Karl Marx’a mektup

İfade özgürlüğü, evrensel eğitim ve oy hakkının, en büyük kitleler için en büyük iyiliğin yaratılacağı bir dünyaya nasıl yardımcı olacağına inancını hatırlıyor musun? Aslında işler böyle yürümedi.

Google Haberlere Abone ol

Mary Gabriel*

Sevgili Karl,

Doğum günün kutlu olsun! Doğumundan beri geçen 200 yıl içinde birçok şeyin değiştiğini söylemek kulağa çekici gelebilir ama bu değişimleri tarif etmeye başladığımda, itiraf etmeliyim ki senin zamanınla benimki arasında farklardan daha ziyade benzerlikler olduğunu göreceksin.

Büyük haber şu ki, şarlatan yüzlerini açığa çıkarmak için zorlu bir savaş verdiğin krallar artık kutsal değiller. Gerçi, hâlâ ulvî bir güçle temas halinde olduklarını öne süren birkaç hükümdar mevcut ama artık insanların çoğu, kraliyetin asıl gücünün yalnızca kalıtım ve yapışkanlık olduğu gerçeğinde hemfikir. Ve ne yazık ki döneminizdeki krallar, bir sermaye aristokrasisinin hükmetme haklarını temel alan yenileriyle değiştirildi. Yirminci yüzyılın korkunç savaşlarından haberin oldu mu? Bunlara Dünya Savaşları adı verildi ve bu isim hiç abartılı değildi. Bunlardan ilki, “kral” denenler ve onların hırsları nedeniyle 40 milyon insana kıydı. 20 yıl sonra ikinci bir savaş başladı; zira, ilki zaten hiç bitmemişti. İlkinin yaklaşık iki katı insanı öldürdü ve gezegeni yok edebilecek kadar güçlü bir silah üretildi. O savaşta, insan türü bir canavar ve bir tanrı gibi öldürebileceğini ispatladı. İronik biçimde, ismin katliamlarda anıldı.

Evet, Karl, 1883’te ölümünün ardından, insanlar senin yazılarını keşfettiler ve bazıları onları alelacele hatalı biçimde kullandılar. Dünyanın dört bir yanında, hükümetlerin insanları, senin büyük değer verdiğin özgürlüklerden mahrum ederek “Marksizm”i uyguladıkları başkentlerde heykellerin var. “Her kişinin özgürce gelişmesi, herkesin özgürce gelişmesi için gereklidir” görüşünü, eşit oranda mutsuz olma özgürlüğü olarak yeniden yorumladılar. Aslında, son yüzyılda senin adına gerçekleştirilen baskı ve kasaplık, seni de dehşete düşürecektir.

KAPİTALİSTLER DEMOKRASİNİN İÇİNİ BOŞALTTI

Demokrasiye ilişkin için büyük umutlarını hatırlıyor musun? İfade özgürlüğü, evrensel eğitim ve oy hakkının, en büyük kitleler için en büyük iyiliğin yaratılacağı bir dünyaya nasıl yardımcı olacağına inancını hatırlıyor musun? Aslında işler böyle yürümedi. Komünist bir pankart altında faaliyet yürütüp Marksistler biçiminde adlandırılanlar, dünyanın dört bir yanında hakları gasp ederken, kapitalistler demokrasiyi uzun ve sinsi (bir süreçte) düşmanca devralarak içini boşalttılar. Beni yanlış anlama. Kapitalizmin ilk faydaları muazzamdı. İnsanlığın sahip olduğu olanaklar büyüdü. Bilimsel, teknolojik ve tıbbi keşifler insanların daha uzun ve iyi yaşamasını sağladı. Sanat dalları gelişti; çünkü insanların okumak, resim ve besteler yapmak için boş zamanları vardı. Tarımı ilerletmek amacıyla doğal kaynaklar kullanıldı; böylece herkes doyabilirdi. Gerçekten harikaydı ama dediğin gibi, kapitalist için “harika” yeterli değildi. Bu omnivor (her şeyi yiyen) canavar, sonsuza dek daha büyük kârlar elde etmenin açlığıyla ölüyordu.

Geçtiğimiz 40 yıl içinde, özellikle de bu cins kapitalistler demokrasilerini başlarına çaldılar. Bu hükümetlerin çoğu artık insanî ya da insan için değildir. Tek bir öğeye hizmet ediyorlar: Ticaret. Politikacılar destelerle satın alınıyor, hükümet bürokrasilerinin en yüksek mercilerinde sanayi ve finans devleri ve onların köleleri bulunuyor ve kurum çıkarlarını insanların çıkarlarına karşı korumak için kanunlar hazırlanıyor. Senin yüz yılında oy hakkı için böylesine çok savaşan demokrasilerin vatandaşları, güçlü bir düşman olan sermaye ile yüz yüze geldiklerinde oy kullanmaya ilgilerini kaybetmiş gibi görünüyorlar. Oylamanın değeri düşürüldü ve herhangi bir meta gibi, onun gücünü bilen akıllı yatırımcılar tarafından zapt edildi.

