Salgın, eşitsizlikleri pekiştiriyor: Yetersiz beslenme ve salgın iç içe geçmişken ne yapmalıyız?

Covid-19 yalnızca yeni eşitsizlikler yaratmıyor. Aynı zamanda, mevcut eşitsizlikleri pekiştirerek güçlendiriyor.

Google Haberlere Abone ol

Stuart Gillespie*

Yetersiz beslenme, dünyanın her bölgesinde sağlık sorunları ve erken ölümlerin açık ara en büyük temel sebebidir. Ağır ilerleyen bir bedensel yıpranma süreci, çok büyük zararlara neden olur.

Bu arada dünyayı kasıp kavuran Covid-19 salgını bir dizi devasa kısa dönemlik şoku da beraberinde getiriyor. Hem salgın hem de yetersiz beslenme, ilerleyen yıllarda uzun soluklu etkiler de yaratacak. Bu ikisinin birbirleriyle olumsuz bir etkileşime girme olasılığı çok yüksek gibi görünüyor.

Bu durum özellikle de Sahra altı Afrika ve Güney Asya’da bulunan ülkelerde geçerli olacak. Bu ülkelerdeki hükümetlerin sağlık ve gıda sistemlerinin, toplumların ve hanelerin büyük kısmı, beslenme konusundaki zorluklara ya da bir salgına cevap verme konusunda sınırlı kapasiteye sahip. Bu, yetersiz beslenmenin Covid-19 salgınının sağlığa ilişkin sonuçlarını daha da kötüleştirme potansiyelinin var olduğu anlamına gelir ve bunun tersi de geçerli olabilir.

Bu virüsün dünya sahnesinde ortaya çıkmasından bir yıl önce, öncü Lancet Komisyonu** obezite, yetersiz beslenme ve iklim değişikliğinin yol açtığı birbiriyle bağlantılı krizlerin ele alınması amacıyla 'ticaret modellerinin, gıda sistemlerinin, sivil toplumun katılımının ve ulusal ve uluslararası yönetimlerin radikal biçimde yeniden gözden geçirilmesi' çağrısında bulundu. Artık Covid-19 salgını da bu listeye dahil edilebilir.

Bu tür birbiriyle etkileşim içindeki krizleri ele almak için, toplumların ve devletlerin kapasitelerinin güçlendirilmesi ve gelecekte yaşanacak şoklara karşı dayanıklılığın etrafında şekillenen kapsamlı bir çok-sektörlü tepkiye gerek duyuluyor.

İNKÂR EDİLEMEZ BAĞLANTILAR

Yetersiz beslenme çeşitli biçimlerde ortaya çıkar. Bunların arasında, beslenmeyle bağlantılı bulaşıcı olmayan hastalıklarla birlikte, yetersiz beslenme, aşırı kilo ve obezite yer alır.

Yetersiz beslenme ile bağışıklık sisteminin sağlık durumu arasındaki kapalı döngü, yarım asırdan bu yana biliniyor. ‘Beslenme yoluyla edinilmiş bağışıklık eksikliği sendromu’ terimi de ilk kez o zaman kullanıldı. Yetersiz beslenme, başta zatürre olmak üzere çeşitli hastalıkların şiddetini ve süresini artırabilir. Kötü bir sağlık durumu, besinlerin tehlikeli derecede az emilimi de dahil olmak üzere, çeşitli biçimlerde yetersiz beslenmeyi şiddetlendirebilir.

Yelpazenin diğer tarafında bulunan (bağışıklık sistemleri kronik iltihaplanmaya yanıt vermek zere harekete geçen) obez yetişkinlerin de şiddetli Covid-19 belirtileri karşısında daha fazla risk altında olması muhtemeldir. Aşırı kilo, akciğerlerin oksijen alma yeteneğini tehlikeye atabilir; obezite sorunu yaşayan insanlar, kötü bir kalp-damar sistemi sağlığına, fiziksel açıdan daha düşük aktiviteye ve diyabet sorunlarına sahip olma eğilimi gösterirler.

Bilim insanlarının ne yapacaklarını ve neleri bilmediklerini anlamaları için henüz ilk günlerdeyiz. Fakat İngiltere’den ve ABD’den gelen yeni veriler, obezite sorununun gerçekten de yeni korona virüsüyle bağlantılı daha yüksek ölüm oranlarına yol açabileceğini düşündürmekte.

