Dünya Forum: Tarihin tek İngiliz Cumhuriyeti

İngiltere’de Tudor hanedanının son yöneticisi Kraliçe Elizabeth’in ölümünden kısa bir süre sonra tahta geçen Stuart Hanedanı’ndan I. Charles, İskoçya ve İrlanda’da yürüttüğü baskıcı politikalar ve savaşlar nedeniyle kraliyeti uçurumun kıyısına getirmişti. Parlamento’nun reform yanlısı üyeleri kendisine karşı koymakta tereddüt etmedi. Oliver Cromwell öncülüğünde oluşturulan Yeni Model Ordu, Kral’ın ordusunu dağıtıp kendisini idam ederek İngiliz tarihindeki ilk ve son cumhuriyeti ilan etti. Ömrü çok kısa olan cumhuriyet, aşırı dinci ve diktatörlük eğilimleri taşıyan Cromwell’in yanlış politikaları nedeniyle kısa süre sonra çökecekti.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Günümüzde tüm dünyada kraliçesiyle temsil edilen İngiltere ve Büyük Britanya İmparatorluğu, yüzlerce yıla dayanan hikâyesinin yalnızca çok kısa bir döneminde bir 'cumhuriyet' olarak var oldu. İki iç savaş ve bir kralın idamını barındıran bu çalkantılı dönemde, İngiltere, İrlanda ve İskoçya cumhuriyet yolunda zorlu adımlar atsa da mâkus talihlerini değiştiremeden tekrar monarşiye teslim oldu.

Elizabeth’in babası VIII. Henry (1509-1547), Parlamento’yu tüm dünyadaki Hıristiyanları kontrol etmeye devam etmek isteyen Katolikliğin temsilcisi Papa’ya karşı Protestanlığı savunan İngiliz (Anglikan) Kilisesi’ni oluşturmak amacıyla kullanmıştı. Amacı bu olmasa da bu dönem, milletvekillerini, kendilerini kralın eşiti ve ortağı olarak görmeye teşvik etmişti. Katolik Papa’ya karşı verilen mücadelede Kral’la yoldaş olmaları, temsilcilerin tahayyülünde eşitlik ve iktidar ortaklığı fikrini ateşlemişti.

Tudor hanedanının son hükümdarı Elizabeth, saltanatının sonuna geldiği dönemde, Parlamento’yu denetim altında tutabilmek için sahip olduğu bütün imkânları kullanmak zorunda kalmıştı. 16. ve 17. yüzyıllarda, Tudorların altın çağında Parlamento’nun tutumu, monarşinin doğrudan iktidarı üzerinde esaslı bir pay istemeye hevesli bir çizgideydi. Bu, özellikle de iki sorunun çözülmesi gerektiği anlamına geliyordu; para ve din.

SERVETİN PAYLAŞIMI VE İNANÇ SORUNU

Elizabeth’in, özellikle de İngiltere’nin İspanya’yla savaşta olması nedeniyle umutsuz biçimde paraya ihtiyacı vardı. 13. yüzyıldan beri hükümdarların Parlamento’dan vergi toplama izni almaları gelenek haline gelmişti. Teoride bu izin savaş zamanı haricinde gerekli değildi. Elizabeth ülkeyi yönetebilmek için yıllık yaklaşık 140 bin Sterlin alıyordu; fakat bu meblağ, tutumlu bir hükümdar için bile yeterli değildi.

Elizabeth mevcut olan tüm kaynaklardan para toplamak zorundaydı. İspanyol gemilerine baskın düzenleyen yağmacılardan, Lordlardan ve kiliseyle ilişkili dini kesimlerden para toplamayı başarıyordu. Kimi zamansa Kraliçe, bir bağış talebinde bulunmak için Parlamento’ya gitmek yerine kişisel mülkünü ya da bir bölgedeki ekonomik tasarruf hakkını satıyordu.

Bir süre sonra, Avam Kamarası kraliçenin sınırlı miktarda vergi toplamasına gönülsüzce izin vermişti ama paranın gücünü de tam olarak kullanmaya kararlıydı. 1597 yılında, bir savaş vergisi alımıyla ilişkili olarak Parlamento’da 24 gün süren görüşme gerçekleşti. Saltanatının sonuna doğru Kraliçe karşısında ilk kez kraliyet politikalarının eleştirilmesi mümkün olmuştu.

