Dünya Forum: Medgar Evers... Siyah Amerika’nın tarihinde bir dönüm noktası

İnsan hakları savunucusu Medgar Evers, büyüdüğü Mississippi’de ilkel ve ırkçı bir atmosferde büyüdü. Babasının güçlü ve bağımsız karakterini örnek alarak, kendisine mücadeleci bir yol seçti. Hayatını eşitlik mücadelesine adayarak yaşadı. Kendisinden sonra öne çıkan Martin Luther King ve Malcolm X gibi isimlerin öncülerindendi ve maalesef yine onların ölümünü haber verircesine bir ırkçının hedefi olacaktı...

Google Haberlere Abone ol

Medgar Evers, küçük bir çiftlik sahibi olan ebeveynlerin oğlu olarak, 2 Temmuz 1925 tarihinde Mississippi eyaletinin Decatur kentinde dünyaya geldi. Medgar, baba James ve anne Jesse Evers’tan doğan dört çocuktan üçüncüsüydü. Babası, gençliğinde bir kereste fabrikasında çalışmıştı ve annesi bir çamaşırcıydı. Evers’ın çocukluğu, 1930’ların Büyük Buhranı sırasında ve II. Dünya Savaşı’nın hemen öncesindeki yıllarda geçmişti. Çocukluğunda ve ergenlik döneminde, Evers’ın ebeveynleri ona sevgi ve şefkat göstermiş, insani değerleri hakkıyla öğretmişti. Evers’ın ailesi eğitim ve sıkı çalışma konularında yüksek bir hassasiyet taşıyordu.

Evers, anılarında, çocukluğunu şöyle tarif ediyordu, “Ben, Mississippi Decatur’da doğdum ve henüz ilkokulda, okula doğru yürürken, servis otobüslerindeki beyaz çocuklar üzerimize bir şeyler fırlatır ve küfrederlerdi. Bu henüz hafif bir başlangıçtı. Şayet Mississippili bir çocuksanız, bu, öğrendiğiniz ilkokul derslerinden biriydi.”

Medgar, kardeşleri arasında kendini en yakın hissettiği Charles’la vakit geçirirdi. Evers’ın ağabeyi olan Charles, onu her zaman himaye etmiş, ona balık tutmayı, yüzmeyi, avlanmayı, boks yapmayı, güreşmeyi öğretmişti. Medgar için bir nevi danışmanlık görevi üstlenmişti ve Medgar’ın hayatının sonuna dek yakın ilişkileri devam etti.

IRK AYRIMCISI YÖNETİM VE LİNÇ EDİLEN SİYAHLAR

Newton ilçesinin ırk ayrımcısı kamusal eğitim sisteminde okullar siyahlara açıktı. Ancak ayrımcı kamusal eğitim, Evers gibi çocuklar için okula uzun yürüyüşler yapmak anlamına geliyordu; zira siyahların beyazlarla aynı taşıtlara binmesi yasaktı. Kamu okullarının kaynakları azdı ve güncel olmayan ders kitapları, az sayıda öğretmen, büyük sınıflar ve biyoloji, kimya ve fizik çalışmaları için laboratuvar ve gerekli malzemelere sahip olmayan küçük sınıflar mevcuttu.

Evers, yetersiz biçimde finanse edilen halk eğitiminin yanı sıra, sürekli biçimde siyahlara karşı uygulanan ırkçı şiddet eylemlerine de tanık oluyordu. Hâl böyleyken, Evers’ın ne ebeveynleri ne de ağabeyi onu ırk ayrımcılığına dayalı bir toplumun gerçeklerinden koruyabildi. Henüz 14 yaşındayken, Decatur sokaklarında bir kamyonetin arkasına bağlanarak yerlerde sürüklenen siyah Willie Tingle’ın yaşadığı işkencelere tanık oldu. Bu işkencenin ardından Tingle vuruldu ve ardından ırkçılar tarafından asılarak öldürüldü. Evers’ın babasının arkadaşı olan Tingle, beyaz bir kadına hakaret ettiği iddiasıyla öldürülmüştü.

