Dünya Forum / Japonya'nın 'otobur' erkekleri: Aşk Japonya’yı terk etti!

Dünyanın en gelişmiş ve müreffeh ülkelerinden biri olan Japonya, son yıllarda hiç beklenmedik ve nüfus artış oranını tehdit eden tuhaf bir sorunla boğuşuyor. “Herbivore” (otobur) diye nitelenen genç erkekler artık cinsellikten uzak duruyor, evlenmek ya da çocuk sahibi olmak istemiyorlar. Bu durum, Japon ekonomisi ve nüfus artış oranı üzerinde olumsuz bir etkiye neden oluyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - İkinci Dünya Savaşı’nda maruz kaldığı atom bombası felaketi ve ardından başlayan radyasyon kaynaklı sorunlar karşısında büyük bir mücadele veren Japonya, 20. yüzyılı en gelişmiş ve müreffeh ülkeler arasında bitirmişti. Gelenekçiliği ve çalışkanlığıyla nam salan Japon toplumu, eriştiği yüksek seviye modern hayatın insanları mutlu ve daha üretken kılmasını bekliyordu.

Oysa, Japon toplumunda beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan bir takım sorunlar, toplumsal gelişimin yalnızca ekonomi ve bilimsel gelişimle sürmesinin mümkün olmadığını dünyanın geri kalanına hatırlattı. Aşırı iş yükü nedeniyle yaşanan yaygın depresyon ve intihar vakaları bir yana, son yıllarda erkek nüfusu arasında yayılan yeni bir davranış biçimi, Japonya’nın nüfus artış oranını ve dolayısıyla sosyal güvenlik ve emeklilik sistemlerini tehdit etmeye başladı. 'Herbivore erkekler' olarak anılan yeni nesil Japon erkekleri karşı cinse ilgi duymuyor; yalnızca kendi hayatlarından sorumlu olmak, arada bir arkadaşlarla dışarıda buluşup stres atmak ve en yeni bilgisayar oyunlarını yüksek puanlarla bitirmek gibi sıradan dertlere sahip.

'Herbivore' terimi biyolojik olarak otçul, anatomik ve fizyolojik olarak beslenme rejiminin temelini bitkilerin oluşturduğu, yeşillik yemeye adapte olan hayvanlar için kullanılıyor. Ancak Japonya'da kinayeli ve alaycı bir terim olarak, 'et sevmeyen', dolayısıyla kadın tenine ve bedenine ilgi duymayan bir erkeği tarif etmek için kullanılıyor.

RAKAMLAR DURUMUN CİDDİYETİNİ GÖSTERİYOR

2014 yılında Japonya’da yalnızca 1,001 milyon civarında bebek doğdu; bu sayı rekor düzeyde düşük. Aynı yıl içinde 1.269 milyon kişi öldü. Nüfustan eksilen 268 bin kişi, genel bir kaybı ve dünyanın en gelişmiş ve müreffeh ekonomilerinden birindeki nüfus krizini işaret eden bir sinyal. Göründüğü kadarıyla, Japon nüfusu artık eksilme yönünde bir eğilim göstermeye başlıyor.

Yoğun biçimde tartışılan bu etken, 2006 yılında köşe yazarı Maki Fukasawa tarafından ortaya atılan 'otobur erkekler'in (sōshoku-kei danshi) Japon toplumundaki artışına dayanıyor. “Herbivore' terimini ilk kez kullanan Fukasawa 2009 yılında CNN’e verdiği bir demeçte, “Japonya’da cinsellik, ‘etçil bir ilişki biçimi’ olarak tercüme edildi; ben de bu gençleri ‘otobur çocuklar’ diye nitelendirdim; çünkü etle (bedenle) ilgilenmiyorlar” diyor.

Japan Times’ın 2015 yılında 16-49 yaş aralığındaki 1.134 kişiyle yaptığı araştırmaya göre “otoburların” sayısı Japonya’da hızla artma eğiliminde. “Sorulara yanıt veren erkeklerin yüzde 17,9’u cinsel yaşama pek ilgi duymuyor ya da hiç ilgilenmiyor; hatta aşırı derecede itici buluyor” diye aktarıyor Japan Times. “Bu oran erkeklerde 25 ilâ 29 arasında ve 2008 yılında yüzde 20,3 olan oran tam 2.5 kat artmış durumda.”

Büyük resme bakıldığında sorun şu ki; araştırmada, son bir ay içinde erkeklerin yüzde 48’i ve kadınların yüzde 50’si cinsel bir ilişki yaşamadığını belirtmiş ve bu durum ülkenin yüz yüze kaldığı 'demografik (nüfussal) zaman bombası' karşısında Japonların zararına.

