Dostum dostum!

Mehmet Bilal Dede’nin yeni romanı 'Unutmadan', İthaki Yayınları tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

Jülide Seçkin

İlk öykülerini 80’li yıllarda yayınlamaya başlayan ve reklamdan diziye, tiyatro oyunlarından gazete yazılarına kadar geniş bir yelpazede üretimlerde bulunan Mehmet Bilal Dede’nin yeni romanı 'Unutmadan', geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. 'Unutmadan', ismiyle müsemma bir kitap. Dede, "unutma" meselesini kitap boyunca çeşitli sorularla tartışırken, bunun karşısına koyduğu "hatırlama" seçeneğinin de öyle çok masum olmadığını söylüyor.

Kitabın kaba hikayesine bir bakalım;

70’li yıllar… Fırat, Karadeniz’in küçük bir kasabasında ailesiyle beraber yaşayan bir gençtir. Üniversiteye girebilmek için İstanbul’a, halasının evine gelir ve sınava hazırlık kurslarına başlar. Başlar ama bu durumdan onun haricinde kimse memnun değildir. Tutucu bir bölgenin anlayışsız insanlarıyla çevrilidir Fırat’ın etrafı. Ona "başka bir insan mümkün" fikri de zaten İstanbul’da gelir.

Fırat, Beyazıt’taki bir öğrenci eyleminin çekimine kapılmış giderken birden bir çatışma çıkar. Fırat da koşuşturmaca esnasında düşer ama bir el onun omzuna dokunur, onunla ilgilenir. Böylelikle Fırat’ın hayatı sadece o an değil, bütünüyle değişir.

ÜSTÜ ÖRTÜK DUYGULAR

Halbuki o elin sahibi olan Yılmaz, Fırat’ın hayatında böylesi bir etkiye sahip olduğunu bilmez. Hatta bunu romanın sonuna kadar öğrenemez. Onun bildiği tek şey, yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmektir.

Fırat’ınsa ona bu denli büyük anlamlar yüklemesinin elbette çeşitli sebepleri vardır. Bir kere, Yılmaz hayatında gördüğü en aydın, en yardımsever, en iyi konuşan ve en etkileyici insandır. Fırat bir yandan Yılmaz’la vakit geçirirken, bir yandan da ona karşı büyük bir hayranlık beslemeye başlar. Ne var ki bu kısa süreli dostluk 12 Eylül’le beraber onları bambaşka yerlere savurur. Aralarına yıllar, ülkeler girer fakat Fırat’ın duyguları asla değişmez.

Meseleyi buradan düşününce Fırat’la Yılmaz’ın ilişkilerindeki tek duygunun dostluk, arkadaşlık olmadığını düşünmeye başlarız. Fırat’a göre Yılmaz, bir öğretmen, sığınılacak bir aile ve aynı zamanda bir sevgili gibidir. Elbette bu sevgililik bahsi, üstü örtük birtakım duygusal ve cinsel gerilimlerle karşımıza çıkar. Net bir şekilde dile getirilmez. Dile getirilmediği için de daha bir ön plandadır.

Unutmadan, Mehmet Bilal Dede, 200 syf., İthaki Yayınları, 2023.

12 EYLÜL BELASI

Başta söylemiştik; kitabın temel tartışması "unutmaktır" diye. Peki ya kimi, neyi unutmak? Nasıl unutmak?

Dede, unutma meselesini hem bireysel hem toplumsal anlamda tartışır. 12 Eylül ülkeyi, ülkenin kalbini öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırır. İşin bireysel yönü elbette devrimcilere vurulan büyük darbeyle ilgilidir. Yakalananların bir kısmı işkencelerde, idam sehpalarında yahut kimliği belirli kurşunlarla katledilirken, bir şekilde hayatta kalanlar ya da yakalanmayanlarsa yurt dışına kaçmaya çalışırlar. Böylece ortaya öyle vahim bir tablo çıkar ki hangisinin daha kötü bir son olduğu bile belli değildir.

Bu hengamede ölmeyip ölmekten beter olanlardan biri de Yılmaz’dır. Ancak onun serüveni sadece devrim yerine darbeyle karşılaşmış örgütlü bir devrimcinin yaşadığı yıkımdan ibaret değildir. Yılmaz Almanya’da öyle kötü şeylerle uğraşır ki duygusal yönden de çöker, neredeyse kaybolur gider. Onu hayata bağlayan tek şey Doğu Almanyalı eşi ve çocuğu değil, imzasız bir dosya halinde Türkiye’deki bir yayınevine gönderdiği şiir dosyasıdır.

Yılmaz, unutmakla hatırlamak arasında bocalarken kendini kaybetmiş bir savaşçıdır. Fırat gibi geçmişi özlemle anmaz yahut şimdiki hayatının eksikliklerini geçmişin avuntusuyla sıvamaz. O dosdoğru, paşa paşa acı çeker.

Zaten kitabın ilerleyen bölümlerinde hastalanıp hafızasını yavaş yavaş yitirmeye başlaması da her şeyin tuzu biberi olur. Fırat, çok fazla sıfat yüklediği ancak hiçbir sıfatın da içini dolduramadığı Yılmaz’la kalan son günlerini geçirirken duygudan duyguya savrulur.

DEĞİŞEN ÜLKE

Unutma meselesinin toplumsal yönü de kendine bu kısımlarda belli eder. Fırat ve Yılmaz yaşlı iki adam olarak eski üniversitelerinin civarında, eskiden içki içtikleri, kitap aldıkları yerlerde gezerlerken İstanbul’un ne denli değiştiğini sanki ilk kez fark ederler. Oturdukları her yer, konuştukları her insan onlara yabancı gelir. Adeta başka bir ülkede geziniyor gibidirler.

Ülkenin bu denli değişip belleğini yitirmesi elbette 12 Eylül’le ilintili bir şeydir. Meseleye buradan bakınca bireysel ve toplumsal anlamda unutmanın birbirini üreten bir kısırdöngü olduğunu düşünmeye başlarız.

Ancak Fırat unutmanın her türlüsüne karşı çıkarcasına, Yılmaz’la ilgilenmeye devam eder. Tabiri caizse, yıllar önce Beyazıt eyleminde Yılmaz’ın Fırat’ı tutup kaldırması gibi, şimdi de Fırat Yılmaz’ı kaldırmaya çalışır. Bütün bunlarsan sonra öyle bir noktaya ulaşırlar ki aralarındaki ilişkinin ismi önemsiz bir ayrıntı olur çıkar.

'Unutmadan', sadece bir kitap ismi değil, bir temennidir. Unutmaya bu denli meyyal bir toplum olduğumuz şu günlerde Dede’nin bize sorduğu sorulara kulak kabartmakta fayda var. Zira her toplumun olduğu gibi, her insanın da unutmadan yapması gereken birtakım şeyler vardır.