Evers, anılarında, Tingle’ın kanlı giysilerinin, aylar boyunca, asıldığı ağacın yakınındaki bir tarlada kaldığını aktarıyordu. Her gün okula giderken, bu tür bir şiddetle baş etmek zorunda kaldı. Herkes görsün diye bir ağaca asılı bırakılan Tingle’ın görüntüsünü ise asla unutamadı.

Evers, büyüdükçe, bu ilkel ırkçı tavırla daha fazla karşılaştı ve oldukça hızlı bir şekilde okulundan mezun oldu. Evers’ın çocukluğunda, diğer güney eyaletlerinde olduğu gibi, Mississipi’de yaşayan Afro-Amerikalılar da beyazların uyguladığı ırkçı şiddet nedeniyle aralıksız biçimde terörize ediliyordu. Siyahların linç edilmesi oldukça yaygındı ve ayrımcılık gündelik hayatın bir parçasıydı. Öte yandan Evers, babasının güçlü ve bağımsız karakterini örnek alarak, kendisine mücadeleci bir yol seçti. Babası James Evers, ırkçı anlayış uyarınca beyaz bir adamın geçmesine izin vermek için kaldırımdan inmeyi reddediyordu. Güney eyaletlerindeki birçok Afro-Amerikalının aksine kendi topraklarına sahipti ve insanlık onuru konusunda tavizsiz bir duruşu vardı.

SAVAŞ VE ÖĞRENCİLİK YILLARI

Genç Medgar Evers, sıkıntılara karşı pes etmemeye kararlıydı. Lise diplomasını alabilmek için her gün on iki kilometre yol yürüdü ve okulun ardından, dünyanın neredeyse tamamını etkileyen II. Dünya Savaşı sırasında (1939-45) ABD ordusuna katıldı. Almanya ve Fransa’da Nazilere karşı savaştı. Savaşın ardından, 1946 yılında ordudan terhis edildi.

Terhis olan Evers, kardeşi Charlie’yle yeniden bir araya geldiği Decatur'a döndü. İki kardeş, bir sonraki seçimde oy kullanmak istediler. Ayrımcılığın amacı, iktidarı ve gücü güneyli beyazların elinde tutmak olduğu için, Afro-Amerikalıların oy kullanmasını engellemek ve caydırmak, beyaz ırkçıların en önemli taktiğiydi. Seçim günü geldiğinde, Evers kardeşler, yaşadıkları evin sahiplerinin iki yüz kadar kişiden oluşan silahlı beyaz bir grup tarafından engellendiğini gördüler.

Evers ve erkek kardeşi o gün oy kullanamadı. Koşullar böylesine zorluyken, NAACP’ye (Renkli Halkın Ulusal Gelişimi Birliği) katıldılar ve dernek saflarında aktif biçimde rol aldılar. Medgar, 1948 yılında Alcorn State Üniversitesi Tarım ve Makine Koleji’nde eğitim görmeye başladı, işletme yönetimi eğitimi aldı ve 1952’de mezun oldu. Kolej yılları boyunca, aralıksız biçimde NAACP faaliyetleri yürüttü ve derneğe binlerce yeni üye kazandırdı. Okul biterken Myrlie Beasley’le evlendi. Mezuniyetin ardından genç Medgar, bir sigorta satıcısı olarak hayatını kazanmaya başladı.

Evers, nefret ve ırkçılık kurbanı olan insanlara tanıklık etmeye devam etti. Sigorta şirketinde çalışırken ziyaret ettiği kırsal kesimde yaşayan siyahların ne denli korkunç koşullarda yaşadıklarını gördü. Bu tanıklıklar onu, özgürlük ve eşitlik mücadelesinde daha da aktif bir rol oynamaya yöneltti.