İnanç ve amaç eksikliği nedeniyle birçok toplumda yaşanan mental sorunların bir yansıması olarak görülebilecek bu durum, geleneklerin artık ağır ağır dağılmaya başladığı Japon toplumunu da tehdit eder hale gelmiş. 2013 yılında yapılan bir araştırma, bazı bilim insanları tarafından Japonya’nın en düşük klinik depresyon tanı oranına sahip olduğunu ifade etmesine yol açtı. Ülkedeki bitmek bilmeyen uzun çalışma saatlerinin (haftada yaklaşık 80 saat), aynı zamanda cinsellik üzerinde de olumsuz bir etkiye yol açtığı görülüyor; Japan Times’ın araştırmasında evli erkeklerin yüzde 20’sinden fazlası, çalıştıkları işten dolayı çok yorulduklarından, cinsel yaşama ilgi duymadığını belirtmiş.

Öte yandan, “otçullaşma”, aynı zamanda ada ülkesinde cinsel kimlik siyasetindeki bir değişimi de temsil ediyor. Fukasawa verdiği başka bir röportajda, otobur erkeklerin “yaşlı nesillere ilişkin can sıkıcı birtakım duygular yaşadıklarını” ifade ediyor. “Aynı hayatı yaşamak istemiyorlar ve otçulların ekonomi üzerindeki etkisi çok büyük. Bu nedenle özellikle de araba ve alkol ürünlerinin satışında büyük bir düşüş yaşanıyor,” diyor.

BÜYÜK İKİLEM

Genç bir Japon olan Ryoma Igarashi, dağlarda geçen uzun seyahatlerinde Budist tapınaklarının fotoğraflarını çekip eski mahalleleri keşfe çıkmaktan hoşlanıyor. Kendisine büyük bir bahçe yaratmış ve evindeki bir saksıda turp yetiştiriyor. 27 yaşında bir televizyon sunucusu olan Igarashi, yakın zamana kadar, kadınsı, hatta gey olarak kabul ediliyordu. Toplum genelinde, Japon erkeklerin, Mad Men’de resmedilen karakterler gibi yaşaması, sekreterlerine kur yapması, erkeklerle içmesi ve pahalı saatler, golf ve yeni otomobiller hakkında sohbet etmesi bekleniyordu.

Bugünse, Igarashi, yeni bir cinsel kimliğe sahip. Cinselliğe karşı ilgisizlik ve daha az rekabetçi yaşam tercihleri ​​ile tasvir edilen Japonya’nın “otoburları”, 1990’ların başından beri ülkedeki ekonomik durgunluğun erkeklerin davranışlarını nasıl değiştirdiği konusunda ulusal bir tartışma yaratıyor.

Ortaya çıkan sonuçsa, “herbivore erkeklerin” toplumsal bir endişenin kaynağı olması; çünkü bunlar, Japon toplumunun önündeki en büyük zorluklardan ikisiyle de bağlantılı durumdalar: Azalan doğum oranı ve sınırlı tüketim. İşin derininde, otoburlar, Japonya’nın 1980’li yıllarda şişen ekonomisiyle ilişkili eril ve materyalist değerlerin çoğuna karşı dile getirilmeyen bir isyanı temsil ediyorlar. Ülkenin en büyük reklam ajansı Dentsu’nun bir yan kuruluşu olan Media Shakers, 20’li yaşlarının başında olan erkeklerin yüzde 60’ının ve 23 ilâ 34 yaşları arasındaki erkeklerin en az yüzde 42’sinin kendilerini “otçul” olarak değerlendirdiğini belirtiyor.

Bir Japon çöpçatanlık ajansı olan Partner Agent, yaptığı bir araştırmada, 30’lu yaşlardaki evli olmayan erkeklerin yüzde 61’inin kendilerini “otobur” olarak tanımladığı sonucuna ulaşmış. Japon hayat sigortası şirketi Lifenet tarafından gerçekleştirilen araştırma neticesinde, 20’li ve 30’lu yaşlardaki 1.000 erkeğin yüzde 75’i kendisini “otçul erkekler” olarak nitelendirmiş.

