Alternatif sosyal dayanışma ağları

Sistem eleştirisi yapan insanların, bunu sosyal medyada, sanal ortamda yapmak yerine, birbirlerini gerçek hayatta buluyor ve yalnız olmadıklarını görüyor olmaları çok önemli. Çünkü her birliktelik yeni bir toplumsal fikrin önünü açıyor. Avrupa alternatif düşünceleri örgütlenip, daha çok insana ulaşıyor ve her insanın hayatına doğrudan doğruya dokunuyor.

Google Haberlere Abone ol

KÖLN- Kolektif olarak sorun çözme, hem maddi, hem de iş gücü anlamda dayanışma, çok değil, belki bundan otuz-kırk yıl önce Türkiye'de var olan bir kültürdü. Bu sosyal organizasyonun adı imeceydi. Yaşanılan askeri darbeler, seksenlerle beraber değişen ve toplumun tüm kodlarıyla oynayan ülke ekonomisi ve daha birçok negatif politik değişim, toplumdaki karşılıklı güven duygusunu yok olacak noktaya getirdi. Birlikte üretimin, kendinden başka insanları ve canlıları da gözetmenin, paylaşmanın yerini, sınırsız tüketim ve bencillik aldı. Binlerce yıllık ortaklık bilinci gerçekten yerle yeksan mı oldu? Yoksa yeniden bu duyguları günümüz Türkiye'sinde birlikte yaşayabilmek ve bir toplum olduğumuzu yeniden hatırlamak için canlandırabilir miyiz?

Aslında birçok ülkede gerek endüstri toplumunun beraberinde getirdiği yalnızlığı gidermek, gerek ekolojiyi korumak, gerekse de kapitalist sistemin kaçınılmaz sonucu olan belli bir gelirin altında yaşamak zorunda bırakılan insanlarla dayanışmak için çeşitli imece organizasyonları mevcut. Üstelik internet ve cep telefonları sayesinde bu ağları kurup, buralara dahil olmak da çok kolay. Mesela Almanya ve Avusturya'da: "Fazlasını çöpe atma, bağışla" sloganıyla 2012'de gönüllüler tarafından kurulan yiyecek paylaşımı (Foodsharing) derneği ve onun internet platformu bunlardan en yaygın olanı. Bu fikir, gazeteci-yönetmen Valentin Thurn, gıda tüketimini ve endüstri toplumunu eleştirdiği "Taste the Waste" (Çöpü Tat) belgeselini çektiği sırada doğmuş. Sonrasında projeyi gerçekleştirmek için bağış toplanarak internet sayfası kurulmuş. Bu internet platformunun 2014 yılı itibari ile 35 bin kullanıcısı vardı. Sadece Berlin'de 10 bin gönüllü çalışıyor. Yöntem basit: Gönüllüler, anlaşmalı süpermarketlerden son kullanım tarihi geçmiş olup, yenilebilir durumdaki besin maddelerini toplayıp, şehrin çeşitli yerlerinde bulunan foodsharing dolaplarına yerleştiriyorlar. Yine bireyler de, tüketemedikleri yiyecekleri bizzat kendileri bu dolaplara koyabiliyor. Ana düşünce, sistemin yarattığı hastalık olan gereğinden fazla alımı, tüketimi ve üretimi azaltmak, gerçekten ihtiyacı olan kişilerle dayanışma sağlamak. Platformun en önemli destekçileri organik ürün satan marketler. Birçok şehirde ve bu şehirlerin birçok noktasında foodsharing dolaplarına ulaşabilir, ihtiyacınız olanı alıp, ihtiyacınız olmayanı paylaşabilirsiniz.

Sosyal dayanışmayı desteklemek için oluşturulmuş bir başka yaygın platform da değiş-tokuş zinciri (Tauschring). İnsanlar savaş veya ekonomik buhran dönemlerinde, ya parasızlıktan ya da enflasyon nedeniyle paranın değersizliğinden, ihtiyaçlarını değiş-tokuşla da giderirler. Buradan yola çıkarak, Almanya'da büyük şehirlerde paradan olabildiğince bağımsız yaşamayı tercih etmiş kişiler, hizmeti, değiş-tokuş etmek üzere bir oluşum kurmuşlar. İnsanlar, ustası oldukları zanaatlarını, sanatlarını birbirlerinin hizmetine sunuyorlar. Değiş-tokuş ağına tamir, taşınma yardımı, badana-boya, kuaförlük, bilgisayar veya internet işleri, temizlik, grafik, fotoğrafçılık vs. dahil olabileceği gibi, barınma, kullanılmayan kıyafetler, eşyalar da olabiliyor. Yapılan işin ya da yardımın, hangi karşılıkla değerlendirileceği, yani zamanın mı, yoksa dökülen terin mi kıstas olacağı, hizmeti sunan kişiye bırakılıyor. Yapılan tüm degiş-tokuşlar, kişilerin kendilerince internet platformunda banka hesabına benzeyen bir hesapta "gelir" ve "gider" olarak kalem kalem not ediliyor. Böylece kim, ne iş yaptı, ne kadar yaptı, karşılığında ne alabilir, belirleniyor ve para tamamen reddediliyor. "Zaman hepimizde olan tek kaynaktır. Birbirimizle ve birbirimiz için zamanımızı takas ediyoruz", parolasıyla hareket eden bu insanlar, hem bireyler arası ilişkileri, hem de komşuluk ilişkilerini geliştirmeyi de amaç edinmişler.

