YAZARLAR

Devlet kız çocukları için üç maymunu oynadı

“Sizler yarınlarımızsınız” cümlesi, benmerkezci yetişkin söylemi. Hak temelli olmaktan uzak, toplumsal faydacılığı önceleyen politik mesaj yayınladı bakanlık. Küresel salgın bahanesiyle yapılmayan etkinlik ve eylem planları yerine, devlet sorumluluğu, hamasetle, gönül yakınlığıyla perdelendi bu mesajda. Kamu, dünya kız çocukları gününde lal oldu. Görmedi ve duymadı da aynı zamanda.

Bazen bir şeylerin mevcuttan çok daha kötüye gitmekte olduğunu eylem ve söylemle değil eylemsizlik haliyle gördüğümüz durumlar yaşanabiliyor. Kötü gidişi görünür kılan suskunluklardan birisi pazar günü yaşandı örneğin. Ne olmadı ki kötü gidişi en bariz şekilde yokluğuyla göz önüne serdi, sorusuna son yazımda kısa bir alıntıyla cevap vereyim: “Bu yazıyı okuduğunuz saatlerde, her yıl olduğu gibi pek çok ünlü ismin ve muhtemelen kamu kuruluşları ile siyasi karar vericilerin benzeri mesajları içeren, kutlamalar ve etkinlikler yaptığını göreceksiniz.” Göremediniz. Ben de göremedim. Çünkü yapılmadı. Olmayanı görmemiz mümkün değildi. Fakat yapılmayanın, olmayanın yokluğuyla aşikar ettiklerine bakabiliriz.

Önceki yıllarda en üst düzey karar vericilerin himayesinde, öncülüğünde gerçekleşen, kamu kurumu etkinlikleri düzenlenen Dünya Kız Çocukları Günü'nde bu yıl kamudan “çıt” çıkmadı desem yeridir. Kız çocuklarına yönelik ayrımcılıkların ortadan kaldırılması, çocuk haklarından eşit yararlanması ve kendileri hakkında alınan kararlara katılımının desteklenmesi konuları temel hizmet alanına giren bakanlıktan sadece bir sosyal medya paylaşımı gördük. Ulusal ve uluslararası etkinlikler düzenleyip politika belgeleri yayınlaması ve eylem planları hazırlayıp hayata geçirmesi gereken bakanlık, sadece bir sosyal medya mesajı yayınlamakla yetindi bu yıl.

Kamu adına görebildiğimiz tek kutlama olan bu mesaj da kısacık içeriğiyle devasa sorunları göz önüne serdi. Anı değil geleceği işaret edeen, çocukların biricik özgün varlıklar olarak haklarını kullanabilme kapasitelerinin gelişmesine değil topluma aidiyetlerine odaklanan bir mesajdı. “Sizler yarınlarımızsınız” cümlesi, benmerkezci yetişkin söylemi. Hak temelli olmaktan uzak, toplumsal faydacılığı önceleyen politik mesaj yayınladı bakanlık. Küresel salgın bahanesiyle yapılmayan etkinlik ve eylem planları yerine, devlet sorumluluğu, hamasetle, gönül yakınlığıyla perdelendi bu mesajda. Kamu, Dünya Kız Çocukları Günü'nde lal oldu. Görmedi ve duymadı da aynı zamanda.

TİHEK kurumsal hesabında da hareket yoktu ama Süleyman Arslan, iyi dileklerini yayınladı, kız çocukları için: “Kız çocuklarını öteleyen, horlayan, dışlayan, özgürlüklerden yararlandırmayan, fırsat eşitliği tanımayan ve/veya sömüren zihniyetlerin kökünün kazınması dileğiyle…” Üç noktayla, sonsuzca alternatif sunarak kestiği cümlesini tamamlasaydı, kendisine ait “çocuk cinsel istismarı suçuyla erken evlilikler birbirinden ayrıştırılmalı” sözünün, kökünün kazınmasını dilediği zihniyete ait olduğuna değinmesi gerekirdi. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu Başkanı Süleyman Arslan, dünyada kız çocuklarına yönelik olumsuzlukların üç temel başlıkta toplandığını ve bunlardan birisinin çocuk yaşta evlendirme olduğunu biliyordur sanırım. Çocuk yaşta evlendirilenlerin yüzde dokuzunun kız çocukları olduğunu da bilmeli elbette. Dünya Kız Çocukları Günü'ne ilişkin mesajlarını bu bilgilerle yazmış olması gereken Arslan, 30 Eylül tarihli ve önceki yazılarımın konusu olan mesajla ayrıştırılmalı derken kastettiği çocukların evlendirilmesi sorununun kız çocuklarının aileler tarafından evlendirilmesini işaret ettiğini bilmeden yazmış olamaz.

