Trump, Kuzey Kore'de kendi yarattığı krizi düzeltti

Nükleer oyunbazlığın üzerinden aylar geçmesinin ardından, 12 Haziran’da Donald Trump ve Kim Jong Un, Singapur’da dostane bir toplantı gerçekleştirdi. Tarihte ilk defa bir ABD Başkanı, bir Kuzey Kore lideriyle bir araya geldi.

Google Haberlere Abone ol

Michelangelo Signorile *

Başkan Donald Trump’ın, kendinden önce gelen babası ve büyükbabası gibi Amerikalı bir başkanla görüşmek konusunda büyük bir arzu duyan diktatör Kim Jong Un’la görüşmesinden dolayı kendisini övmesini (elbette) bekliyorduk.

Ve elbette, şayet Kim ile yapılacak bir görüşme nükleer savaşı önleyecek tek şeyse, mümkün olan tüm toplantıları ona ayırmalı.

Fakat, şimdi kimi insanların çözüme katkı sağlamak için kendisine kredi açtığı bu korkutucu açmazı yaratanın da Trump olduğunu lütfen unutmayın. Bizleri savaşın kıyısına getiren kişinin Kim Jong Un değil, Trump’ın kendisi olduğu şüphe götürmez bir gerçek.

Trump, Kuzey Kore’nin füze testlerinin ardından nükleer savaş tehditlerini tweet’lemesinin ardından, yalnızca Kim’le buluşarak ve olanları unutup tansiyonu düşürme yoluyla çözebileceğini düşündüğü krizi bizzat kendisi yarattı. Kim’in saldırgan bir tutumla yanıt verdiği ve söz düellosunun her iki tarafta da tırmandığı doğru; fakat bir Amerikan Başkanı olarak ilk sıraya Kim gibi bir despotu taşımamalı ve daha fazla meydan okumayı teşvik etmemeli.

KİM JONG UN HİÇBİR KOŞULU YERİNE GETİRMEDİ

Zirveyle ilgili kamuya yansıyan iddialara karşın, Kim, aylar önce Beyaz Saray’ın ön koşul olarak açıkladığı nükleer silahlardan arınma taleplerini yerine getirmek için hiçbir adım atmadı. Trump, geçen ay kendisinin toplantıyı iptal etme duyurusundan (yalnızca bir tekrarlanan bir duyuruydu) hemen önce, Kuzey Kore’nin kesin bir şekilde nükleer çalışmaları durdurmayacağı ve zirveyi iptal edeceği tehdidini savurduğunda çöktü. Kim, nükleerden arınma veya inceleme ve doğrulama (ziyaretleri) hakkında bir zaman çizelgesi de ortaya koymadı.

Zaten, neden yapmalıydı ki? Senatör Tom Cotton, geçtiğimiz salı günü muhafazakâr radyo sunucusu Hugh Hewitt’e verdiği bir demeçte (bir politikacının istemsizce gerçekleri ifade ettiği gaflardan birinde) zirveyi savunurken, eğer nükleer silahlarınız varsa ABD Başkanı’yla bir toplantı yapabileceğinizi dile getirdi. Cotton’a göre, şayet onları elde etme konusunda hırslarınız varsa ama henüz sahip değilseniz (İran’ı örnek olarak gösterdi), bir toplantıya değmeyecek “iki baytlık hilekâr rejimlerden” birisiniz.

Kim’in silahlarını elde tutması için de ve bunları elde etmeye çalışan diğer despot rejimler içinde daha iyi bir teşvik yolu yok.

Trump, Kim’in (ve kendisinin) üzerine devasa bir spot ışığı tuttu ve Güney Kore’yle ortak yapılan askeri tatbikatların sona ereceğini açıklayarak, müttefiklerini dahi şaşırtacak düzeyde büyük bir taviz verdi. Bunun ardından Trump, Kuzey Kore vatandaşlarına karşı vahşice eylemler gerçekleştiren ve kendi üvey kardeşini öldüren acımasız diktatör Kim’i Beyaz Saray’a davet etti. Kuzey Kore devlet medyasıysa, Trump’ın Kuzey Kore’yi ziyaret edebileceğini açıkladı.