VIII. Henry kendine ait İngiltere Kilisesi’ni yaratmış olsa da aslında bir Protestan değildi. Anglikan Kilisesi’ni ılımlı derecede Protestan hale getiren kişi, kızı Elizabeth’ti. Buna karşın, Katoliklerin de kabul edebileceği bir dua kitabı oluşturdu. Protestanların ve Katoliklerin, aynı kilisede kendilerini rahat hissedeceklerini umuyordu.

Buna karşın, Püritenler (tutucu bir İngiliz tarikatı) İngiltere Kilisesi’nden hoşnut değildi. Roma Kilisesi’ne oldukça bağlıydılar. Onlar tahtın diğer varisleri Katolik olduğu için Elizabeth’e sadıktı; ancak kiliselerin daha basit inşa edilmesini, süslemelerin kaldırılmasını ve piskoposların gücünün azalmasını istediler.

Parlamento’da giderek daha fazla milletvekili Püritenlerden yana tavır koydu; bu kişilerin bazıları son derece zengin ve güçlüydü. Elizabeth döneminin ardından, Stuart hanedanın bir üyesi olan I. Charles’ın tahta oturmasıyla, Elizabeth yönetiminde incelikle yürütülen politik dengeler tamamen sarsılacak ve ülke, tarihinin en büyük iç savaşlarıyla yüz yüze gelecekti.

KRAL CHARLES VE İÇ SAVAŞLAR

Kral I. Charles İngiltere, İskoçya ve İrlanda Kralı’ydı ve parlamento ile çatışmaları nedeniyle bir iç savaşa ve neticede kendi idamına yol açacaktı. Charles 19 Kasım 1600’de, İskoçya Kralı VI. James ve Danimarka hanedanından Anne’in ikinci oğlu olarak doğdu. Elizabeth’in ölümü üzerine 1603’te James İngiltere ve İrlanda Kralı ilan edilmişti. Charles’ın ağabeyi Henry 1612’de kral olduktan sonra tahtı 1625’te Charles’a bıraktı. Tahta oturuşundan üç ay sonra, Chares Fransa hanedanından Henrietta Maria’yla evlendi. Mutlu bir evliliği vardı ve evliliklerinden beş çocuk dünyaya geldi.

Charles’ın hükümdarlığı, nüfuzunu diğer soyluların isteklerine karşı kullanan Buckingham Dükü George Villiers ile gizlice yürütülen bir dostlukla başladı. Paranın paylaşımına dair parlamentoda devam eden bir gerginlik söz konusuydu ve yurtdışındaki savaşların maliyeti daha da yükselmişti. Buna ek olarak, Charles, Anglikan bir ibadet biçimini tercih etse de eşi bir Katolik’ti. Her ikisi de Püritenlerin şüphelerini üzerlerine çekiyordu. Charles, 1625 ve 1629 arasında meclisi üç kez feshetti. 1629’da parlamentoyu lağvederek ülkeyi tek başına yönetmeye karar verdi. Bu durum, onu giderek muteber olmayan Parlamento dışı araçlarla gelir sağlamaya zorlamıştı. Aynı zamanda, Püritenler ve Katolikler üzerinde bir baskı kurmuştu ve bu insanların birçoğu Amerikan kolonilerine göç etmişti.

1637’de, Presbiteryen İskoç Kilisesi’ne karşı İngiltere Kilisesi’ni empoze etmeye çalıştı. Charles’ın ülkede yeni bir dua kitabını yürürlüğe koymaya teşebbüsü nedeniyle İskoçya’da yaşanan huzursuzluk, kişisel iktidarına karşı bir isyanı ateşledi. İskoçlarla savaşmak için para toplamak amacıyla Parlamento’ya çağrıda bulunmak zorunda kaldı. Parlamenter güçler için bariz müttefik Presbiteryen İskoçlardı.

1641 yılının Kasım ayında, İrlanda’da bir ayaklanmayı bastırmak üzere orduya kimin komuta etmesi gerektiğine dair anlaşmazlıklar vasıtasıyla, gerginlikler de açığa çıktı.

Hâl böyleyken, Kral’ın yardım arayabileceği tek bölge İrlanda’ydı. Fransa ve Hollanda’dan yardım almak için cazip gelse de bu imkânsızdı. İrlandalılar onlardan nefret ediyordu ve İngiliz Püritenler Katolikleri vahşet ve katliamlarla anıyorlardı. İrlanda'dan gelen yardım kralın itibarını mahvetti ve askeri alanda hiçbir fark yaratmadı.

