YAZARLAR

Dr. Gülriz Şen: Pezeşkiyan nükleer uzlaşıyla ağır yaptırımlardan kurtulmayı hedefliyor

Ortadoğu hiç bitmeyen çatışmalar, 2025'te aktörlerin yeni konumları ile nasıl şekillenecek? Kilit konumdaki İran, Trump'ın başkanlık koltuğuna oturması ile yeni çatışmaların ve gerilimlerin adresi mi olacak? İsrail İran'a saldıracak mı? ABD-İran arasında yeni bir nükleer kriz yaşanacak mı? Tüm bu soruları TOBB ETÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Dr. Gülriz Şen değerlendirdi.

Geçtiğimiz yıl dünyada en zor ve beklenmedik gelişmelerin yaşandığı bölge Ortadoğu’ydu. İsrail’in Gazze’ye dönük başlattığı savaşa Lübnan eklendi. Aynı dönemde İsrail ile İran arasında karşılıklı misillemelerin yaşanması bölgeye dönük öngörüleri yeniden şekillendirdi. İsrail’in Suriye’de iktidar değişimi sonrası burada kendini garantiye almaya dönük pratikleri, sıra İran’da mı sorusuna neden oluyor. ABD’de Trump’ın ikinci dönemine 20 Ocak’ta başlayacak olması ve atadığı kabinenin aşırı İsrail yanlısı olarak görülmesi İran’a dönük ABD ile İsrail arasında ortak bir harekat olur mu sorusunu daha da yakıcı kılıyor?

İran 2024’te hem içerde hem de bölgede nasıl zorluklar yaşadı? Direniş Ekseni'nin aldığı hasar Tahran’da hesapları güncelledi mi? ABD ile İran arasında müzakereler yeniden başlayabilir mi? İran’ı 2025’te hangi sorunlar bekliyor? Bu soruları ve İran’ın geleceğini, 2024’te karşı karşıya kaldığı zorlu sınavları, TOBB ETÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olan Dr. Gülriz Şen ile konuştuk.

Şen’e göre İran, 2025’te eski nüfuzunu kaybettiği Suriye’deki geçiş dönemini yakından takip edip, istikrarsızlıklar üzerinden yeni rejime muhalif kesimlerle orta ve uzun vadede ilişkilerini geliştirme yolları arayacaktır. Tahran özellikle Suriye’deki Kürt aktörler ile ilişkilerini derinleştirme arayışına girebilir.

TOBB ETÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Gülriz Şen

2024 İran açısından direniş ekseninin ciddi hasar alması, cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanını kazada kaybetmesi, Hamas Lideri Haniye’nin Tahran’da öldürülmesi ve Suriye'den çekilme gibi başat ve sarsıcı olaylarla kapandı. İran için 2024’ü değişen dengeler açısından nasıl değerlendirirsiniz?

2024, İran için hem iç hem de dış siyaset açısından zorlu ve öngörülemez gelişmelerle dolu bir yıl oldu. İç siyasette Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı Emir Abdüllahiyan’ın helikopter kazasında hayatlarını kaybetmelerinin ardından iki aydan kısa süre içinde Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştirildi. Reformcu aday Mesud Pezeşkiyan İran’ın yeni cumhurbaşkanı olurken, reformcu cenahtan ve halk tarafından tanınan bir adaya yarışma şansı verilmesi müesses nizamın Mahsa Amini protestoları sonrası toplum ile ilişkilerinde hasar kontrolü arayışının bir neticesiydi.

‘PEZEŞKİYAN İKTİDARI İÇİN HEM BEKLENDİK HEM DE UMULMADIK ZORLU JEOPOLİTİK GELİŞMELER YAŞANDI’