KUZEY KORE ARTIK KULÜBÜN BİR ÜYESİ

ABD, esasında, Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi uluslar kulübüne dâhil olduğunu kabul ediyor. Trump, nükleer füze testlerine başladığında Kim’i bir nükleer saldırıyla tehdit etmek yerine, geçtiğimiz yıl bunu açıklayabilirdi. Ve yine Trump, Kuzey Kore’deki insan hakları ihlallerinin sona erdirilmesi karşılığında yaptırımların kaldırılmasına ilişkin görüşmek amacıyla bir zirve çağrısı yapmalıydı. Bu senaryoda, en azından sorunlardan birinde çözüme ulaşılırdı.

Şimdi bunun yerine, Kuzey Kore’yi nükleer silahlı haliyle kabul ediyoruz ve kendi halkına karşı gerçekleştirdiği korkunç eylemleri ve liderini kutluyoruz.

Ve şimdi, sadece şaşırtıcı boyutlarda ikiyüzlü Fox News uzmanları tarafından değil, (birçoğu yalnızca diktatörlerle buluşmak istediği iddiaları nedeniyle Barack Obama’ya saldıran) kıvırarak kendilerini susamlı simitlere benzeten sadık Cumhuriyetçiler’ce de Trump’ın sırtı okşanıyor.

Eski Clinton yönetiminin BM Elçisi ve New-Mexico eyaletinin eski Demokrat Valisi Bill Richardson’ın gazetecilerle yaptığı bir konferans söyleşisinde, “Zirvenin olumlu yanlarından biri, şu anda bu tarihi zirve vasıtasıyla Kore Yarımadası’nda askeri çatışma ve gerginliğin hafifletilmesinden ziyade, diplomasiye giden bir yolda ilerlememizdir,” dediği bildiriliyor. “Bir diğer olumlu husus, başlayan bir süreç ve devam eden müzakereler olması gerçeğidir.”

Bu noktaların her ikisi de doğru ama yine de Kim’in füze testlerine cevaben Trump’ın sorumsuzca yayınladığı Twitter mesajları olmasaydı, silahlı çatışmaya doğru giden bir yolda ilerlemeyecektik. Kim’in açısından bakınca, yaptığı her şeye değdi; zira, dört gözle beklediği o toplantıyı gerçekleştirdi.

TEŞEKKÜR MÜ EDELİM?

Sözde başlamış olan sürece ilişkin bir başka şey ise, Kuzey Kore’nin geçmişteki yönetimlerle daha önce bir anlaşmaya vardığına ve aldatıcı biçimde anlaşmaları bozarak, nükleer programını sürdürdüğüne tanık olmamız. Bu defa işlerin farklı şekilde yürüyeceğine inanmak için hiçbir sebep yok ve Kim’in nükleer silahları kendi güvenliğini sağlamak için istediğini ve dünya sahnesine çıkış bileti olarak gördüğünü düşündüren birçok sebep var.

Buna ek olarak,  Trump’ın maruz kaldığı hakaretler karşısında dengesini yitirdiğini gördük ve bu durum 180 defa tekrar etti. Kanada Başbakanı’na karşı son saldırısı ve Fransız Cumhurbaşkanı’yla karşılıklı biçimde yaşadığı öfkeli atışma, bunun kusursuz örnekleridir. Tıpkı iki gün önce Kim’e yaptığı üzere, yalnızca birkaç ay önce bu iki adama da sarılıp övgüler yağdırıyordu.

Hepimizin hemen yarın (nükleer bir savaş yüzünden) ölmeyecek olmasından dolayı mutluluk duymalıyız. Fakat Trump, kendisinin vahşi egosunu yıkıcı bir şekilde beslerken, bizi yarattığı potansiyel felaketlerden bir süreliğine kurtaranlar arasında bulunmanın kredisini toplamamalı.

Yazının aslı Huffington Post'ta yayınlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)