Doğrudan bir sosyal örgütlenme olmamasına rağmen ticari amaçla kurulmuş olsa da, yine toplum ve çevre yararını gözeten, bilinçli tüketimi önemseyen şirketler de mevcut, örneğin araba paylaşımı (carsharing) gibi: Kişinin özel arabasına harcadığı sigorta, tamir vs. masrafları göz önünde tutulduğunda ve o arabanın saatlerce, hatta bazen günlerce kullanılmadığı durumlar düşünüldüğünde, otomobil edinmenin pek de ekonomik olmadığını düşünen girişimciler, bu firmaları kurmuşlar. Yapılan istatistiklere göre satın alınan bir aracın her gün kullanılması durumunda aylık giderinin yaklaşık 206 avro olduğu, buna karşın carsharing firmaları tercih edildiğinde bu fiyatın 138 avro'ya indiği saptanmış. Cüzzi bir miktar abone ücreti ödemek suretiyle üye olunuyor firmalara. Cep telefonundaki uygulamadan en yakın noktadaki boş araba bulunuyor ve 15 dakika öncesinde rezervasyon yapılıyor, o kadar. Tabi her şirketin kendine özgü kullanım ve güvenlik uygulamaları var. Özellikle park ve trafik sorunu olan büyük şehirlerde tercih ediliyor.

Bunlara ek olarak kültür ve eğitim amaçlı paylaşımlar da ilgi gören alternatif araçlar. Kentsel bahçecilik (Urbaner Gartenbau) adıyla şehirlerde yaşayanların topraktan kopmuşluğunu telafi etmek üzere tasarlanmış tarım uğraşı projeleri var. Bunlardan biri de Köln Üniversitesi'nin arazisi üzerinde kurulmuş olan Kampüs Bahçesi (CampusGarten). Herkese açık bu bahçede, insanlar yapılan tarımsal işlere dahil olabiliyor. Çocuklara, işinin ehli kişilerce doğanın işleyişi anlatılıyor. Kendilerine verilen küçük işlerle doğayla yakınlık kurmaları sağlanıyor. Çocuklar bir sebze yetiştirmenin ne denli zahmetli birçok aşamadan geçtiğine tanıklık ederek, çevre ve doğa bilincini bizzat sürece dahil olarak kazanıyorlar. Bunun yanı sıra insanlar burayı günlük, öğrencilik ve iş hayatının stresinden uzaklaştıkları, birbirleriyle iletişim kurdukları ve sosyal dayanışmayı güçlendikleri bir yer olarak değerlendiriyorlar. Ekoloji hakkında bilgiler veriliyor, seminerler organize ediliyor, hatta arıcılık yapılabiliyor.

Almanya'nın hemen hemen tüm şehirlerinde bulunan kamusal kitap dolaplarından da (Öffentlicher Bücherschrank) bu kültürel dayanışma ağı çerçevesinde bahsetmek gerekiyor. Özel teşebbüslerin yanı sıra, belediyelerin de yaptıkları bu dolaplar, kitap okumayı teşvik etmek ve eski kitapları değerlendirmek için kurulmuşlar. Kilidi olmayan bu dolaplardan isteyen, dilediği kitabı alabiliyor.

Bunların yanında, tanımadığınız kişilerin evlerinde konaklama (couchsurfing) ya da evdeki interneti sokaktaki insanların kullanımına açma (freifunk) gibi çok sayıda farklı dayanışma platformları mevcut. Bu tür interaktif organizasyonlar, kamu spotlarından çok daha etkililer. Bunlar, bireylerin doğrudan yan yana gelmek ve birbirine güvenmek zorunda oldukları yöntemler. En önemlisi, sistem eleştirisi yapan insanların, bunu sosyal medyada, sanal ortamda yapmak yerine, bu platformlar aracılığıyla birbirlerini gerçek hayatta buluyor ve yalnız olmadıklarını görüyor olmaları çok önemli, çünkü her birliktelik yeni bir toplumsal fikrin önünü açıyor. Avrupa alternatif düşünceleri örgütlenip, daha çok insana ulaşıyor ve her insanın hayatına doğrudan doğruya dokunuyor.

Sadece İstanbul'da da olsa ve küçük gruplar arasında küçük sayıda olsa da, bu tarz sosyal dayanışma ağları mevcut. İzmir ve çevresinde ekolojik-kollektif yaşam için kurulmuş köy örnekleri de var, ama ne yazık ki bu çabalar toplumun geneline yayılamıyor. Belki karşılıklı güven duygusunun yenilenmesi için imeceyi daha yaygın hale getirmeye çalışmak, küçük bir başlangıç olabilir.