İran’ın iç siyasette ve ekonomide büyük zorluklar ile yüzleştiği kritik bir kavşakta hükümetin başına geçen Pezeşkiyan iktidarı için hem beklendik hem de umulmadık zorlu jeopolitik gelişmeler de söz konusuydu. Aslına bakılırsa, 2024’ün, 7 Ekim 2023’ten bu yana bölgede durulmak bilmeyen savaş ikliminin gölgesinde şekilleneceği belliydi. İsrail açısından İran, 7 Ekim’de Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırının olağan şüphelisi ve azmettiricisiydi. İran bu suçlamaları kesin bir dille reddederken, bir yandan İsrail tarafından Gazze Savaşı’nın içine çekilmekten kaçınıyor, öte yandan bölgedeki müttefikleri Hamas ve Hizbullah’ın yıkımına engel olamadığı bir süreçten geçiyordu. İsrail, 2020’lerden bu yana benimsediği “Ahtapot Doktrini” uyarınca sadece Direniş Ekseni’nin Hizbullah, Hamas, Husiler gibi devlet-dışı aktörlerini değil, beyni olan Tahran’ı da sahadaki komutanları ve askeri varlığını vurarak doğrudan hedef alıyordu. 7 Ekim’den bu yana tırmanan tehlikeli süreç nihayetinde Nisan ve Ekim aylarında İran ile İsrail arasında doğrudan bir saldırı, karşı-saldırı döngüsüne dönüştü. Tahran ve Tel Aviv’in gölge savaşında önemli bir eşik aşılırken bölge topyekûn bir savaşın kıyısına geldi. Bu süreçte İsrail’in düzenlediği operasyonlarla Hizbullah lideri Nasrallah, Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye ve Hamas lideri Yahya Sinvar öldürüldü, Haniye suikastı Tahran’ın kalbinde gerçekleşti. İran’ın Lübnan ve Suriye’deki operasyonlarını yöneten Devrim Muhafızları Ordusu komutanları da İsrail saldırılarında hayatlarını yitirdi.

İRAN’IN DOĞU AKDENİZ’DE YASLANDIĞI GÜVENLİK STRATEJİSİ SURİYE’DE YAŞANAN SON GELİŞMELERLE ÇÖKTÜ

Suriye’deki son gelişmeler İran’ı nasıl etkiledi?

Bu açıdan en beklenmedik gelişme aralık ayı başında yaşandı. İran için varoluşsal bir savaşa dönüşen ve “Direniş Ekseni’nin altın halkası” olarak nitelendirilen Esad rejimi 13 yılı aşan iç savaşın ardından iki haftadan kısa bir süre içinde çöktü. İranlı yetkililer savaşmayan bir orduya yardım edemeyeceklerini söylerken, işin doğrusu, yardım etmek isteseler bile Hizbullah’ın ağır darbelerle içine döndüğü, ikmal hatlarının İsrail tarafından bombalandığı bir konjonktürde, Rusya da Ukrayna ile meşgulken bunun mümkün olmadığını gördü. Böylelikle 2024’te Suriye, Hizbullah’ın aldığı ağır darbelerin ardından İran için en büyük kayıp oldu. Deyim yerindeyse, İran’ın kolu kanadı kırıldı, Doğu Akdeniz’de yaslandığı güvenlik stratejisi Suriye’de yaşanan son gelişmelerle çöktü.

‘İRAN’IN BÖLGEDEKİ MANEVRA ALANI 2025’TE DARALACAK’

İran 2025’te yine en merak edilen ülkelerden biri olacak. Özellikle Trump iktidarı, İsrail’in Suriye’de varlığını perçinlemesi, Rusya'nın Ukrayna'yı önceleyen tutumu gibi faktörler İran’a ne olacak sorusunu daha da önemli kılıyor. 2025’te İran’a dönük bir askeri müdahale olur mu? Sizce İran’ı bölgesel ve küresel ilişkileri uyarınca 2025’te nasıl bir süreç bekliyor?

İran dış politikası açısından 2025 kuşkusuz 2024’ün getirdiği kayıplarla şekillenecek. Üstelik Tahran’ın 20 Ocak’ta göreve başlayacak Donald Trump yönetiminin İsrail yanlısı ve İran karşıtı politikaları ile de yüzleşmesi gerekecek. Bölgedeki gelişmeler üzerinden başlayacak olursak İran’ın 2024’e kıyasla bölgede daha az manevra alanı olacağını söyleyebiliriz. Tahran’ın İsrail’e karşı bir sigorta olarak gördüğü Hizbullah’ın kendini toparlaması için Suriye üzerinden lojistik ve askeri destek gönderebilmesi mümkün görünmüyor. İsrail’e karşı direniş ruhu, işgal ve savaş koşullarında ideolojik olarak kendini yeniden inşa edebilir ancak maddi kaynakların yoksunluğu Hizbullah’ı daha fazla “Lübnanlılaşacağı” bir aktöre dönüştürecektir.

‘İRAN ÖZELLİKLE SURİYE’DEKİ KÜRT AKTÖRLER İLE İLİŞKİLERİNİ DERİNLEŞTİRME ARAYIŞINA GİREBİLİR’

Tahran, nüfuzu kaybettiği ve sizin de söylediğiniz gibi Direniş Ekseni'nin altın halkası Suriye’de nasıl bir yol izleyecek?

