Covid-19 oranları, aşırı ölümler ve ekonominin hali

Covid-19 salgını ülkelerin sağlık sistemine olduğu kadar ekonomiye de büyük bir darbe vurdu. Ancak kısıtlamalar kademeli olarak hafifletilirken ve ülke ekonomileri de karantinadan çıkarken, iş dünyasının artık yeni şartlara uygun biçimde geliştirilmesi ve doğaya verilen zararı en aza indirme temelli bir yol bulması gerekiyor.

Google Haberlere Abone ol

Shaun Danielli & Hutan Ashrafian

İngiltere karantinadan çıkmaya hazırlanırken, Covid-19 kaynaklı ölümler için zirve noktasını geride bıraktı. Öte yandan Hindistan’da, ülkedeki vaka sayısı artmaya devam ettiği halde 8 Haziran’da karantinanın hafifletilmesi kararı alındı. Bu esnada İran, nisan ayında karantinayı hafifletmesinin ardından ikinci bir ölüm dalgasına doğru ilerliyor.

Peki, hükümetler gündelik hayata dönüp dönmemeye ya da karantinayı sürdürmeye nasıl karar veriyor? Bu kararlar kısmen Brezilya’da gördüğümüz üzere politik ideolojiye dayanıyor ama aynı zamanda krizle başa çıkmak için var olan fiziksel altyapının yanı sıra ilk karantinanın zamanlamasıyla da bağlantılılar.

Bununla birlikte, korona virüsüyle ilgili olumsuz etkilerin dört tanesi hatırlamak çok önemli:

  • Doğrudan Covid-19’a bağlı ölümler;
  • Sağlık sistemi üzerinde oluşan aşırı yük nedeniyle yaşanan ölümler;
  • Karantina tedbirleri nedeniyle rutin ve diğer acil olmayan sağlık hizmetlerinde yaşanan veya tıbbi destek aramayan kişilerle ilgili gecikmeler;
  • Salgının ardından gelen ekonomik gerilemenin bir sonucu olarak sağlık ve ölüm oranları üzerinde oluşan uzun vadeli etkiler.

Bu meseleyi örneklemek için İngiltere’yi kullanalım: Sağlık sistemi, var olan hastanelerdeki 33 bin yatak da -mevcut tüm yatakların üçte biri- dahil olmak üzere, muazzam bir kapasiteyi başarıyla seferber etti ve Covid-19 hastaları için on tane yeni sahra hastanesi açtı. Karantina tedbirleriyle birlikte bu faaliyet doğrudan ölümlerin sayısını sınırlandırdı ve sağlık sisteminin aşırı yük altına girmesini engelledi. Bununla birlikte, önleyici, rutin ve diğer acil olmayan sağlık hizmetlerinin ertelenmesi şeklinde büyük bir maliyet açığa çıktı.

Bunun olumsuz etkisi artık görünür hale geliyor; başlangıçtaki veriler Covid-19 harici kanser ölümlerinde bir artış olduğunu gösterirken, bilançonun tamamı henüz anlaşılabilmiş değil.

Benzer şekilde, İngiltere’de 2020’nin ikinci çeyreğinde yüzde 35 düzeyinde olması beklenen ekonomik gerileme nedeniyle sağlık ve ölüm oranları üzerinde oluşacak uzun vadeli etkileri henüz bilmiyoruz. Yine de gelir düzeyinin sağlık üzerinde mühim bir etkisi olduğu biliniyor.

Bu, üzücü bir gerçek olarak, özellikle de alt sosyoekonomik gruplarda olan insanlar salgın ve kontrol önlemleri devam ettiği sürece bundan orantısız bir şekilde etkileneceği -ve dolayısıyla eşitsizlikler artacağı- için önemlidir. Diğer ülkelerde de buna benzer bir hikaye yaşanacak.

BİR ÇIKIŞ STRATEJİSİ GELİŞTİRİLMELİ

Tedavi amaçlı ilaçların ya da aşıların olmadığı bir durumda, ülkelerin karantina tedbirlerini hafifletmek ve salgını kontrol altında tutmaya devam etmek için çıkış stratejileri geliştirmeleri gerekir. Sosyal mesafe önlemleriyle birlikte yaygınlaştırılmış test ve temas takip uygulamaları, elimizde bir aşı yokken salgını kontrol altında tutmak için yegane uygun yol gibi görünüyor.

