Deli Prens’e karşı el pençe Başkan

Başkan Trump, Suudi barbarlığına koruma sağlıyor. Trump, hükümeti aleni bir cinayeti örtbas etmek için kullanmaktan vazgeçmeli ve Suudilere, bizle ilişkilerini sürdürmek istiyorlarsa bu “kasap” veliaht Prens’ten kurtulmalarını söylemeli.

Google Haberlere Abone ol

Nicholas Kristof

Amerikan başkanları periyodik biçimde kendi yolsuzluklarını ya da yasa dışı işlerini örtbas eder; fakat Başkan Trump bu işte yeni bir çığır açıyor. ABD hükümetini yabancı bir tiranın barbarlığını örtbas etmek amacıyla kullanıyor.

Cemal Kaşıkçı’yı 15 yıldan fazla bir süredir tanıyan biri olarak, kraliyete bağlı Suudi Arabistanlı bir eşkıya çetesinin Cemal’e işkence yaptığını, onu uyuşturduğunu ve katlettiğini -hatta, muhtemelen yazdığı şeyler nedeniyle parmaklarını kestiğini- ve ardından onu bir kemik testeresiyle parçalara ayırdığını okuyunca öfkeye kapıldım. Aynı zamanda Beyaz Saray’ın içler acısı yanıtına da eşit derecede öfkelendim.

Trump, geçmişte Başkan Barack Obama’nın bir Suudi Kralına boyun eğdiğini defalarca dile getirerek kınamıştı. Bugüne gelirsek, Trump yalnızca bir kralın önünde eğilmedi, Çılgın bir prensin önünde diz çöktü. MBS olarak da bilinen veliaht Prens Muhammed bin Salman, Amerikalıların yumuşak karnını bildiğinden, Trump ve Jared Kushner’i yeniden ve yeniden manipüle etti ve şimdi bunu tekrar yapıyor: Trump’sa, Suudi Arabistan’ın, uluslararası bir gazeteciye işkence ettiği ve öldürdüğü anlaşılan olayı aklamalarına yardım ediyor.

CİNAYET OLDUKÇA ALENİ İŞLENDİ

Times gazetesi, bahsi geçen katillerden en az dördünün MBS’ye bağlı olduğunu duyurdu ve Suudi Arabistan’ı tanıyan herkes, bu utanmaz saldırının MBS’nin onayı olmaksızın hiçbir şekilde gerçekleşemeyeceğini biliyor.

Belki üzgün olduğumuzda yazmamalıyız. Ancak bu vahşet, kalp kırıcı olduğu kadar sinir bozucu da: Haberler doğruysa, kısmen Amerikan yetkilileri -ve MBS’ye yağ çeken birçok diğer ikiyüzlü insan- pervasız bir egemenliğe olanak sağladı, (MBS’nin) iktidarı ele geçirmesine ve gücünü pekiştirmesine yardım etti ve onun herhangi bir sorundan kolayca kurtulabileceğini düşünmesine neden oldu. Trump ve Kushner potansiyel bir müttefik olarak gördükleri MBS’yi Beyaz Saray’da yemeğe davet etti ve ülkesini etkin bir şekilde yönetmesi yolunda ona destek verdi.

MBS Yemen’e saldırarak Birleşmiş Milletler’in “dünyadaki en kötü insani kriz” dediği duruma yol açtı, çocukları bombaladı ve sekiz milyon Yemenliyi açlığın pençesine attı ve bunun hiçbir bedeli olmadı. Katar’la bir krizi kışkırttı ve bunun hiçbir bedeli olmadı. Lübnan Başbakanı’nı kaçırdı ve hiçbir bedeli olmadı. Kadın hakları eylemcilerini hapse attı, iş insanlarını rehin aldı, yine hiçbir bedeli olmadı.

Elbette MBS bütün bunları yaparken hâlâ Amerika’da olduğu üzere saygıdeğer biri gibi alkışlanırsa, kendisine sıkıntı veren bir gazeteciyi parçalamak suçundan kurtulabileceğini düşünmesine de şaşırmamalıyız. Ve bu defa da ciddi bir sonuç çıkmazsa, daha şimdiden “Bay Kemik Testeresi” lâkabını alan MBS bir sonraki adımda ne yapacak?