Parlamento’yla yürütülen görüşmeler başarısızlıkla sonuçlandı; zira yetkilerinin çoğunu Parlamento’ya vermesi gerekiyordu. Görüşmeler çöktüğünde, her iki taraf da ordularını seferber etti ve bir iç savaş başladı. 1643’ün sonunda, her iki tarafın da savaşı kazanmak için diğer ülkelerin yardımına ihtiyaç duydukları ortaya çıkmıştı.

Charles, 1642’den itibaren İngiliz İç Savaşı’nda İngiliz ve İskoç parlamentolarının ordularıyla savaştı. 1645’teki yenilgisinden sonra, sonunda kendisini İngiliz Parlamentosu’na teslim edecek olan İskoç ordusuna teslim oldu. Charles, anayasal bir monarşiye yönelik talepleri kabul etmeyi reddetti ve 1647 Kasım’ında geçici olarak esaretten kurtuldu. Ardından Wight Adası’na yeniden hapsedilen Charles, İskoçya ile ittifak kurdu; ancak 1648'in sonunda cumhuriyet yanlısı Oliver Cromwell'in Yeni Model Ordu’su kuruldu. Charles 1649 yılının ocak ayında tutuklanarak yargılandı, mahkûm edildi ve ihaneti nedeniyle idam edildi. Monarşi yönetimi ortadan kaldırıldı ve İngiliz Cumhuriyeti diye adlandırılan bir cumhuriyet ilan edildi.

OLIVER CROMWELL VE CUMHURİYETİN KISA SÜREN HİKÂYESİ

Oliver Cromwell, Huntingdonshire bölgesinden saygın bir beyefendi ve bir çiftçiydi. Cambridge Üniversitesi’nde eğitim aldığı dönemde Püritenliği git gide derinleşti. Parlamento’ya bir kral muhalifi olarak girdi ve 1642’de büyük yetenekler gösteren bir süvari komutanı oldu. Henüz iç savaşın sürdüğü 1644 yılında, kuzeydeki Marston Moor bölgesinde kralın ordusunun yok edilmesinde, Parlamento’ya sunulan İskoç yardımları belirleyici olmuştu. Parlamento karşısında kralın kazanma şansı yoktu.

1645 yılının başlarında Cromwell, Yeni Model Ordusu fikrini ortaya atmıştı. İngiliz tarihinin ilk profesyonel ordusu, 22 bin kişiden oluşan, iyi donanımlı bir yapıya dönüştürüldü. O dönemde diğer askerlerin aksine iyi bir maaşları vardı. Sıkı bir disiplinle yönetiliyorlardı. Sabahları ve akşamları içki içmek, evlilik dışı ilişkiler yasaktı ve dua etmek zorunluydu.

Kral Charles’ın idamından sonra, Cromwell yeni Parlamento’da görev aldı ve yasal sistemi ıslah etmeye başladı. 1650’lerin başlarında İrlanda ve İskoçya’daki çatışmalara komuta etti ve 1653’ten ölümüne dek İngiltere, Galler, İskoçya ve İrlanda’nın 'koruyucu efendisi' olarak görev yaptı.

Cromwell’in gücü askeri yeteneklerinden ve askerleriyle olan iyi ilişkisinden kaynaklanıyordu. İç Savaş başladığı günlerde İngiliz Parlamentosu’na hizmet edecek dindar ve profesyonel bir ordunun yaratılması onun ana kaygısı haline gelmişti ve 1645’te merkezi bütçe ve yönetimle idare edilen bir ordunun kurulması için bastırdı. Cromwell’in Yeni Model Ordu’su, bir yıl içinde dikkat çekici zaferler dizisinin başlangıcını gösterir biçimde, Naseby Muharebesi’nde (14 Haziran 1645) ana kraliyet ordusunu hızla dağıttı ve Charles’ı teslim olmaya zorladı.

1649 yılında cumhuriyetin ilanı ve kralın idam edilmesi kararları İrlanda ve İskoçya’da, İngiltere’deki yeni cumhuriyetin güvenliğini tehdit eden ve Cromwell’i tekrar savaş alanlarına yönlendiren Kraliyet yanlısı bir tepkiyle karşılandı. İskoçya’nın 1650’de yeniden İngiltere’yi desteklemek için II. Charles’a bağlılık kararı alması, Cromwell’i İrlanda ve İskoç ordularıyla savaşmak zorunda bıraktı. İlk olarak Dunbar Muharebesi ve ardından Worcester’de kazandığı zaferler, II. Charles’ı yaklaşık on yıl boyunca Avrupa’ya kaçmaya zorlamakla kalmadı, aynı zamanda üç krallığın siyasi entegrasyonunu da etkiledi. 1653’te Cromwell Parlamento tarafından, tarihte ilk ve son kez ‘cumhuriyetin koruyucusu’ ilan edildi.

