Erdoğan - Avrupa krizi

Avrupa Parlamentosu verdiği bu kararın ardından zaten Ankara'nın politikalarında ciddi bir değişim beklemiyordu. Bu karar biraz Avrupa kamuoyundaki tepkileri rahatlatmak adına yapıldı. Başka bir neden de demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi değerler üzerine kurulmuş bir ittifak olduğunu, kendi varoluşuna yeniden hatırlatması gerekliliğiydi.

Google Haberlere Abone ol

Ayşegül Karakülhancı Duman  [email protected]

KÖLN - Avrupa Parlementosu'nun 24 Kasım Perşembe günü, Türkiye ve AB arasında devam eden müzakereleri dondurma kararını almış olması üzerine Erdoğan, 25 Kasım'da İstanbul'da yaptığı konuşmada, Avrupa Birliği'ni "sınırları açarız" diye tehdit etti. Bu tehdit Almanya'da da Brüksel'de de oldukça soğukkanlı açıklamalarla geçiştirildi.

İlk açıklamayı, Federal Almanya Hükümet Sözcüsü Vekili Ulrike Demmer yaptı. Demmer, "Tehdit etmek her iki tarafa da yardımcı olmaz, sorunları bertaraf etmek için karşılıklı konuşmak zorundayız" dedi.

Avrupa Parlementosu'nun kararını Erdoğan: "Bizim için kıymeti harbiyesi yok" diye karşılamış olmasına rağmen sınırları açarız tehdidi ne anlam taşıyor?

Pazartesi günü yayımlanan yazıda da belirttiğim gibi Avrupa Parlementosu'nun alacağı bu karar belliydi ve herhangi bir siyasi yaptırımı yok, politik bir uyarı. Erdoğan'ın 25 Kasım çıkışının asıl adresi, Aralık'ta yapılacak olan birlik üyesi ülkelerin zirve toplantısı. Çünkü zirvede üye ülkeler Türkiye-AB müzakerelerinin devam etmesine "Hayır" derse, asıl o karar geçerli olacak.

Ayrıca Türkiye ile Gümrük Birliği ilişkilerini genişletme kararı alınırsa, Ankara ekonomik anlamda biraz rahatlayacak. Unutmayalım ki parlamentoda bu kararı AB ülkelerinin milletvekilleri oyladı, ancak Aralık'ta yapılacak zirvede AB ülkeleri karar alacaklar. Bu karar da ülkelerin hükümetlerinin siyasi kararları olacaktır. Erdoğan'ın tehdidi ülkelerin yönetimlerine verilmiş bir mesajdı. Nihayetinde Erdoğan'ın kurduğu cümle "Eğer böyle devam ederse" diye başlıyor.

Fakat Alman medyası ve kamuoyu Avrupa Parlamentosu'nun aldığı bu kararın daha güçlü sahiplenilmesini istiyor.

'BERLİN BU TARZ SİYASETTEN ÇEKİNMELİ'

Süddeutschezeitung'da dış politika yazarı Christiana Schlötzer, 25 Kasım'da ki konu ile ilgili makalesinde, Erdoğan'ı bu tarzıyla, "Rakibine gösterdiği yumrukla gözdağı vermeye çalışan ama akabinde inen koldan bunun bir tehdit olduğu hemen anlaşılan bir boksöre benzetiyor" ve ekliyor: "Bu yöntem iç politikada çok iyi işliyor ama Berlin, Erdoğan'ın bu siyaset tarzından çekinmemeli" diye ekliyor.

'AVRUPA, ERDOĞAN'IN TEHDİTLERİNDEN KORKMAMALI'

Frankfurter Allgemeine dış politika yazarı Nikolas Busse de yazısında, Erdoğan'ın bu tehditlerinden Avrupa'nın korkmaması gerektiğinin altını çiziyor. Sonuç olarak bu antlaşma nedeniyle ciddi para alıyor Ankara. Ayrıca bir başka nokta da, Balkan rotası zaten kapalı. Bu durumda sadece bir Yunan adasında sıkışıp kalacağını, Avrupa'ya çıkamayacağını bilen bir göçmen neden ölüm riskini göze alarak ve insan kaçakçılarına büyük paralar vererek Türkiye'den Avrupa'ya doğru yola çıksın. Sınırların açılmasının korkulandan daha az bir etkisi olacağı görüşünde Nikolas Busse.