Hem Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) hem de Avrupa Komisyonu, kısıtlamaların kaldırılması için üç koşul içeren kılavuzlar oluşturdu. Öncelikle, hastalık bulaşması, 1’in altındaki bir bulaşma katsayısı (R) ile kontrol altında tutulmalı.

İkinci olarak, her ülke, her bir potansiyel vakayı test etmek ve izlemek için yeterli kapasiteye ihtiyaç duyar. Test ve izleme ne denli çok olursa, sosyal mesafe ihtiyacı da aynı oranda azalır; zira hastalığa yakalanan insanlar düzenli biçimde toplumdan tecrit edilir. Teoride, temas takip uygulaması, insanların herkesten tecrit edilmesinin yerini alabilir. Son olarak sağlık sisteminin, potansiyel bir ikinci dalgayla baş edebilmek için yeterli kapasiteye sahip olması gerekir.

Ülkeler kısıtlamaları azaltmaya başlarken, bazıları küçük perakendeciler, kuaförler ve inşaat şantiyeleri gibi belirli sektörlere öncelik veriyor; diğerleriyse okullara öncelik tanıyor. Başlıca iş alanlarından olan barlar ve restoranlar kapalı ya da ciddi biçimde kısıtlanmış durumda; örneğin Paris’teki teraslar yemek ve içmek için açıldı ama müşterilerin içeride oturmasına izin verilmiyor. Her yerde görülen ortak şeyse, kısıtlamalardaki bu hafifletilmelerin bilim tarafından desteklenen aşamalar halinde gerçekleştirilmesi.

Salgın ilerlemekteyken, karantina tedbirleri de daha hedef gözetir bir hale gelmeli. Yani, bakım evlerindekiler de dahil olmak üzere, en savunmasız insanları korumayı sürdürmeye ve ilk olarak ekonomik etkileri en kötü biçimde yaşayan insanları desteklemeye dayanmalı. Bu yaklaşım, okulların kapatılmasının olumsuz yönde en fazla etkilediği yoksul çocukları, ayrıca siyah, Asyalı ve diğer etnik azınlık topluluklarını içerir.

Yıllar boyunca değilse bile aylar boyunca Covid-19’un kara bulutlarının altında yaşayacağımız ortada. Ayrıca, bireysel davranışların, hastalığın yayılmasını kontrol altında tutmak noktasında büyük önem taşıdığı da açıktır. Fakat ülkeler bu salgının bir sonraki aşamasına ilerlerken, kişisel davranışların haricinde, geleneksel anlayışın ötesine geçen yeni ve geliştirilmiş bir iş yaşamına geçiş yapılmasını öneriyoruz.

DENGELİ BİR GEÇİŞ SÜRECİ

Dünya genelinde Covid-19’la karşı karşıya kalan sağlık sistemleri, sanal klinikler gibi yenilikler aracılığıyla daha önceleri imkansız görünen veya yıllarca kafa yorulması gereken gelişmelere ulaşabildi. Tecritten çıkarken, başka alanlarda da neler başarabileceğimizi düşünmemiz gerekiyor.

Covid-19 öncesinde, insan sağlığına yönelik en büyük tehdit küresel ısınmaydı. Salgına verilen uluslararası tepki sırasında, küresel çapta hava kirliliği ve fosil yakıt tüketimi azaldı. Bu, bize nelerin mümkün olduğunu gösterdi.

Şu anda, krizden çıkışın yolu ekonomileri canlandırma beklentisiyle fosil yakıt enerjisi kullanımını arttırarak bir sonraki krizi hızlandırmak değildir. Ulusal hükümetler, iş ve sanayi dünyası için eşi benzeri görülmemiş mali destekler sundular. İş ve endüstri dünyasının bunun karşılığında yapması gereken şey, Paris İklim Anlaşması’na katkıda bulunacak yeni türden ‘olağan’ iş planları geliştirmesi olmalı.

Eğer eski hayat biçimimize geri dönersek, yitirdiğimiz binlerce sağlık çalışanı da dahil olmak üzere, yüz binlerce canımızı onurlandırmış olmayacağız.

Covid-19 karantinasından normale geçişin daha sağlıklı, daha adil ve daha yeşil bir dünyaya uyanış olması gerekiyor. Bizlere, yeni ve geliştirilmiş bir ‘olağan’ iş yaşamı gerekiyor.


Yazının aslı The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)