Dünya her 60 yılda yenileniyor mu?
Endüstri Devrimi, buhar gücüyle, otomasyon ve makineleşme yaşandı. Sonraki elli-altmış yıllık periyot, demiryollarının çağıydı. Derken, elektrik, çelik, telefon, radyo, havacılık ve ağır sanayi dönemi…. İkinci Dünya Savaşı sonrası, bilişim, dijitalleşme ve kitlesel üretim çağıydı. Ve içinde bulunduğumuz yıllar: İnternetle başlayıp, yapay zekâ ve biyoteknoloji gelişmeleriyle devam eden bu dönemin 2040’lı yıllarda sona ereceği öngörülebilir ama nasıl ve neyle bitecek? Bir zihin jimnastiği…
1.
Sık anlatılan bir anekdot:
Başkan Mao’dan bir gün Fransız Devrimi’ni değerlendirmesini rica etmişler; o da “bir şey söylemek için henüz erken” diye yanıt vermiş.
Erken… Neredeyse iki yüz yıl olmuş ama yine de erken.
Kulağa hoş geliyor ama ben bu anekdotun doğru olmasına ihtimal vermiyorum. Bunun bir versiyonu, Çin Komünist Partisi’nin bir başka önderi Çu Enlay için de anlatılır. Üstelik esas sorunun, Fransız Devrimi değil, 1968’de Paris merkezli öğrenci hareketleri olduğu da söylenir. O soru karşısında Çu Enlay doğal olarak “bekleyip görelim” demiştir ama zaman içinde soru da yanıt da bağlam da kulaktan kulağa aktarıla aktarıla değişmiş, hem Çin kültürü ve tarihinin derinliğine hem de hayatın kestirilemezliğine aynı anda gönderme yapan bir anekdota dönüşmüştür.
Çünkü kulağa gerçekten iyi gelmektedir: Bir şey söylemek için henüz erken…
2.
Paul Theroux’nun 1988’de yayımlanan ‘Riding The Iron Rooster’unu okuyorum. Kitap, yazarın Çin içerisinde farklı trenlerle yaptığı seyahatin izlenimlerinden oluşuyor [Benim okuduğum en iyi seyahat yazarı olan Theroux’nun, sadece bu kitabı değil, diğer seyahat kitapları da maalesef dilimizde yok.] Yazar, ‘Riding The Iron Rooster’da her iyi seyahat yazarının yaptığı gibi, sadece gezip gördüklerini anlatmıyor; okuduklarını da anlatıyor.
Theroux, Şangaylı yazar Lynn Pan’in (1945-2024), ‘Cathay döngüleri’ isimli bir sistemden bahseden bir kitabını da okumuş ve bizlere onu aktarıyor. Cathay döngüleri, Çin takvim ve astrolojisinin temel unsurlarından biri olan 60 yıllık dönemler… Çin tarihindeki izleri MÖ 2000’li yıllara kadar sürülebilen bu hesaplama sistemi hem tarihi kayıtlarda hem de astrolojik hesaplarda kullanılmış. Kimi hanedanların, imparatorların tahttaki dönemleri buna göre hesaplanmış. ‘Altmışlık döngü’ ya da ‘ganzhi döngüsü’ olarak bilinen bu sistem bugün artık pek kullanılmasa da Lynn Pan’a tarihi bir değerlendirme yapmak açısından ilham vermiş: “1921’de Şangay’daki gizli bir toplantıyla kurulan Çin Komünist Partisi, 1981 Haziran’ında ilk altmış yıllık döngüyü tamamladı ve yeni döngüye girdi.”
Paul Theroux, kendi yorumunda, bu döngüselliğin, Mao sonrası, sosyalist ilkeleri korumaya çalışmakla beraber ülkesini küresel kapitalizme de entegre etmeye çalışan Deng Şiaoping dönemiyle de denk düştüğünü söylüyor.
Kitap 1988’de yazıldığından, Theroux meseleyi bu dönemin ilk işaretleri olarak okuyordu. Bugünün Çin’inin o dönem siyasetinin bir devamı olduğunu düşünürsek isabetsiz bir yorum sayılmaz.
3.
Mao anekdotu, bu tür yorumlar için erken olduğunu söylüyor, bunu anladık tamam ama olan biteni hiç değilse dönemlerle olsun inceleyemez miyiz? Altmış yıllık dönemler, yaşananları incelemek açısından uygun mu?
Biraz zihin jimnastiği yapalım.
Sözgelimi Çin… Başlangıcı 1921’de Çin Komünist Partisi’nin kurulmasından alınca; 1912-1949 arasındaki Çin Cumhuriyeti kısmına girmeden, Komünist Partisi’nin mücadelesi, Uzun Yürüyüş, nihayet 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin ilanı ve Maolu yıllarla beraber bir döngü başlayıp bitiyor. Deng Şiaoping’den itibaren de 2040 civarında bitecek ikinci döngü başlıyor. Böyle bakabilir miyiz sahiden?
Ya kendi tarihimiz? Dönemlemeyi Cumhuriyet’in 1923’de kurulmasından alırsak, bir dönemin 12 Eylül 1980’de kapandığını söylemek mümkün mü? 2040’a kadar gidecek bir başka dönemin içinde olabilir miyiz?