IRKÇILIKLA MÜCADELE

Birkaç yıl sonra, 1954’te, oldukça kederli olduğu bir esnada, yine bir linç girişimine tanık olacaktı. Babası hastanede ölüm döşeğindeydi ve onu ziyarete giden Evers biraz soluklanmak için hastane dışına çıkmıştı. O gece bir siyah, beyaz bir adamla kavga etmişti ve beyaz bir ırkçı siyah adamı bacağından vurmuştu. Polis, siyah adamı hastaneye götürmüştü ancak ırkçı çete dışarıda, tabanca ve tüfeklerle silahlanmış halde, siyah adamı onlara vermeleri için bağırıp çağırıyordu.

Edgars, 1954 yılında okullardaki ayrımcı uygulamanın sona erdirilmesi kararının ardından Mississippi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başvurdu ama kabul edilmedi. Devletin en eski kamusal eğitim kurumunun toplumsal dönüşüme entegre olma konusundaki başarısızlığı, NAACP’nin yerel ofisinin de dikkatini çekmişti. Aynı yılın ilerleyen aylarında Evers, Mississippi’nin eyalet başkenti olan Jackson’a taşındı ve NAACP’nin ilk eyalet saha sekreteri oldu.

Eyalet saha sekreteri olarak Evers, derneğe Mississippi’de yeni üyeler kattı ve seçmen-kayıt kampanyaları, ırkçılık karşıtı gösteriler ve ayrımcılık uygulayan beyazların sahip olduğu şirketlere karşı ekonomik boykotlar organize etti. Ayrıca, siyahlara karşı işlenen suçları araştırmak için çaba sarf ediyordu. Özellikle de beyaz bir kadınla konuştuğu iddiasıyla linç edilerek öldürülen 14 yaşındaki Afro-Amerikan çocuk Emmett Till’in katledilmesi olayına ilişkin yoğun bir çaba gösterdi.

Evers’ın eylemci kişiliği, 1955’in başlarında onu Missisippi eyaletinde en görünür insan hakları lideri yapmıştı. Evers, aynı yılın başlarında, güneydeki ırkçıların dokuz kişilik ölüm listesine dahil edilmişti. Yine de kamu kurumlarında, okullarda ve restoranlarda ayrımcılığı sona erdirmek için çabalarını ısrarla sürdürdü. Haksız yere hapsedilen birçok siyahı esaretten kurtardı ve halkın eşitlik mücadelesine öncülük etti. O ve ailesi yıllar boyunca, Mayıs 1963’te evlerine yangın bombası atılması da dahil olmak üzere birçok tehdit ve şiddet eylemiyle karşı karşıya kaldı.

SUİKAST VE SONU GELMEZ BİR DAVA

Evers, 12 Haziran 1963 günü saat 12.40’da Jackson’daki evine ulaştığında, arabasından inerken, ırkçı bir suikastçı tarafından ensesinden vuruldu. Yakınlardaki bir hastaneye götürüldükten yaklaşık bir saat sonra hayatını yitirdi.

İkinci Dünya Savaşı gazisi Evers, Arlington Ulusal Mezarlığı’nda askeri bir törenle gömüldü ve NAACP, 1963 Spingarn Madalyası’nı ona ithaf etti. Evers cinayetinin yol açtığı ulusal öfke, 1964’deki Sivil Haklar Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle ilgili kararın desteklenmesini de tetikledi. Evers’ın ölümünden hemen sonra erkek kardeşi Charles onun görevine atandı. Ağabeyi Charles Evers, devlet nezdinde büyük bir siyasi figür haline geldi. 1969’da Mississippi’deki Fayette kentinin belediye başkanı seçildi ve İç Savaş’ın ardından ABD’nin birleşmesinden beridir ırkçı bir politikayla yönetilen bu güney kentinin ilk Afro-Amerikan belediye başkanı oldu.

