'Camiler ters entegrasyonun kaynağı'

Alman gazeteci Schreiber, Temmuzdan-Aralık 2016'ya kadar Berlin, Hamburg, Leipzig, Postdam, Magdeburg ve Karlsruhe şehirlerinde toplam 13 camide cuma vaazlarını dinleyerek, Almanca çevirisini yayınladı. Ortaya çıkan tablo bize çok yabancı değil.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN - Alman gazeteci Constantin Schreiber'nın yeni yayımlanan 'Islam: Was in Deutschlands Moscheen gepredigt wird' ("İslamın İçinden: Almanya Camilerindeki Vaazlar Ne İçeriyor") araştırma kitabında, Avrupa'da yaşayan Müslümanların buraya uyum sağlamasının önündeki en büyük engeli, camilerin oluşturduğunu örneklerle ortaya koyuyor.

Schreiber, Temmuzdan-Aralık 2016'ya kadar Berlin, Hamburg, Leipzig, Postdam, Magdeburg ve Karlsruhe şehirlerinde toplam 13 camide cuma vaazlarını dinleyerek, Almanca çevirisini yayınladı. Ortaya çıkan tablo bize çok yabancı değil. Camilerde cuma vaazlarında sadece uyarılar ve tehditkar mesajlar veren bir vaaz içeriğinin kullanıldığı ortaya çıkıyor. Elbette Kuran'dan en ürkütücü alıntıların yapıldığı da gözlerden kaçacak gibi değil. İmamların konuşmalarında Almanya'dan "bu ülke" Türkiye'den de "bizim ülke“ ifadelerinin kullanılması, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor. Kitaba göre Almanya’da yaşayan Müslümanlar ne yazık ki cehennemi, kırk yıldır yaşadıkları ülkeden daha iyi tasvir edebiliyorlar. Schreiber, Türkiyelilerin, camilerde çalışan imamların aslında her zaman politik olduklarını da ifade ediyor. Maalesef bu durum Almanya'da ancak DİTİB imamlarının "ajanlik“ yaptıkları iddiası ardından dikkatleri çeker oldu. İmamların vaaz metinlerinin doğrudan Ankara'dan gönderildiği ancak gündeme geldi. Mesela Berlin'de bulunan Berlin Şehitlik Camisi cuma vaizi, 15 Temmuz darbe girişimi haftası Ankara'dan gönderilen metni okumuş. Bu, dini bilgiler içeren bir metin değil, tamamen politik bir metin: "Allahım, dinimizin, devletimizin, milletimizin bakiliğini tehdit eden dahili ve harici tüm düşmanları bizden uzak tut. [...] Memleket olmadan millet olamaz, millet olmadan memleket. Hayatı onurlu, saygılı ve özgürce yaşayabilmek ve dini gereklilikleri yerine getirmek, sadece bağımsız bir ülkeyle mümkündür. Bu yüzden memleket sevgisi dinimizde inancın bir parçası olarak kabul edilmektedir."

Memleket, Türkiye'dir: Camiden çıkan ve Berlin toprağına ayak basan herkes yurt dışında bulunmaktadır. Bu politik imam da Schreiber'nın görüşme talebini geri çevirmiş: Entegrayson karşıtlığı ve bilgi karmaşası birbirini tamamlıyor!

Berlin'deki Al-Furqan camisinden de Kuran'dan inciler müminlere ulaşmıştır: "İnanç okul başarısından önemlidir: Çocuklarınızı Allah'ın emrettiği gibi inanca bağlayın." Bu durumda okuldaki eğitim nasıl entegrasyonun anahtarı olabilir ki!

Başka bir Berlinli imam, 7 temel günahı işleyenlerin cehennem ateşine düşeceklerinden bahsederken Müslümanların, günümüz Berlin'inde bu günahlardan biri olan büyü ile uyutulduğunu buyurmuştur. Batı yine teknolojisi ve bilimiyle düşman ilan edilmektedir.

Berlin'de, Breitscheid Meydanı'ndaki saldırıdan birkaç gün sonra, Mehmed Zahid Kotku Tekkesi'ndeki imam, esas tehlikenin noel olduğunu bildirmiştir: "Noel bizim mi, yılbaşı bizim mi? Hayır!" Kendisinin saydığı birçok "tehlike"den sonra, insan ister istemez müminlerin günaha girmemesinin çok güç olduğunu anlıyor.

Potsdam'daki imam da yine "Tanrının dinindeki her yeniliğin kafirlik, kafirliğin yanılgıya, her yanılgının da cehennem ateşine gittiğini" bildirmiştir. Aynı imam müminleri misyonerliğe şöyle cesaretlendirmiştir: "En büyük kazanım, Müslüman olmayan birini sizin İslama döndürmenizdir!" Ters entegrasyon dedikleri bu olsa gerek!

Bu durumda bizler, dünyaya kapalı, demokrasiyi benimsemeyen bir toplulukla anayasa oylaması yapmaya çalışıyoruz. Almanya’da imamlardan başka devlet memuru olmadığı için, anayasa seçimleri de dahil, her seçimde hep imamlar sandık başkanı yapıldı. YSK yurt dışı için memur gönderebilir veya burada yaşayan, öğretmenlik vb. memuriyetlikleri olmuş kişileri geçici olarak görevlendirebilirdi. Ama bunun yerine YSK cami imamlığı yapan, objektiflikleri hem yaptıkları iş gereği, hem dünyaya bakış açıları gereği mümkün olmayan insanlarla seçim yürütüyor. Burada önemli olan, imamların tarafsız çalışıp çalışmaması da degil, önemli olan devletin "hayır“ diyen insanlara bıraktığı izlenimdir. Hükümet imamları sandıkların başına koyarak, insanlara bu seçimlerin tarafsız yapılmadığı izlenimini bıraktığını çok iyi biliyor. Bu ilk seçim değil yurt dışında yapılan, ama bu konuya bir çözüm getirmeyerek, muhalif kesimin bu endişelerini umursamadığının altını da çizmiş bulunuyor. Mesela Alevi vatandaşlarının oy vermeye gelirken nasıl bir dışlanmışlık hissedeceklerini hiç akıllarının ucuna bile getirmediler demek ki!

Hükümet zaten Türkiye’de olağanüstü hal ortamında anayasa referandumu yapacak; bu başlı başına bir sorunken, en çok yurt dışı seçmenin yaşadığı Almanya’da da hala imamlarla seçimleri yürütüyor olmasıyla, insanları, muhalefeti ve hangi uluslararası kurumları, bu seçimlerin gerçekten tarafsız yapıldığına nasıl ikna edecek! Ama belki bu zaten hükümetin de, YSK'nın da çok dert ettiği bir konu değil!