YAZARLAR

Devlet ve kadınlar karşı karşıya

Eğitimde, işyerlerinde, aile içinde yaşlı ve çocuk bakımında iyileştirilmelere gidilmezse Çinli kadınların bu söylemlere karnı tok.

Çin’in Twitter’i Weibo’da son bir hafta ardarda tartışmalar patlak verdi. Bir kullanıcının yorumu kamuoyundaki kızgınlığı özetler nitelikteydi:

“Boşanma oranları artar, ‘sakinleşme dönemi’ getirilir;
Nüfusta kadın sayısı azalır, başlık parası kaldırılır;
Nüfus yaşlanır, üç çocuk yapın denir.
Devlet daireleri bütün gün oturup kadınların sömürüsünü nasıl arttırabiliriz diye düşünmek için var galiba”

Bu gönderide bahsedilen meseleler gerçekten de Çin devletinin sosyal politikalarını belirleyen değerleri açık ediyor.

2003 yılına kadar boşanmak için muhtarlıkların gerçekleştirdiği bir arabuluculuk sürecinden geçmek gerekiyordu. Bu ‘mahalle başkısı’ndan kaçınmak isteyen birçok kadının boşanmadığı bu yasa değiştirilince belli oldu. Boşanmak için mahkemelerin tek yetkili hale gelmesiyle ve ‘anlaşmalı boşanma’ kavramının yasada tanımlanmasıyla on yılda boşanma oranları üç katından fazla arttı. Üstelik bu rakam mahkemelerin çiftleri boşamamak için elinden geleni yapmasına rağmen böyle: Bir araştırmaya göre, çiftlerin boşanma talebi, anlaşmalı boşanma bile olsa, yüzde 66 oranında ilk celsede reddediliyor ve çiftlerin süreci yeniden başlatmaları gerekiyor. Aile mahkemelerindeki yoğunluk yüzünden boşanma davaları için tarih almak çok zor ve sıraya girmek gerekiyor.

Boşanma başvurularının yüzde 70’i kadınlardan geliyor. Yenilerde yapılan bir araştırmaya göre, mevcut evliliklerde kadınların yüzde 25’i mutsuz olduğunu ifade ediyor. Evlilik oranları da 2013’ten beri yüzde 40 oranında düşmüş durumda. Yani, Çin’de kadınlar daha az evleniyor, daha çok boşanıyor. Bu da, nüfusun büyük bir hızla yaşlanmakta olduğu ülkenin yöneticilerini paniğe sürüklüyor. Bu eğilimi tersine çevirmek için uyguladıkları politikalar ise kadınları daha çok kızdırıyor.

Bu yılın 1 Ocak’ında yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun’a göre boşanmak isteyen çiftler bir aylık bir “sakinleşme dönemi”nden geçmek zorunda. Bir ayın sonunda hâlâ boşanmakta kararlıysalar başvuruları işleme alınıyor. Çin devleti, 2021’in ilk çeyreğinde boşanmaların yüzde 70 azaldığını açıkladı. Birçok uzman, bu azalmanın sakinleşme döneminin sonucu mu yoksa sakinleşme dönemiyle uzayan sürecin geçici bir verisi mi olduğunun şimdiden bilinemeyeceğini iddia etti. Rakamların ötesinde, kamuoyunda, boşanma sürecini uzatan ve bürokratik engelleri fazlalaştıran bu yeni uygulamanın kadınların mağduriyetini arttırdığı, özellikle eviçi şiddete maruz kalanların can güvenliğini tehlikeye attığı yönünde bir kanaat birliği oluştu. Geçtiğimiz hafta, evliliğinde duygusal şiddet yaşayan orta-üst sınıf bir kadının sosyal medya gönderisi viral oldu ve bu konuyu yeniden gündeme getirdi.

Bu gönderiyle eş zamanlı olarak, bazı pilot bölgelerde evlenme oranında düşmenin müsebbibi olarak görülen “aşırıya kaçmış düğün adetleri”nin sonlandırılması kampanyası başladı. Bu adetlerin başında başlık parası geliyor. Başlık parası, kırsal Çin’de hâlâ kadınların mali güvencesini sağlayan bir uygulama. Çünkü, yasadışı olmasına rağmen kız çocuklarını evlenip ‘başka bir aileye ait olacakları’ için kendinden görmeyen birçok baba, onları mirasından mahrum bırakıyor. Başlık parası da, buna karşılık bir maddi güvence olarak görülüyor.

Tek çocuk politikasını ilk dönemlerinde, özellikle köylerde cinsiyete bağlı kürtaj uygulaması yaygın olduğu için bugün Çin’de erkek nüfusu kadın nüfusundan 30 milyon kadar fazla, yani 120 erkeğe 100 kadın düşüyor. Köyden kente göçle bu dengesizlik pratikte daha belirgin deneyimleniyor. Hiç bekar kadının kalmadığı köyler var çünkü erkek çocukları nasıl olsa babadan tarla kalacak diye okumuyor, miras hakkından mahrum edilen kız çocukları ise kentlere okumaya gidiyor ve bir daha geri dönmüyor.