Federal Soruşturma Bürosu (FBI), Evers cinayetini araştırırken, Byron de la Beckwith (1920–2001) adlı bir şüphelinin izine rastladı. Katil zanlısı, Mississippi’deki ‘Beyaz Vatandaşlar Konseyi’ diye adlandırılan ırkçı bir çetenin üyesiydi. Cinayet yerinden 150 metre uzakta bulunan bir silahın üzerinde Beckwith’in parmak izine rastlanmıştı. Birkaç tanık da Beckwith’in o gece Evers’ın evinin yakınlarında dolaştığını ifade etmişti. Ancak, Beckwith Evers’ı vurduğunu reddetti ve silahının olaydan günler önce çalındığını öne sürdü. Beckwith, cinayetin işlendiği gece, Evers’ın evinden yaklaşık 100 kilometre uzakta olduğuna ifade eden tanıklarla kendini savunuyordu.

IRKÇI JÜRİNİN KORUDUĞU SUİKASTÇI

Beckwith, 1964 ve 1965’te Evers cinayeti nedeniyle Mississippi’de iki defa yargılandı. Her iki yargı süreci de tamamı beyazlardan oluşan önyargılı jüriler nedeniyle bir sonuca ulaşamadı. İkinci yargı denemesinin ardından, Myrlie Evers çocuklarını yanına alarak Kaliforniya’ya taşındı. Bununla birlikte, kocasının davasında adaletin hiçbir zaman yerine gelmeyeceğine dair güçlü inancı, Myrlie Evers’ı yeni bir hukuk mücadelesinden uzağa itti.

1989 yılında bir Jackson gazetesi, ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına yönelik halk desteğini artırmak için, 1950’lerde faaliyet gösteren ırkçı ‘Mississippi Egemenlik Komisyonu’nun dosyalarını yayınladığında, Beckwith’in işlediği suç yeniden gündeme geldi. Dosyalar, komisyonun, ilk iki davada Beckwith hakkında karar veren jüri üyeleriyle ilgili olarak avukatlara yardım ettiğini gösteriyordu. Hinds İlçesi Bölge Savcısı’nın yaptığı bir incelemede, bu türden bir jüri tahrifatına ilişkin hiçbir kanıt bulunamadı ancak Beckwith’in cinayetle ilgili olarak, Evers’ı nasıl “cesurca vurduğunu” anlattığı birkaç kişi dahil olmak üzere, bir grup yeni tanığı ortaya çıkardı.

Beckwith, Aralık 1990’da Medgar Evers cinayetinden suçlu bulundu. Birkaç temyiz duruşmasından sonra, Mississippi Yüksek Mahkemesi nihayet Nisan 1993’te üçüncü bir yargılama yapılmasına karar verdi. 1994 yılının Şubat ayında, Evers’ın ölümünden yaklaşık 31 yıl sonra, Beckwith hüküm giydi ve hapis cezasına çarptırıldı. Yedi yıllık bir hapis cezasının ardından Ocak 2001’de 80 yaşındayken öldü.

Bazıları için Medgar Evers’ın ölümü, 1950’ler ve 1960’larda Amerika’yı sarsan sert savaş karşıtı mücadelede bir dönüm noktasıydı. Evers suikastı, yaşanacak şiddeti önceden haber verirken, aynı zamanda insan hakları mücadelesi liderlerine ve onların takipçilerine mücadelelerinde daha fazla özveriyle çalışmaları yönünde ilham kaynağı oldu. Hepsinden önemlisi, Evers’ın göstermiş olduğu cesaret, diğerlerine de bulaşarak, özellikle de siyahların yüzlerce yıldır maruz kaldığı ırkçı ve ayrımcı anlayışa karşı gerçek bir mücadele yürümelerinde ilham verdi. Sonraki yıllarda birçok derneğin ve Kara Panter Partisi gibi siyasi hareketlerin oluşumunda, Evers’ın yürüttüğü mücadele ve ortaya koyduğu pratiğin yadsınamaz bir etkisi oldu. Evers, tıpkı Martin Luther King, Malcolm X, Angela Davis ve Mumia Abu Jamal gibi eşitlik ve özgürlük aşıklarının belki de ilk örneklerinden biri olarak tarihteki yerini aldı.