İran, eski nüfuzunu kaybettiği Suriye’deki geçiş dönemini yakından takip edip istikrarsızlıklar üzerinden yeni rejime muhalif kesimlerle orta ve uzun vadede ilişkilerini geliştirme yolları arayacaktır. Tahran özellikle Suriye’deki Kürt aktörler ile ilişkilerini derinleştirme arayışına girebilir. Aynı zamanda İsrail’in Suriye’deki işgalini genişletmesi, yerleşimleri arttırması, Gazze ve Batı Şeria’da Trump yönetiminin onaylayıcı tutumuna sığınarak kuvvetle muhtemel işgal ve ilhak politikalarına yönelecek olması İran’a diğer bölgesel aktörlerle birlikte İsrail’i dengeleyeceği bir konjonktür yaratacaktır.

‘İRAN BU KEZ ABD İLE DOĞRUDAN MÜZAKERE EDEBİLECEĞİNE DAİR SİNYALLER VERİYOR’

İran açısından zorluğun bir diğer yanı Trump’ın ABD’de yeniden başkan olması. Bu noktada İran-ABD ilişkisine dönük nasıl bir 2025 göreceğiz?

Yeniden Trump’lı yıllar İran nükleer krizinin seyri açısından da önem taşıyor. Görevdeki ilk döneminde ABD’yi nükleer anlaşmadan çıkararak, İran nükleer programını büyük ölçüde sınırlandıran, kapsamlı teftiş ve denetimler ile şeffaf bir şekilde takip edilmesine olanak tanıyan uzlaşıya büyük zarar veren Trump, İran’a karşı “azami baskı” politikası uygulasa da umduğu “daha iyi bir anlaşmayı” kotaramamıştı. İran’ın nükleer programının geçtiği eşiklerde bu nedenle Trump’ın etkisi yadsınamaz. Yeniden iktidara geleceği 2025’te İran’da da yeni bir anlaşmayla yaptırımların kaldırılması ve nükleer program için yeni ve daha yüksek limitlerin kabul edilmesine dair bir irade var. Üstelik İran bu kez ABD ile doğrudan müzakere edebileceğine dair de sinyaller veriyor. Trump’ın da İran ile anlaşmaya açık demeçleri olsa da bu süreç için en kötü senaryolardan biri Netanyahu yönetiminin İran nükleer tesislerine karşı Trump’ın zaten sıcak baktığını bildiğimiz saldırı önerisinin gerçekleşmesi olur. Bu ihtimaller tam da İran’ın bölgesel aktörler üzerinden kurduğu caydırıcılık stratejisinin aldığı ağır hasarın onu nükleer doktrinini yeniden gözden geçirmeye yöneltebileceği bir döneme denk düşüyor.

‘İRAN BÖLGEDE GÜÇ KAYBETTİĞİ BİR DÖNEMDE ABD’YE VE İSRAİL’E KARŞI TAM BİR TEYAKKUZ HALİNDE OLACAK’

İran, müesses nizamın bekası için her türlü seçeneği değerlendireceğini söylese de şimdilik Pezeşkiyan yönetiminin hedefi nükleer uzlaşı ile ekonomiyi ağır yaptırımların yükünden kurtarabilmek. Zira ekonomideki darboğazı aşmak sistemin toplumsal bekası için olmazsa olmaz, dahası dünyanın enerji zengini ülkeleri arasında ilk sıralarda yer alan İran, petrol ve doğalgaz sektörüne yaptırımlar nedeniyle yeterince yatırım çekemediği için büyük bir enerji krizinin pençesinde zorlu günler geçiriyor. Donald Trump, Beyaz Saray’a dönerken İran nükleer tesislerinin askeri bir müdahaleyle hedefe konup konmayacağını veya ağır yaptırımlarla İran’daki toplumsal hoşnutsuzluğu ve öfkeyi derinleştirme politikasına gidilip gidilmeyeceğini zaman gösterecek. Trump’ın bölgede savaş istemeyen duruşu ve Amerikan askerlerinin bölgeyi terk etmesi yönündeki beyanları Tahran’ı mutlu etse de İran bölgede güç kaybettiği bir dönemde ABD’ye ve İsrail’e karşı tam bir teyakkuz halinde olacak. Bu süreçte bir yandan Rusya ve Çin ile pozisyon almaya uğraşacak, diğer yandan da bölgedeki aktörlerle uyumlu hareket etmeye çalışacaktır.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. Aralarında AA Energy Terminal, Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.