Terörizm devletlerin silahıdır

Las Vegas saldırganına terörist diyerek ırkçı ikiyüzlülükten kurtulamayız. Her olayı ‘terörizm’ terimiyle damgaladıkça, olayların içeriğinden ve özgün anlamlarından da uzaklaşırız. Bu durum ise yaygın bir akıl tutulmasına yol açabilir.

Google Haberlere Abone ol

Natasha Lennard*

Stephen Paddock’un Las Vegas’ta yaptığı katliamdan sonra #terörizm başlığı Twitter’da dünya çapında en fazla kullanılan kelimelerden biri oldu. Katliamın ertesi günü nehirler dolusu dijital mürekkep, ana akım medyanın bu saldırıyı betimlerken ‘terör’ kelimesinden nasıl imtina ettiğini anlatmak için kullanıldı. Beyaz ve erkek bir saldırgana “terörist” denmeyişine de dikkat çekildi.

Irkçı bir çifte standardı düzeltmek anlaşılabilir, iyi niyetli bir çabaydı: Müslüman katiller terörist olarak kabul ediliyor ve beyaz katillere yalnız kurt statüsü reva görülüyordu. Net ölü sayısı belirlenmeden önce ve 64 yaşındaki saldırgan hakkında henüz neredeyse hiçbir şey bilinmiyorken, bölge şerifi basına konuştu ve olayın terör saldırısı olmadığını açıkladı. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Sarah Huckabee terör ihtimali üzerinde durmanın ‘erken bir yorum’ olacağını belirtti. Saldırgan Müslüman olsaydı, kendisiyle ilgili olarak bu tür bir sabrın gösterilmeyeceğini tahmin etmek pek de zor değil.

Ancak tartışma çok dar bir yelpazede ilerliyor gibi görünüyor. Ya terörü belli uluslara zimmetleyen ırkçı söylemi sürdüreceğiz ya da ‘beyaz terör’ terimini aynı şevkle kullanacağız. Ayrıca, terör kavramının kendisi üzerinde durmak ya da bu kavramı reddetmek kimsenin aklına gelmiyor. Bu bir sorundur. Beyazların şiddet eylemlerine ‘terörizm’ demekte bir sorun yok ama kullanışlı değil. Neden mi? Terörizm kavramını kullanmak hemen hemen hiçbir zaman kullanışlı değil çünkü. Tabii eğer, devlet değilseniz.

Günümüzde ‘terörizm’e yönelik, politik ya da toplumsal nedenlerle işlenmiş tüm vahşi suçları terörizm olarak etiketlememizi sağlayacak tarafsız bir yaklaşım yok. Pek çok ideolojik olarak rahatsız kimseler, sivil insanları terörize ediyor ve onlara terörist denmiyor. Eğer kavramın kullanışını eşitlemek istiyorsak ülkenin dört bir yanında genç Afrika kökenli Amerikalı erkeklerin sürekli olarak polis şiddetine maruz kalması ve ölmeleri de süreğen bir terör tehdidi olarak adlandırılmalı. Ama elbette biliyoruz ki, devlet bu etiketten azade tutuluyor. Çünkü ‘terör’ etiketi devletin elindeki en güçlü kart. Bu Amerika Birleşik Devletleri’nin doğasında var. Çünkü günümüzde kullandığımız anlamıyla terör, ‘politik emellerle vahşet yaratma eylemi’ olmaktan çıkıyor, git gide devletin ideolojik düşmanlarını bir bir yok etmek için kullandığı bir araca dönüşüyor. Düşmanlarına bu adı takarak etiketlemek, devletin tüm polisiye uygulamalarını, toplum üzerindeki baskısını, insanları gözetim altında tutabilmesini sağlıyor. ‘Terörle mücadele’ sözü, son 16 yıldır Amerika Birleşik Devletleri’nin her türlü baskıcı ve insan haklarına tamamıyla aykırı hareketlerinin bir numaralı meşrulaştırma aracı oldu.

Brooklyn Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü ve The End of Policing (Politikanın Sonu) kitabının yazarı olan Alex Vitale, “Stephen Paddock bir teröristtir” yazan bir tweete şöyle cevap veriyor: “Bunun adına terörizm demek bizi hangi açılardan daha güvende yapacak sizce?” Vitale sorusuna, öngörülebilir olduğu kadar mantıklı da olan cevaplar aldı. Pek çok insan beyazlara terörist dedirtmeyen çifte standarttan dem vurdu. Ama Vitale başka bir yere dikkat çekmek istiyordu. “Gerçekten bu terörizm retoriğini beslemek istiyor muyuz? Hele bir de Trump varken?” diye soruyordu. Vital iyi bir noktaya parmak basıyor. ‘Terörist’ lafının ağızlara sakız olması tarih boyunca askeri ve son derece baskıcı rejimlerin kurulmasına yardımcı oldu, çok nadiren adaleti gerçekleştirdi.