Japon şirketleri, otoriter anne-babaların çocuklarının bir zamanlar statü göstergesi olan tüketim konusunda hiç de hevesli olmamasından dolayı endişe içerisindeler. Genelde, evlerinin civarında veya içerisinde yaşamayı seviyorlar. Media Shakers’ın araştırmasına göre, zamanlarını kendileri veya yakın arkadaşlarıyla zaman geçirmek, evlerini süslemek için alışveriş yapmak, daha fazla ihtimamlı olmak ve daha az lüks tüketim yapmak gibi eğilimler taşıyorlar. Maki Fukasawa’ya göre, çoğunun, annelerine benzeyen kadın arkadaşları var; ancak evlenmek konusunda hiç mi hiç acele etmiyorlar.

Japon kadınları endişelendiren tek şey elbette bu değil. Japon erkekler, önceki kuşaklardan farklı olarak, ilk hamleyi yapmak istemiyorlar; lokanta ve kafelerde hesabı paylaşmayı seviyorlar ve cinsellik tarafından güdülenmiş değiller.

Media Shakers’tan Shigeru Sakai, otçul erkeklerin kendilerini ifade etmede kötü oldukları için kadınlara yaklaşmaktan çekindiklerini ileri sürüyor. Yetersiz iletişim becerilerinin temelinde, ebeveynlerden her ikisinin de çalıştığı ailelerde, çoğunun tek başına büyümüş olması yatıyor. “Yatak odalarında TV’ler, müzik setleri ve oyun konsolları bulunduğundan, evdeyken kendilerini odalarına kapattıkları ve yetersiz iletişim becerileri nedeniyle yanlarından ayrıldıkları aileleriyle daha az iletişim kurdukları bir hayat yaygınlaşmış durumda.”

Öte yandan, Fukasawa, Japonya’daki iş ortamının daha eşitlikçi bir yapıya yönelmesinin temelinde de yine “otçul” erkeklerin bulunduğunu ifade ediyor. Japonya’nın çıkardığı “1985 Eşit İstihdam Fırsatı Yasası”nın ardından, kadınlar işyerlerinde daha fazla sorumluluk üstlenmiş ve cinsiyetler arası güç dengesi değişmeye başlamış. Kadınlar açısından kariyer basamaklarının önünde halen önemli engeller olsa bile, neredeyse kadınları erkek meslektaşlarının ilerisine taşıyabilecek oranda güçlü olan yeni bir kadın yönetici türü ortaya çıkmış.

Ancak 1990’ların başında Japonya’daki ekonomik balonun patlamasıyla, sosyal yaşam içinde bir değişim başladı ve eski Japon geleneksel modeli sürdürülemez hale geldi. Balon sönmeye başladıktan sonra maaşlı çalışanlar, kız arkadaşları için pahalı kolyeler ve Fransız şarapları almaktan da vazgeçmeye başladılar. Günümüzdeyse, Japon işçilerinin yaklaşık yüzde 40’ı çok daha az iş güvencesiyle stajyer pozisyonlarda çalışıyor.

Fukasawa, “Ekonominin iyi olduğu yıllarda, Japon erkekler klişe bir yaşam tarzı sürdürdü: Üniversiteden mezun olduktan sonra evlendiler, bir araba satın aldılar ve düzenli olarak arabalarını yenilediler. Bugünse erkekler, basmakalıp bir ‘mutlu’ hayatı sürdürecek durumda değiller” diyor.

FARKLILAŞAN CİNSİYETLER VE TOPLUMSAL ETKİLERİ

Her toplumda, karşı cinsten gelen ilgi bireyler için önem taşır. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kadınlar, erkeklerin sadece cinsel taleplerle kendilerine yaklaşmasından endişe ederken, Japon kadınlar bunun tam tersini hissediyor. Ani bir tutum değişikliği yüzünden şaşkına dönmüş haldeler ve sonuç olarak erkekleri daha agresif bir biçimde takip (ve talep) ediyorlar. Yeni nesil Japon kadınların birçoğu, erkekleri “zayıf” olarak tanımlama eğiliminde ve cinsel etkileşim eksikliklerinden dolayı mutsuzlar.

Japonya’da gözlemlenen doğum oranındaki sert düşüş, ülkenin ekonomisine ciddi şekilde zarar veriyor. Washington Post’a göre, azalan nüfus, daha az üretken bir iş gücü ve kuşaklardaki dengesizlik nedeniyle büyük bir sorun. Herhangi bir ekonominin sağlıklı kalması için, tüm emeklileri destekleyecek kadar vergi mükellefi gerekiyor; ancak Japonya’nın nüfusu aynı anda küçülüyor ve yaşlanıyor, bu da vergi mükellefleri azalırken yaşlı insan sayısının arttığına işaret ediyor.