Ayrıca, Covid-19’un, birçok kişinin sık sık yakın temas yaşadığı aşırı kalabalık alanlarda süratle yayılan bir solunum yolu hastalığı olduğunu da biliyoruz. Güney yarım kürede yaygın olan kentsel gecekondu bölgeleri ve mülteci kampları gibi sağlıksız alanlar, hızlı yayılma riskini artırıyor.

Yetersiz beslenme hem kentsel nüfusta hem de mülteci kamplarında yaygın biçimde görülür. Ve kırsal muadillerine kıyasla, yaygın olarak satılan ve obezite ve diğer bulaşıcı olmayan hastalıklarla ilgili riskleri büyük ölçüde arttırdığı bilinen aşırı derecede işlenmiş yiyeceklerin tüketilmesi ihtimali, kentsel nüfus içerisinde daha yüksektir.

Bunların tamamı göz önünde bulundurulduğunda, Covid-19 salgınlarının güney yarım küredeki yetersiz beslenme ve gıda güvenliği sorunlarıyla etkileşime girmesi kesindir. Bu bağlantıların bir kısmı, bir salgın sırasında gıda sistemlerinin işlemesi ya da işlememesi bağlamında zaten ortaya çıkar. Bir gıda sisteminde meydana gelen herhangi bir şok, çok sayıda yollar aracılığıyla en yoksul haneleri en sert şekilde vuracaktır: bu, daha yüksek gıda fiyatları, daha az satın alma gücü, depolama kabiliyetinin azalması, daha yüksek işsiz kalma riski ve güvenlik ağlarının eksikliği gibi sorunlar yaratacaktır.

GIDA SİSTEMLERİNİ SAĞLAMA ALMA

Covid-19 yalnızca gıda sistemleri için devasa bir sorun yaratmaz: Özellikle de beslenme sağlığı açısından, üzerinde var olduğu eşitsiz durumu hem ortaya çıkarır hem de güçlendirir.

Yedi yıl önce yazılan ‘Kâr ve Salgınlar’ başlıklı makale, küresel gıda şirketlerinin güney yarım kürede pazarladığı aşırı derecede işlenmiş gıdaların hasarı arttırdığını vurguluyordu. O zamandan beri uzmanlar, bu gıdaların beslenme ve sağlığa verdiği zararlarla ilgili çok daha fazla şey öğrendi. Ve şimdi, bu zarar milyonlarca ciddi Covid-19 hastasının ortaya çıkması riskine dönüşebilir.

Birbiriyle bağlantılı olan bu krizlere karşı verilecek tepkinin geniş kapsamlı ve sektörler arası olması, ayrıca ulusal düzeyden en alt seviyelere kadar hızla seferber edilmesi gerekir. Bununla birlikte, güney yarım küredeki ülkelerin uluslararası toplumun desteğine de ihtiyacı var.

Salgının yayılmasını kontrol altına almak için işe yaradığı ispatlanmış sağlık müdahalelerine ek olarak, en savunmasız hane halklarını korumak üzere sosyal güvenlik sistemlerinin geliştirilmesi, güçlendirilmesi ve ‘Covid geçirmez’ hale getirilmesi hayati bir ihtiyaçtır.

Gıda sistemleri söz konusu olduğunda, devletler, merkezi bir hedef olarak herkes için sağlıklı beslenmenin önemini vurgulayarak yol göstermek zorundadır. Bu noktada, geçmişteki AIDS salgınından yeni dersler çıkarabiliriz. Bu yalnızca toplumun korunmasına yardımcı olmakla kalmayacak, aynı zamanda salgının diğer tarafında daha adil ve sürdürülebilir bir gıda sisteminin önünü açacaktır.

*Stuart Gillespie, Uluslar arası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsü’nde (IFPRI) Kıdemli Araştırma Görevlisidir.

**Lancet Komisyonu, Afrika, Asya, Avrupa, Orta Doğu, Kuzey ve Güney Amerika’dan 16 uzmanı bir araya getiren uluslararası bir işbirliği örgütüdür. ‘Lancet Küresel Ruh Sağlığı ve Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu’, zihinsel sağlığın önceliklendirilmesine yeni bir ivme kazandırmayı ve fiziksel ve zihinsel sağlığın küresel sağlık ve kalkınma toplulukları tarafından eşit şekilde değerlendirilmesini sağlamayı amaçlıyor. (ç.n.)


Yazının aslı The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)