Başlık parası uygulamasının kaldırılması fikrinin nedeni, köylerde bekar kadın sayısı azaldıkça başlık parasının rayici artıyor ve 150 bin liralara ulaştığı söyleniyor. Her ne kadar nüfusta kadın-erkek dengesizliği ve kentleşme kadınların bağımsızlığını kazanmasında beklenmedik bir etki yarattıysa da, miras hukukunun tam uygulanmadığı ve hâlâ kız çocuklarının eğitim hakkından daha çok mahkûm bırakıldığı bir gerçek. Çevrimiçi kamuoyu, devleti, hastalığın nedenini değil belirtisini tedavi etmeye çalışmakla eleştiriyor.

Geçtiğimiz haftanın gündemine bomba gibi düşen gelişme, nüfus politikasının üç çocuk sahibi olabilmeyi sağlayacak şekilde değiştirilmesiydi. 1980’lerin başında kalkınma sürecini hızlandırmak için kentli ve Han etnisitesinden olanlara yalnızca tek çocuk sahibi olma zorunluluğu getirilmişti. Gerçekten de, aradan geçen süre içinde nüfusun 400 milyon kadar artması engellendi ama son on yılda nüfusun yaşlanması eğilimi durdurulamaz hale geldi. Bu, uzun vadede çalışan nüfusun azalması anlamına geleceği için Çin’in ekonomisi için önemli bir sorun. Bir diğer yandan da, sosyal politikalar krizde, çünkü devletin çocuk ve yaşlı bakımı hizmeti yeterli değil. Zaten tam da bu yüzden nüfusun gençleştirilmesine yönelik politikalar işlemiyor.

2015 yılında eğer çiftlerin ikisi de tek çocuksa iki çocuk sahibi olabilecekleri söylendi. Etkili olmayınca 2016 yılında resmî olarak iki çocuk politikasına geçildi. Doğumlardaki artış beklenenin çok altında kalınca geçtiğimiz hafta resmî olarak üç çocuk politikasına geçildi. Politikanın açıklandığı pazartesi gününden beri sular durulmuyor, kamuoyunda büyük tepki var. Çünkü, bu, isteyen çocuk sahibi olsun istemeyen olmasından öte bir kurumsal ve toplumsal sorun (Türkiye’de “en az üç çocuk” siyasi sloganına verilen tepkileri hatırlayalım).

Devlet, geçtiğimiz mart ayında açıklanan 14. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda ilk defa nüfus sorununu sadece çocuk sahibi olmayı özendirerek değil, çocuk ve yaşlı bakımını kolaylaştıracak önlemler alarak çözebileceğini kabul etti. Buna rağmen, ilk etapta yeniden daha çok çocuk yapmayı teşvik edici bir yasa çıkarınca, bunun kadınlara yönelik ayrımcılığı daha da derinleştireceği konusunda tüm kamuoyu birleşti.

Kadınlar Çin’de, çocuk ve yaşlı bakımının ana sorumluları olarak görülüyor. Örneğin, birçok eyalette doğumdan sonra yalnızca annelik izni var (babalar ebeveynlik izni kullanamıyor), o da yalnızca 1 ay. Çocuklara büyükanneler bakmak zorunda kaldığı için yine birçok eyalette kadınların zorunlu emeklilik yaşı erkeklerden erken. İşyerlerinde kreş zorunluluğu yok, böylece işe alımlarda erkekler tercih ediliyor (geçtiğimiz hafta kamuoyu bu konuda da bir haber yüzünden ayağa kalktı: “çocukların maskülen erkek rol modeline ihtiyacı var” denerek sınavı kazanan kadın adaylar değil, sıralamanın en sonundaki erkek adaylar işe alınmış).

Devlet, şu ana kadar çocuk sahibi olmayı “kadının en kutsal görevi” gibi geleneksel söylemlerle destekledi. Görünen o ki, eğitimde, işyerlerinde, aile içinde yaşlı ve çocuk bakımında iyileştirilmelere gidilmezse Çinli kadınların bu söylemlere karnı tok.


Ceren Ergenç Kimdir?

ODTÜ kökenlidir. Liverpool Üniversitesi Çin kampüsü’nün Çin Çalışmaları bölümünde doçent. Çalışma alanı Çin ve Doğu Asya odağında karşılaştırmalı siyasetbilimidir. Çin, Hindistan ve ASEAN siyaseti, Türkiye-Çin ilişkileri, ve uluslararası ilişkilere dair yeni kavramsal ve yöntemsel tartışmalar üzerine makale ve kitap derlemeleri var.