Türkiye İstatistik Kurumu raporları çoğu zaman gerçeği bütünüyle yansıtmaktan uzak bulunmaktadır. Temmuz 2020 tarihli bülteniyle bir önceki yıla ilişkin verdiği, kız çocuklarının evlendirilmesine ilişkin veriler de özellikle 15 yaş ve altı çocukların zorla –zorla çünkü hukuken bu yaş grubunun rızası söz konusu değil- evlendirilmesini içermiyor. Ancak yine de fikir verebilir. Bültene göre bir önceki yıl 15-19 yaş grubundaki kız çocuklarının evlendirilme oranı yüzde 5.1’e gerilemiş durumda. 15 yaş ve altına ilişkin bilgi verilmese de yıllar içinde çocuk yaşta evlendirme oranlarının gerilediğine işaret ediyor bu bilgi. Değişen sosyolojik doku, Dünya Kız Çocukları Günü ilan edilmesini hazırlayan çocuk hakları temelli politikalar yönünde uyumlu görünüyor. Toplum kız çocuklarını çocuk yaşta erken ve zorla evlendirme alışkanlığından giderek uzaklaşıyor ve TÜİK dışında pek çok araştırmadan da izleyebiliyoruz bu sosyolojik değişimi. Ancak hâlâ kız çocuklarının erken ve zorla evlendirilmesini meşru görmeye ve bu yolla çocuk cinsel istismarını cezasızlık getirerek normalleştirmeye yönelen siyasi talepler, karar vericiler tarafından seslendiriliyor, yasa önerileri getirilebiliyor.

Toplumdaki çocuk hakları ve kız çocuklarının eşitliği yönündeki gelişmeleri tersine çevirme riski taşıyan bu söylemin TBMM kürsülerinde seslendirilmesine rağmen TBMM kürsüsünden Dünya Kız Çocukları Günü'ne ilişkin açıklamalar duymamak hayli tedirgin edici. Kız çocuklarının haklarına erişimi yönündeki olumlu gelişmelerin tersine çevrilmesi için harcanan onca çaba kötüye gidişin siyasi irade ile desteklendiğini gösteriyordu zaten. Şimdi siyasi iradenin kız çocuklarının haklarına erişimi yönündeki sessizliği anlamına gelen bu bir iki cılız ve hak temelli yaklaşımdan uzak mesajdan ibaret açıklamalar, kamu politikalarının tersine çevrildiğini göstermektedir.

İktidar blokuna, hükümete kız çocuklarının haklarına erişimini kolaylaştırıcı tedbirlerin alınması yönündeki sorumluluğunu hatırlatmakla da yükümlü olan muhalefet cephesinde de durum çok iç açıcı değil maalesef. CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca tarafından yapılan basın açıklaması dışında genel olarak muhalefet de lal oldu kız çocuklarına diyebiliriz. Devletin kız çocuklarına karşı üç maymunu oynaması, kız çocuklarına yönelik hak ihlallerini görmezden, duymazdan gelmesi basit bir gafletten çok öte olmalı. Önceki yıllarda yapılanın bu yıl yapılmayışı politika değişikliğinin göstergesi sayılır. Değişen politika yazık ki toplumun gidişatının aksi istikametini gösteriyor. Ancak darbe dönemlerinde hissettiğimiz bir sıkışmışlık hali olarak açıklanabilir. Siyasi literatürde bu gömlek bu bedene dar geliyor, deyimiyle işaret edilen, devlet aklının toplumsal taleplerin çok gerisine düşmüş olma halinin sonucu bu durum.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.