DEVLETİN SÖYLEMİYLE YOL ALMAK MÜMKÜN DEĞİL

Terörist olarak yaftalama yöntemiyle devlet kimin makul vatandaş olduğunu kimin olmadığını belirler. Terörün ABD devletinin resmi düşmanı olarak kabul edildiği düşünülürse bu çok Amerikanvari bir davranıştır. Donald Trump olayı kınarken ‘saf kötülük’ deyip, ‘terör’ demediğinde büyük bir öfkeye yol açtıysa, bunun sebebi terörün halk nezdinde kötülüklerin en büyüğü olması. (Bu arada Trump’ın beyaz saldırgandan esirgediği terörist lafını protesto amaçlı maçlarda diz çöken Amerikan futbolu oyuncularından, özellikle de Müslüman olanlarından katiyen esirgemediğini dipnot düşmek istiyorum.) Vegas’taki gibi korkunç bir saldırıyı insanlar elbette en kötüsü, tüm kötülüklerin en büyüğü ile nitelendirmek istiyorlar. Burada küçük bir oyun oynanıyor. Tüm kötülüklerin en büyüğü olan ‘terör’ aynı zamanda devletin de baş düşmanı. Devletin buradan hareketle kendine açtığı manevra alanı ve sosyal kontrol gücünün büyüklüğü, hayal gücünüze kalmış.

Devletin düşmanları zaman içinde değişiklik gösterir. 2005 yılında FBI’a göre eko-teröristler (doğa savunucuları) ulusumuza yönelik en büyük tehditti. 2006 yılında Animal Enterprise Terrorism Act’in (Hayvan Ticaretine Yönelik Terörü Engelleme Yasası) yürürlüğe girişinden beri tek bir insan ya da hayvanın eko-aktivistler (doğa ve hayvan savunucuları) tarafından zarar görmediğini belirtmek gerekiyor. ‘Terörle Mücadele’den uzun zaman önce de terör etiketi kitlesel gözetlemelere, fişlemelere, militaristleşmeye, azınlıkları ya da devlet baskısını sorgulayanların üzerindeki şiddete gerekçe olmuştu. Terörle Mücadele adı altında FBI, Kara Panter Partisi’ni tamamen ortadan kaldırdı. Liderleri öldürüldü ve sivil haklara yönelik mücadeleleri yok edildi. 11 Eylül’den bu yanaysa pek çok Müslümanın hayatı alt üst oldu; çünkü ilgileri olmayan eylemlerin cezalarını çekmeleri beklendi.

Bu açıdan devletin beyaz bir adam tarafından yaratılan şiddete terör deme konusunda, beyaz olmayan birine bu sıfatı verirkenki şevki göstermesini beklememiz anlaşılır bir şey. Charleston’da Dylann Roof tarafından gerçekleştirilen iğrenç ve ırkçı saldırının terörizm olarak nitelendirilmemesinin sebebi, terörizm olmaması. Şöyle açıklayayım; bu saldırı Amerika Birleşik Devletleri’nin iliklerine işlemiş, köklerinde yatan hassasiyetlerine dokunmadı. Bu ülke, beyazların üstünlüğü ve beyazların şiddeti üzerine inşa edilmiştir. Özü, kuruluşu budur. Bu çok üzüntü verici ve tarihi bir problem. Ve bu problem, devletin düşmanı kendi ideolojisine göre belirlemesine izin vererek çözülemez. Onların mantığıyla hareket edecek olursak, devletin ilk başta kendisine terörist demesini talep etmemiz gerekir ki belki adil olan da budur ama hiçbir işe yaramaz; çünkü düşmanın kim olduğunu belirleme tekelini devlet elinde tutuyor. Sürekli ‘terörist’ sıfatını kullanmanın tehlikesi de bu zaten. Bizi devlet mantığına yaklaştırıyor. Bizim bu mantığa kafa tutmamız gerekir, onu yaygınlaştırmamız değil.

OLAYA ODAKLANMAK GEREKİYOR

Paris’teki Charlie Hebdo saldırısından sonra BBC Arapça’nın başındaki Tarik Kafala, silahlı saldırganı tanımlamak için terörist lafını kullanmamamızı istemişti. Nedenini şöyle açıkladı: “Ne olduğunu biliyoruz, ne anlama geldiğini biliyoruz, olayı tanımlamak yeterli.” Las Vegas’ta bir beyaz adam silahlarını binlerce kişiye doğrultarak onlarca insanı katletti. Ona ‘yalnız kurt’ dememiz gerekmiyor. Ki bu kavram da ima ettikleri itibariyle en az ‘terörist’ terimi kadar problemli; çünkü saldırganın yalnız ve istisnai olduğuna vurgu yapıyor. Vegas saldırısı gibi olayların içeriği hiçbir zaman politika dışı değil ve olmamalı da zaten. Bu normal. Ama daha özgün olalım ve içeriğe odaklanalım, böyle kâbusların gerçeğe dönmesine sebep veren gerekçeleri irdelememizi sağlayan gerçek bir dil kullanalım. Bütün dünyayı ‘onlar’ ve ‘biz’ olarak bölen devlet dili hiçbir zaman işe yaramadı ve yaramayacak.

*Natasha Lennard, İngiltere doğumlu, Brooklyn’de yaşayan bir haber yazarı ve siyasi analisttir. Çalışmalarında iktidarın işleyişi ve bunun araçlarına odaklanmaktadır.

(Çeviren: Tarkan Tufan)

Haberin as

https://www.thenation.com/article/the-term-terrorism-is-a-state-weapon/