Bir başka açı… Tarihi kırılmaları Cumhuriyet’e giden yolda Birinci Meşrutiyet’in ilanından, Osmanlı dönemindeki ilk anayasadan alsak (1876), ilk dönemin çok partili hayata geçişte (1946) bittiğini söyleyebiliriz. Buna göre ikinci dönem de üç aşağı beş yukarı AKP’li yılların başlamasıyla, meşhur ‘Yeni Türkiye’de bitiyor. Sonraki dönem de ta 2060’lara kadar gidiyor…
Tarihi bu dönemlerle, döngülerle okuyabilir miyiz? Dedim ya, bunlar zihin jimnastiği…
4.
Jimnastiğe başka bir bağlantıyla devam edelim.
İlginçtir, Sovyetler Birliği’nin önemli ekonomistlerinden (zaman içinde gözden düşen ve 1938’de idam edilen) Nikolay Kondratiyef, bugün ‘Kondratiyef Dalgaları’ diye bilinen analiz yönteminde, dünya ekonomisinde 50-60 yıllık döngüler olduğunu anlatır. Buna göre büyük teknolojik yeniliklerin sürüklediği dönemler, ekonomik gelişmeler ve duraklamalarla elli, altmış yıl civarında tamamlanıyor.
18’nci yüzyılın sonlarından başlayarak 19’uncu yüzyılın ortalarına ulaşan dönem Endüstri Devrimi’ydi, buhar gücüyle, otomasyon ve makineleşme yaşandı. Sonraki elli-altmış yıllık periyot demiryollarının çağıydı; küresel ulaşımda ve haberleşmede eşik atlandı. Onun da ardından gelen periyoda elektrik, çelik, telefon, radyo ve havacılık damga vurdu; ağır sanayi dönemiydi. İkinci Dünya Savaşı sonrasından başlayıp yirmi birinci yüzyılın başına gelen dönem bilişim ve dijitalleşme çağı olarak Fordist kitlesel üretim sistemlerinin yaygınlaşmasıyla beraber yaşandı. Nihayet içinde bulunduğumuz dönem: İnternetle başlayıp, yapay zekâ ve biyoteknoloji gelişmeleriyle devam eden bu dönemin, 2040’lı yıllarda biteceğini öngörsek de nasıl sona ereceğini henüz bilmiyoruz…
İnsan yerine karar almaya başlayan otonom yapay zekâ sistemleriyle mi?
Makine - insan entegrasyonuyla mı?
Yapay zekâ desteğiyle yeni fizik yasalarının keşfiyle mi?
Bilinçli yapay zekâ ya da genetik olarak değiştirilmiş, geliştirilmiş insanlarla mı?
Peki bu arada dünya siyasetinde neler olacak? Fiziksel ülkeler yerine, dijital ülkelere bağlanılan dijital vatandaşlık; yapay zekânın işsiz bıraktığı insanların kitlesel protestoları; bireyleri genetik açıdan daha ‘verimli’ hale getirmeye çalışacak devlet-şirketler; giderek artan eşitsizliğin yapay zekâ ve biyoteknoloji sahipliğiyle birleşerek küresel bir kast sistemi yaratması… Neler olacak?
Az önce saydığım her altmış yıllık çağ beraberinde bazı siyasal sistemleri yıkmış, yerine yenilerini getirmişti. Biz neredeyiz? Evet, bir şey söylemek için çok erken.
En azından şunu biliyoruz. Ekonomik açıdan genişleme değil, daralma dönemindeyiz. Siyasal açıdan da restleşme ve belki kırılma dönemindeyiz. Sözgelimi dünyayı yöneten para birimi olan doların hükümranlığının bir ihtimal sonuna geldiğimiz dönemdeyiz. 1944’teki Bretton-Woods Konferansı’nda altına sabitlenen dolar, uluslararası ticareti kapitalizm açısından garanti altına almayı amaçlıyordu ama aynı kapitalizm, tekil aktörlerin hırslarını engelleyemediğinden, 1971’de, dönemin ABD Başkanı Nixon bu sistemi yıktı; doların altına çevrilebilirliğini tek başına askıya aldı ve kendi ülkesine neredeyse sınırsız denilebilecek bir para basma gücü getirdi… Dolar o kadar güçlüydü ki, dünyanın dört bir tarafındaki merkez bankalarında rezerv para, sistemin yıkılmasıyla beraber yine de doların ta kendisiydi.
Nixon Şoku’nun üzerinden an itibariyle 54 yıl geçti ve döngüsel sistem bu açıdan da işleyecekse, doların egemenliğinin üç aşağı beş yukarı sonuna gelindi. Ya ABD’nin küresel egemenliği… Soru işaretleri…
Yerine ne gelecek; henüz bilmiyoruz.
Ama belki kestirebiliriz. İlk adımlara bakarak…
5.
Yeniden başkan olan Donald Trump, Silikon Vadisi’nin bugüne dek bağımsızmış gibi takılan şeflerinin tam itaatini talep etti. Bunu sağlamakla kalmadı, onları görünüşe göre Beyaz Saray’a da entegre etti. Beyaz Saray sadece bir sahne, esas onların Askeri-Sınai Komplekse [Military-Industrial Complex] tam entegrasyonunu sağladığında yeni bir sayfa açılacak. Yapay zekâ ve biyoteknolojilerin esas mücadele alanı olduğu, otoriterleşme eğilimlerinin teknolojik kapasite yüzünden daha da belirginleşeceği bir mücadele. Bana göre, tatsız tuzsuz bir mücadele.
Öteki tarafında yeni dönemine başlamak isteyen Çin’in durduğu bir mücadele…
Yine de mottomuz aynı: Bir şey söylemek için çok erken…