YILLARDAN BERİ SUUDİLERE GÖZ YUMDUK

İşin gerçeği, on yıllardan beridir aşırılık yanlısı eğitim ve terörün finansmanı dahil, 11 Eylül saldırılarına katkıda bulunan Suudi Arabistan’ın işlediği suçlara göz yumduk. Suudi Arabistan’ın Batı Afrika, Pakistan ve Endonezya gibi yerlerde aşırılık yanlısı medreselerin tohumunu attığı dönemde olduğu gibi, dünyanın yoksul bölgelerini usul usul istikrarsızlaştırmasına destek verdik. Adil olmak gerekirse, Suudi Arabistan, terörizmin finansmanı da dahil kimi alanlarda ilerleme kaydetti ama baskıcı, hoşgörüsüz ve kadın düşmanı olmayı sürdürüyor.

Artık yeter!

Franklin Roosevelt, geçmişte Nikaragualı bir diktatörü “o… çocuğu” diye nitelendirmiş, “ama o bizim o… çocuğumuz” diye eklemişti ve şimdi kimi Amerikalılar da MBS’yi aynı şekilde görüyor olabilir. Buna karşın, MBS Amerikalılarla dalga geçiyor. Faydalı bir oyundan bahsetse de 110 milyar dolarlık silah alma sözünü yerine getirmedi, Trump’ın Ortadoğu’yla ilgili barış planını gerçekleştirmedi ve Suudi petrol şirketi Aramco’nun halka arzını hayata geçiremedi.

Planları elinde patlamaya devam ediyor. Yemen’de yürüttüğü savaş, El Kaide’nin önünde yeni fırsatlar yarattı; Katar’la yaşadığı çatışmadan İran faydalandı; Lübnan Başbakanı’nın rehin alınması, Hizbullah’ı her zamankinden daha güçlü bir hale getirdi ve Kaşıkçı’yla ilişkili kaçırma ve cinayet olayı, Türkiye ve İran’daki Suudi karşıtlarına sunduğu bir hediye oldu.

BARBAR, GÜVENİLMEZ VE BECERİKSİZ

Sözün özü, deli prens yalnızca barbar değil, aynı zamanda güvenilmez ve beceriksiz de. Bizim çıkarlarımızı ilerletmez, onlara zarar verir. Gerçekten de şahsi endişelerimden biri, bizi İran’la yaşanması muhtemel bir savaşa sürüklemeye çalışacak olması.

Suudi yetkililer henüz suspus otururken, Trump krallığın kuklası ve savunucusu oldu ve bu durum, insanlara “düzenbaz katiller”in bu aleni cinayetten sorumlu olabileceklerini düşündürdü. “Doğru” ve “şeffaf” yürütülen bir soruşturmaya olan bağlılığı nedeniyle Kral Salman’a şükranlarını sunma görevi için Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’yu gönderdi.

Trump, Suudilerin bizim üzerimizde bir baskı gücü varmış gibi davranıyor. Gerçekteyse, Suudiler Amerikan yapımı uçaklar nedeniyle bize ve yedek parçalarımıza umutsuz biçimde muhtaçlar. Suudiler, Yemen’deki asi milisleri dahi yenmeyi beceremediler, bu nedenle kendi güvenliklerini sağlamak için bize güveniyorlar; buna rağmen, üzerlerindeki baskımızı hafifletiyoruz.

Trump’ın bu örtbas olayında işbirliği yapmayı bırakması gerekiyor. Birleşmiş Milletler destekli uluslararası bir soruşturma yürütülmesini ve kadın hakları savunucusu Loujain el-Hathloul ile blog yazarı Raif Badawi gibi gerçek reformcuların hapishanelerden salınmasını talep etmeli. Ayrıca, Suudi kraliyet ailesine, Amerika’yla var olan ilişkisini devam ettirmek istiyorsa, bir kasap olmayan yeni bir veliaht prense ihtiyacı olduğunu açık biçimde anlatmalı.

Yazının aslı New York Times'da yayınlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)