazarlarından Osman Mirğeni, Kerkük’teki gelişmelerden sonra, krizin çözümü için olası dört senaryoyu yazdı:

“Benim görüşüme göre yaşanan gelişmelerden sonra muhtemel ilk senaryo, olayların yatışması amacıyla belirli bir süre aradaki anlaşmazlığı dondurmak ardından da diyalog kapılarını açmak olur. Ancak bu diyalog da tarafların kendi konumlarını iyi belirleyip bazı tavizler vermeye hazır olmaları durumunda başarılı olur. Örneğin ayrılmayı zorla ve güç kullanarak kabul ettirmeye çalışmak sadece savaşa ve her iki taraf açısından da sonuçları ağır bir duruma yol açar. Toprak bütünlüğünü de zorla kabul ettirmeye çalışmak garantisi olmayan bir durumdur ve Irak istediği istikrara bu şekilde kavuşamaz.

İkinci senaryo, bölgesel yönetimin referandum sonucundan geri adım atmayı reddederek bağımsızlık ilan etme yolunda hızla ilerlemektir. İntihar etme niteliğindeki bu senaryo uzak bir ihtimal gibi görünüyor. Çünkü Kürt yöneticilerinin arzu ve istekleri ne olursa olsun Irak’ın bugün içinde bulunduğu durum ve koşullar, bağımsız bir Kürt devletini imkânsız kılmaktadır.

Üçüncü muhtemel senaryo da, içinden çıkılması zor olan böylesine bir durumda Kürtler arasında bir iç hesaplaşma sürecinin başlamasıdır. Özellikle de son gelişmeler karşısında birbirlerine karşı yöneltilen ihanet ithamları ve hesap sorulacağına yönelik tehditlerden sonra. Eğer böyle bir süreç başlarsa Bağdat ve bazı Kürt güçleri arasında Mesud Barzani’ye karşı bir ittifak doğabilir. Zira söz konusu bu Kürt tarafları, Mesud Barzani’yi, olayların buraya kadar gelmesinin sorumlusu olarak görmektedir.

Dördüncü muhtemel senaryo ise, Irak başbakanı Haydar El İbadi’nin çözüm için yeni bir girişim başlatmasıdır. Zira Irak hükümeti mevcut durumda Kürtlerin haklarına saygı duyulması çerçevesinde Irak toprak bütünlüğünün korunması konusunda hem iç hem de dış desteğe sahiptir. Eğer bu senaryo başarılı olursa, referandum kriziyle beraber, Irak’ın birçok sorununun çözümü için bir kapı aralanmış olacaktır.”

RAKKA’DAN SONRA NASIL BİR SÜREÇ BEKLENİYOR?

Londra merkezli Rai Al Youm gazetesi, ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri‘nin IŞİD’in Suriye’deki başkenti ve çok önemli kalelerinden biri olan Rakka’yı kontrol altına almasını yorumladı. Gazeteye göre IŞİD’in Rakka’da yenilmesinden sonra çok kanlı bir süreç başlayabilir:

“Rakka’yı Amerikan desteğiyle kontrol altına alan güçler, ne Ebu Bekir El Bağdadi’ye ne de örgütün önde gelenlerinin ölü veya dirisine ulaşamaması oldukça dikkat çekti. Bu da bu durumla ilgili birçok soru işaretine neden oldu.

Kesin olan şudur ki bölge tarihinde önemli bir sayfa kapandı. ABD, İran, Rusya, Fransa, İngiltere gibi büyük güçlerin aralarındaki birçok ihtilafa rağmen bu örgütü yok etmek için birleşen büyük güçler sayesinde zaten bu sayfanın kapanması bekleniyordu. Ancak örgütün ortadan kalkması, daha az külfetli olan, yer altına inerek başka intikam eylemlerine başlaması anlamına da gelebilir.

Bu gelişmelerden sonra bazı önemli hususlarda durmak lazım. Öncelikli olarak IŞİD’in yenilmesi askeri ve siyasi bir boşluk yaratacak. Acaba bu durum ne zamana kadar böyle devam edecek ve başka bir güç bu boşluğu doldurmaya çalışacak mı? Ve bu güç hangi nitelikte olacak?

İkinci önemli nokta, bu örgüte karşı birlik içinde hareket eden koalisyon üyeleri arasındaki ideolojik ayrılıklardan sonra çözülmeye başlayacak. İşte tam da burada bu koalisyonun bozulmasının bölgeye nasıl etkilerinin olacağı önemli bir konu.

Üçüncü önemli husus, Suriye ve Irak’ta bu örgütün bir tabanının olduğunu gözden kaçırmamamız lazım. Bu yüzden, bu tabanın oluşmasına neden olan faktörlerin ne olduğunun sorgulanması lazım.

Dördüncü önemli nokta ise, bu örgütün diğer Arap ülkelerindeki kollarının ne olacağı. Sina Yarımadası, Yemen, Libya, Afganistan gibi ülkeler Rakka ve Musul’a alternatif mi olacak? Ve örgütün bundan sonra başvuracağı yollardan biri olan terör eylemleri için bir hareket noktasına mı dönüşecek buralar?

Bunları görebilmek için önümüzdeki günleri beklemek durumundayız. Ancak şöyle bir kehanette bulunabiliriz; Rakka’nın düşmesi koalisyonu oluşturan ve şimdilerde Rakka dolayısıyla kutlamalar yapan ülkeler arasında çok kanlı yeni bir sürecin başlaması anlamına gelebilir.”

SDG’Yİ BEKLEYEN ZORLUKLAR

El Hayat gazetesi ise Rakka’da IŞİD’in ardından SDG’yi bekleyen zorluklara yer verdi. “Rakka özgür, IŞİD ise çöle” başlıklı yazıda, IŞİD’in Deyrezzor’a doğru çekilmesinin altı çizildi:

Kürt, Arap, Türkmen ve Süryaniler’den oluşan Suriye Demokratik Güçleri’nin büyük başarısına rağmen, yeni zorluklarla karşı karşıya kalacak. Bunların başında kentin IŞİD sonrası yönetimi, sivillerin korunması, farklı unsurlar arasında gerilimin yaşanmaması ve kentin yeniden imarı gelmektedir. IŞİD’in Suriye-Irak sınırında bulunan Deyrezzor kentinin kuzeyine çekilmesi de SDG’yi oldukça zorlayacak.”