Hükümet durumun farkında ve çalışma saatlerini düşürerek ve ortak bir çalışma ortamını teşvik ederek bunu çözmeye yardımcı olmak için çabalıyor. Elde edilen verilere göre, bu çabalar, bir topluluğun azalan nüfusunu canlandırmak için uzun süre devam ettirilmeli.

Öte yandan, birçok insan başarısız bir ekonominin ülkede düşük doğum oranlarına neden olması sebebiyle, “otobur” etkisinin ABD’de de yaşanmakta olduğuna inanıyor. Genç erkeklerin başarılı olma noktasında baskı hissettikleri bir ortamda, yüksek bir üniversite derecesi eskisi kadar değerli değil. Üniversiteden sonra gelen iş yılları, insanları alışılmış bir hayata ve bir aile kurmaya yönlendiriyor. Erkeklerin para kazanmaları ve ailelerinin geçimini sağlamaları gerektiğine dair geleneksel düşünce karşısında, yeni nesiller bireysel bir yaşama odaklanma eğilimi taşıyorlar; çünkü kendileri dışında bir baskıyı kaldırmaları gerektiğine inanmıyorlar. Yine de Japon geleneklerinden oldukça farklı yaşamlar süren Avrupa ve ABD toplumlarında bu akımın hızlı bir şekilde yayılması pek olası görünmüyor.

GELENEKLER YIKILMAYA MAHKÛM

Otçul Japon gençleri, aile ve arkadaşlarına odaklanarak daha sessiz, daha az rekabetçi bir hayat sürüyor ve geleneksel Japon erkeğinin maço tavırlarından kaçınıyorlar.

Henüz 20 yaşında bir iktisat öğrencisi olan Yukihiro Yoshida gibi insanlar kendilerine kurdukları dünyada mutlu olduklarını hissediyorlar. “Kadınlara karşı inisiyatif kullanmıyorum, hatta onlarla konuşmuyorum,” diyor. “Bir kız benimle konuşursa ‘merhaba’ diyorum ama asla ilk adımı ben atmıyorum.”

Yüzlerce yıllık alışılagelmiş erkek-egemen Japon yaşamında görülen bu değişim, kendisini genç kadınlarda da gösteriyor elbette. 1990’lı yıllarda ilk defa görülmeye başlayan ve bireysel bir izolasyonun göstergesi olan Japon “cyber punk” akımı, Japonya’yı kimono ve suşi ile hatırlamaya devam eden dünyanın geri kalanı için oldukça sarsıcı bazı ruh hallerini de gözler önüne seriyor. Genç kadınların bir kısmı gününün neredeyse tamamını başına taktığı bir motosiklet kaskıyla geçiriyor. Gün boyunca toplumun geri kalanıyla ne konuşmak ne de onlara görünmek istiyorlar. İzolasyon duygusunun basit bir dışa vurumu olan bu moda akımı, anlaşılan o ki kaskların artık zihinlere yerleştiği bir duygu durumunun da erken bir habercisi olarak tarihteki yerini almış durumda.

Eski nesille arasına kalın duvarlar örmekte kararlı olan gençlerin bu tavizsiz tepkisi, Japon toplumu için pek de iç açıcı olmayan bir geleceğin de habercisi gibi görünüyor. Hükümetler, son yıllarda yoğun metro hatları ve caddelerdeki reklam panolarında bizlere komik ve muzır gelen bir sloganla gençleri cinsel açıdan aktif bir hayata davet ediyorlar: “Japonya İçin Yapın! (sevişin)” Sloganlar henüz beklenen etkiyi yaratmış gibi görünmese de bu çabaların birçok farklı biçimde süreceğini tahmin edebiliriz.

http://www.businessinsider.com/herbivore-men-in-japan-are-not-having-sex-8-15

http://www.independent.co.uk/news/world/asia/japan-sex-problem-maki-fukasawa-a7347456.html

http://www.manofthehourmag.com/culture/herbivore-men-in-japan

https://www.npr.org/templates/story/story.php?storyId=120696816

https://www.japantimes.co.jp/community/2011/12/17/our-lives/herbivorous-men-wheres-the-beef/#.WloJdahl-Um

https://www.huffingtonpost.com/asiatoday/japan-evolving-into-ohito_b_13144474.html

http://www.rebelcircus.com/blog/herbivore-men-stopped-showing-interest-sex-freaking-people/

http://www.slate.com/articles/news_and_politics/the_angle/2018/01/innocence_denying_prosecutors_why_home_robots_are_so_bad_and_trump_s_agenda.html