Oldukça inançlı bir Püriten olan Cromwell ve onun Püriten askerleri, savaş alanındaki başarılarını ilahi bir destekle özdeşleştirdiler ve hukuk sistemini yeniden şekillendirerek Evanjelist (aşırı derece dindar bir Hıristiyan tarikatı) vaizlerden oluşan bir yürütme organı kurdular. Din temelli bir toplum yaşamı yaratmaya yöneldiler ve yasaları bu doğrultuda değiştirdiler. Cromwell, diğer Hıristiyanlar için de inanç özgürlüğüne inanıyordu; ancak her açıdan bir muhafazakârdı. Monarşiyi ortadan kaldırsa da İngilizlerin demokrasi yanlısı fikirlerinden endişe duyuyordu. Toplumun halk tarafından değil, tanrı tarafından yönetilmesi gerektiğine inanıyordu.

1655 Mart’ında yükselen bir kraliyetçi ayaklanma ortaya çıkıncaya dek, Cromwell ülkede açık bir askeri diktatörlük kurdu. Buna ek olarak, hükümeti saldırgan bir dış politika izledi; önce Hollanda’ya karşı savaştı (1652-1654) ve ardından İspanya'yla mücadeleye girişti (1656-1659).

Muhalifleri tarafından bir yetki gaspçısı ve ikiyüzlü olarak görülen ama destekçilerinin gözünde bir kurtarıcı ve kahraman olan Cromwell, bilindiği kadarıyla sıtma nedeniyle 3 Eylül 1658’de öldü. Oğlu Richard’ın iktidarı devraldığı günlerde, İskoçya ve İrlanda’daki komutanlar, veliaht II. Charles’ın tahta getirilmesi için çalışmalar yürütmeye başladı. Cromwell’in ölümünden iki yıl sonra, 1660 yılında “İngiliz Cumhuriyeti” yeniden monarşiye yol doğru yelken açtı.

İngiliz Cumhuriyeti, onu yaratan yöneticilerin ve destekçilerinin dini ve politik idealizmine dayanıyordu. Yeni rejim kapsamlı bir ahlâki ve sosyal reform programı başlatmıştı. Cromwell’in teokratik bir ulus inşa etme yönündeki hayalleri, toplumsal yapıyı kökünden sarsmıştı. Rejime en çok bağlı olanlardan bazıları yeni yönetimi anlamlandırmakta zorlanmıştı. Cumhuriyet, kurulana dek vaat ettiği özgürlüklerin yerine Püriten bir bağnazlığı ve sosyal dokuya zarar veren birçok yasayı hayata geçirmişti. Monarşi döneminin lordlarının ve avam temsilcilerinin yerini neredeyse tamamı din adamlarından oluşan bir yönetici sınıf almış, gündelik yaşamın her alanına müdahale eden askeri ve teokratik bir yapı oluşturulmuştu.

İngiliz Cumhuriyeti dış baskılar yüzünden çökmedi; zira devrimci rejim askeri faaliyetlerinde başarılı olmuştu. İrlanda, İskoçya ve Jamaika’yı fethederek ve son ciddi kraliyetçi isyanları bastırarak geleceğini garanti altına aldığı düşünülebilirdi. Ancak, cumhuriyet kendi üzerine çökmüştü. Durmaksızın savaşan askerlerine borçları git gide arttı ve 1650’lerin sonlarında maaş sistemi iflasın eşiğine geldi. Yanı sıra, cumhuriyetin kurucusu niteliğindeki dini ve siyasi ideallerin sürdürülemeyeceği ortaya çıktı. Cumhuriyetin çöküşüyle birlikte, Parlamento’nun ve komutanların desteğini alan II. Charles, Mayıs 1660’da, 30’uncu doğum gününde tahta geçmek üzere Londra’ya doğru yola koyuldu.

Kaynaklar:

http://www.bbc.co.uk/history/historic_figures/charles_i_king.shtml

https://www.historytoday.com/crawford-gribben/end-english-republic

http://www.saburchill.com/history/chapters/chap4008f.html

http://www.republicansocialists.org.uk/english-republic.php

https://www.history.ac.uk/reviews/review/2197

https://www.history.com/topics/british-history/oliver-cromwell