Yalnız Türkiye'deki demokrasi krizi böyle devam ederse, Türkiye'den Avrupa'ya başka bir göç dalgası yaşanabilir, bu da Avrupa'yı daha zor bir sürece sokar.

Avrupa Parlamentosu verdiği bu kararın ardından zaten Ankara'nın politikalarında ciddi bir değişim beklemiyordu. Bu karar biraz Avrupa kamuoyundaki tepkileri rahatlatmak adına yapıldı. Başka bir neden de demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi değerler üzerine kurulmuş bir ittifak olduğunu, kendi varoluşuna yeniden hatırlatması gerekliliğiydi. Uzun zamandır tek adam yönetimine savrulan bir ülke ile birlik müzakereleri yürütüyor olmasıyla kendi değerlerini çiğniyordu bir tepki vermesi zorunluydu.

Asıl soru şu: Demokrasisi olmayan bir ülke ile AB nasıl görüşmelere devam edecek? Eğer AB kaçak dövüşmek yerine bu gerçeği açıkça dile getirse belki Erdoğan, AB'yi bu kadar rahat tehdit edemeyecek.

'TRUMP, PUTİN VE ERDOĞAN LİBERAL DEĞERLERE SALDIRIYOR'

Süddeutschezeitung Brüksel muhabiri Daniel Brössler'ın 23 Kasım'daki yazısında belirttiği gibi; Trump, Putin ve Erdoğan Avrupa'nın liberal demokrasi değerlerine saldırıyorlar ve tehlikeli olan AB içinde de de onlar gibi düşünenler var. Üstelik Polonya ve Macaristan' da böyle düşünenler iktidardalar. Bu değerlerin ayakta durabilmesi için AB'nin aldığı bu karar önemli. Brössler, Erdoğan'a sırf mülteci antlaşması korkusu ile el pençe divan durulmasının ne birlik için ne de Türkiye demokrasisi için bir faydası olacağını yazmış. AB temel değerleri hakkında ciddi olduğuna kuşkuya yer bırakmayacak şekilde davranmalı taviz vermemeli diyor, Bössler.

AB'nin kendi içinde ortak bir güvenlik ve dış politika üretememesi bir sıkıntıydı. Buna bir de ortak bir mülteci politikası geliştirememesinin eklenmiş olmasıyla oluşan boşluğu, Erdoğan, baskı yapacağı bir nokta olarak değerlendiriyor. Almanya medyası ve kamuoyu artık AB'nin temel değerlerine sahip çıkması gerektiğinde hemfikir. Kesin olan bir şey varsa o da Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı olduğu kadar Türkiye'nin de Avrupa'ya ihtiyacı olduğu. Avrupa Parlamentosu'nun verdiği ilişkileri durdurma kararı tutarlılıkla desteklenmezse bu durum sadece Erdoğan'ın (özellikle iç politikada) işine yarayacak.

Genel yönelim bu tehditlere boyun eğilmemesi biçiminde, hatta AB'nin biraz daha etkili olabilecek birkaç kararla bu uyarıyı yaptırıma dönüştürmesi yönünde. Putin'in birkaç ay önce uyguladığı yaptırımların Erdoğan üzerindeki etkisi burada da hala hafızalarda.

Erdoğan'ın popülist bir politikacı olduğunu Avrupa'da biliyor. Bu çıkışlarının Türkiye kamuoyunda milliyetçi seçmeni etkiliyor. Hızla değer kaybeden Türk Lirası'nın, ekonomik sıkıntıların görünürlülüğünü azaltma çabası içinde olduğu gözlerden kaçmıyor.

Kısacası kamuoyu daha çok sertlikten yana, Avrupa Birliği ülkelerinin verecekleri kararı tahmin etmek için az bir zaman kaldı.