Eski bakan Trump'a savaş açtı!

ABD'de Trump yönetiminin Müslümanları hedef alan vize kısıtlamasına karşı tepkilerin başını, kendisini de göçmen olan eski dışişleri bakanı Madeleine Albright çekiyor. Albright'ın yazdığı açık mektup, Trump'a karşı imza kampanyasına dönüştü.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - ABD'nin eski dışişleri bakanlarından Madeleine Albright, Donald Trump yönetiminin Müslümanları hedef alan politikalarına savaş açtı. Müslümanları fişleme planlarına karşı geçen hafta "Ben de kendimi Müslüman olarak kaydettirmeye hazırım" diye tepki gösteren Albright, bu kez de bir açık mektupla yedi ülkenin Müslüman vatandaşlarına getirilen vize yasağına sert tepki gösterdi.

Eski Dışişleri Bakanı, kararın imzalanmasından önce kaleme aldığı bir açık mektupta, Trump'ın adımını 'Amerika'nın temel değerlerinden keskin bir kopuş' diye niteledi. Albright, göçmenler tarafından inşa edilen bir ülke olarak ABD'nin gidecek yeri olmayan herkesi kabul etmesi gerektiğini vurguladı.

Ülkenin ilk kadın dışişleri bakanı Albright'ın Facebook sayfasından yayımladığı ve Harekete Geçmek için Örgütlen (Organize For Avtion - OAC) adlı sitede imzaya açılan mektubun tercümesi özetle şöyle:

https://www.facebook.com/MadeleineKAlbright/posts/1196791023775885

"Birçoğunuz, Başkan'ın göç ve sığınmacılar hakkında imzalaması beklenen kararnameyi görmüşsünüzdür. Eğer yazıldığı haliyle imzalanırsa, Suriyeli sığınmacıların ülkemize girişi yasaklanacak, bütün sığınmacı programı 120 günlüğüne askıya alınacak, kabul edebileceğimiz sığınmacıların sayısı yarıya indirilecek ve bazı Müslüman ülkelerden bütün seyahatler durdurulacak.

Eski bakandan Trump'a: Beni de Müslüman say!Eski bakandan Trump'a: Beni de Müslüman say!

Taslak metni gördükten sonra, sesimi en güçlü şekilde yükseltmekten başka seçeneğim olmadığını düşünüyorum. Üç noktaya dikkat çekmek istiyorum.

TEMEL DEĞERLERDEN KOPUŞ

Öncelikle bu, Amerika'nın temel değerlerinden keskin bir kopuşu simgeliyor. Şiddet ve zulümden kaçanları kollamak açısından gurur duyduğumuz bir geleneğimiz var ve sığınmacıların yeniden yerleştirilmesi konusunda her zaman dünya lideriydik. Çekoslovakya'dan komünistlerin kontrolü alması sonrası kaçmış bir sığınmacı olarak, ben bu ülkenin cömertliğinden ve açıklık geleneğinden şahsen faydalandım. Bu kararname o geleneğe son verecek ve Suriye'deki gaddar iç savaştan kaçanlara karşı ayrımcılığa yol açacaktır. Kararname, bizim bir ülke olarak kimliğimizi temsil etmiyor.

IŞİD'E HEDİYE GİBİ

İkincisi, bu adım güvenlik çıkarlarımıza doğrudan zarar verecektir. Hepinizin bildiği gibi, Ortadoğu'daki insani kriz bu bölgenin ve Avrupa'daki müttefiklerimizin istikrarına karşı sıradış bir tehdit yöneltiyor. Bizim bu sorunu yatıştırmak için daha azını değil, daha fazlasını yapıyor olmamız gerekir ve bunun önemli yöntemlerinden biri de, geçmişleri ayrıntısıyla araştırılmış çok sayıda sığınmacıyı kabul etmektir. Bu kararnamenin imzalanması, artık daha azını yapmak için bahane bulabilecek olan Avrupa ve Ortadoğu'daki müttefiklere korkunç bir mesaj gönderecektir. Aynı zamanda, dünya çapındaki Müslümanlara batının onların düşmanı olduğunu söyleyen IŞİD'e de bir hediye olacaktır. Kararı, bu iddialarını desteklemek için propaganda olarak kullanacaklarından şüphem yok.

MEVCUT PROSEDÜR YETERLİ

Üçüncüsü, sığınmacıların bir tehdide yol açtığı fikrini kanıtlayan hiçbir veri yok. Bu politika gerçeklere değil, korkuya dayanıyor. Göçmenlerin geçmişlerinin araştırılması süreci sağlam ve derinlemesine işliyor. Zaten 20 aşamadan oluşuyor; sığınmacıların diğer bütün ziyaretçilerden daha kapsamlı biçimde incelenmesini garanti altına alıyor.

Süreç genelde 18-24 ay sürüyor ve sığınmacılar hâlâ ABD dışındayken da işletiliyor. Bu kararnamenin 'aşırı biçimde araştırma' girişimlerinin herhangi bir sığınmacıyı kabul etme becerimizi fiilen durdurmasından endişeliyim. Yönetim Suriyeli sığınmacıların sınırlarımıza akın ettiğinden söz ederken, alternatif gerçeklere veya benim tabirimle, kurguya dayanıyor.

ABD'NİN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Gerçek şu ki, Amerika eşzamanlı olarak sınırlarımızı ve vatandaşlarımızı korurken, ülkenin gidecek başka yeri olmayanları kabul etme yönündeki eski geleneğini de sürdürebilir. Bu amaçlar birbirini dışlamaz. Esasında bu amaçlar, göçmenler tarafından inşa edilen bir ülkenin yükümlülüğüdür.

Sığınmacılar bir yük veya potansiyel terörist olarak görülmemeli. Ulusal hayatımıza şimdiden büyük katkılarda bulundular. Suriyeli sığınmacılar İngilizce öğreniyor, iyi işlerde istihdam ediliyor, ev alıyor ve iş kuruyorlar. Diğer bir deyişle, sığınmacıların -benimki de dahil- nesiller boyu yaptığını yapıyor. Ve şundan hiç şüphem yok ki, eğer şans verilirse, onlar da Amerikan dokusunun asli parçalarından biri haline gelecektir.

ÖNYARGI ORTADA

Dün kendi geçmişim hakkında bir tweet atmıştım. Ben bir Katolik olarak büyütüldüm, Protestan birisiyle evlendim ve sonra Yahudi olduğumu öğrendim. Tweet'te, eğer bu yönetim kimlerin Müslüman olduğuna dair bir veritabanı kurarsa, kendi adımı böyle bir listeye ekleyeceğimi söylemiştim.

Böyle bir veritabanı söz konusu kararnamede yok. Fakat göç yasaklarıyla nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkeleri hedef alarak ve dini azınlıklara mensup sığınmacılara yönelik açık bir tercih beyan ederek, bu kararın Müslümanlara karşı önyargılı olduğu su götürmez. Ve bir inancın hedef alınması, bütün inançları riske atar.

ÖZGÜRLÜK ANITI AĞLIYOR!

Buraya bir çocuk olarak geldiğinde, New York Limanı'na ilk kez denizden girip Özgürlük Anıtı'nı görüşümü hiç unutmayacağım. Özgürlük Anıtında, "Bitkin düşmüşleri / Zavallıları ver bana / Özgürce soluk almaya hasret / Biçare kalabalığı getir" sözleri kazınmıştır. Özgürlük Anıtı'nda satır arasında okunacak başka bir şey yok; ve bugün Başkan Trump'ın yaptıkları yüzünden gözyaşı döküyor."