Abraham Lincoln’e ne denli hayranlık duyduğunu ve işçi sınıfının bu parlak evladının ABD’ye ilişkin her şeyi iyi ve güzel bir şekilde gerçekleştirdiğini düşündüğünü hatırlıyorum. Söylemekten nefret ediyorum ama şimdi Lincoln’ün evini işgal eden kişi, eski kapitalist dostunuz Bay Paraçuvalı. Geçenlerde 1844 tarihli Ekonomik ve Felsefi El Yazmaları’nı yeniden okudum ve güldüm; zira, bir hayvanı prense dönüştürebilecek olan para büyücüsünü tarif ederken, onu (iş adamı için) bir araç haline getirdin. “Çirkinim ama kendime en güzel kadınları satın alabiliyorum. Bu sebeple çirkin değilim, çirkinliğin etkisi -caydırıcı gücü- parayla etkisizleştiriliyor... Ben kötü, hilekâr, ahlâksız ve aptalım ama para onur verici ve sahibini de onurlandırıyor… Sahip olduğum para, bu nedenle bütün eksikliklerimi tersine çevirmiyor mu?” Bu sözleri yazdığın Paris’teki dairende (geleceği gösteren) bir kristal küre olmalı.

Peki, 200 yıllık yolda bundan başka neler oldu? Afrikalı erkekler ve kadınlar hâlâ (köle olarak) satılıyor, ancak günümüzde buna “insan ticareti” adı veriliyor. Tıpkı senin zamanındaki toplumların koloni güçleri tarafından fethedilerek bastırılması gibi, vatandaşlar da kapitalizmin ıvır-zıvırları tarafından uyuşturuldular. Günümüzde, tıpkı senin zamanındaki gibi, işçilerin sömürüsüne ilişkin suçluluk duygusu, zaman geçip streç kot pantolonlar ya da akıllı telefonlar mağaza raflarına ulaşana dek dağılıp gittiğinden, fabrika işçileri ile ürünlerini kullanan insanlar arasındaki mesafe yeterince büyük. Tıpkı senin zamanında olduğu gibi, mutlu tüketiciler, falanca kıtadan bir insanın o ürünü üretmek için ölümüne çalıştığı gerçeğinden rahatsız olmaksızın, bir pazarlığı kârlı kapatmalarından dolayı kendilerini kutluyorlar.

Üzgünüm ki önümüzde hüzünlü bir tablo söz konusu. Yine de umut hâlâ var! Bu yüzyılda, yeni bir neslin 20. yüz yıl ideolojilerinin hapishanelerinden çıkmanın bir yolunu bulduğunu gösteren bazı olaylar görüldü. 2008’de küresel finans sisteminin çökmesi, serbest piyasanın bazı kesimleri açısından bile inşasındaki kusurları gözler önüne serdi. Daha önce isminle dalga geçen gazeteler bile “Marx haklı mıydı?” diye sormaya başladılar. Kimi zaman, cesur insanlar başlarını dikleştirip “Evet” diye fısıldadılar.

ARAP BAHARI 1848 İSYANLARI GİBİYDİ

Ve ardından, iki yıl sonra, 2010’un sonlarında, Arap Baharı olarak bilinen ve kendiliğinden başlayan ayaklanmalar toplumsal bir değişim olasılığını düşündürdü. Avrupa’da 1848 baharında yaşanan Halk isyanlarının yeniden gün yüzüne çıkışıydı. Dört bir yanda halklar Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki otokratik ve yozlaşmış yöneticileri devirmek için ayaklandı. Ne var ki, 1848'de olduğu gibi tarih yine kendini tekrarladı, hâkim güçlerin buna tepkisi hızlı ve ölümcül oldu. Ne yazık ki karşıdevrim yine kazandı. Fakat, sekiz yıl sonra közler hâlâ sıcak ve rüzgar (şimdi internet diya adlandırılıyor) onları etrafa yayıyor.

Son iki yılda, bireyler seslerinin ve sayılarının sahip olduğu gücü keşfettiler. Siyah ve beyaz vatandaşlar, siyah insanların polis tarafından öldürülmesini protesto etmek için sokaklara çıktılar. Kadınlar, cinsel saldırganları ve yalnızca onları yaratan değil, aynı zamanda kâr etmelerini de sağlayan iş kollarını teşhir etmek için güçlerini birleştirdiler. On binlerce çocuk, yetişkinlerin ifade etmekten korktuğu bir şeyi açığa çıkararak ilan etti: Silah öldürür. Yani sevgili Karl, 200 doğum gününü kutlarken, umut var. Ve bizzat sen olmasan bile, geçmişteki işlerin ve sözlerinle bize yardım etmek için hâlâ etrafımızda olman müthiş. Bize hâlâ ilham veriyorsun.

-Mary

Mary Gabriel “Love and Capital: Karl and Jenny Marx and the Birth of a Revolution”. (Aşk ve Kapital: Karl ve Jenny Marx ve Bir Devrimin Doğuşu)

Yazının aslı Los Angeles Times gazetesinde yayınlanmıştır.  (Çeviren: Tarkan)