Deprem bölgesinde HERA’nın gücü
Sağlık, afet dönemlerinde yerel kalkınmanın önemli bir parçası. İstihdam kaybından psikolojik sorunlara dek yaşanan bu karmaşık süreçte sağlık ile kalkınmanın iç içe geçmişliğini görmek gerekiyor. Binaların yıkımı aynı zamanda toplumların da yıkımıyla bağlantılı. Kentlerin yeniden inşası da toplumların yeniden inşasını gerektirecek. Burada da sağlık ve kalkınma kritik önemde.
Charles Darwin, 1835 yılında 8.5 büyüklüğünde gerçekleşen Concepcion Depremi’ne Şili’nin Valdivya kıyısında yakalanır. O sırada bir yandan da evrim kuramı üzerine çalışmalarını olgunlaştırmakta, yeni türler araştırmaktadır.
Deprem, Concepcion şehrini yerle bir eder. İngiliz doğa bilimci, ayağının altındaki toprak aniden sarsılmaya başlayınca bir yandan dehşete kapılır, bir yandan da şu satırları not eder: “Kötü bir deprem en köklü kavramları alt üst edebiliyor. Sağlamlığın simgesi olan toprak, tıpkı bir sıvı üzerinde yüzen bir kabuk gibi ayaklarımızın altından kaydı.”
Sağlamlığın simgesi olan toprak, kapitalist açgözlülüğün dışavurumlarından biri olan kötü mühendislik uygulamaları, plansız ve çarpık kentleşme, iki kuruş kar için inşaat malzemesinden çalan müteahhidin çürük bina yapımı ve sahtekarlığı, tüm bunlara göz yumulması ve kural tanımazlığın geçer akçe yapılması sonucunda ayaklarımızın altından kaymakla kalmadı; beraberinde, insanların canını, evini, hayallerini, birikimlerini ve sisteme olan güvenlerini yerin fersah fersah dibine taşıdı.
Peki bundan sonra ne olacak? “Toplumsal felaket ortamlarında iyileşmek de toplumsaldır,” diyen psiko-terapist Cemal Dindar’a kulak verilecek ve toplumsal bir felaket sonrası süreç, toplum temelli projelerle ve insan-odaklı şekilde yönetilecek. Afetlere karşı akıl, bilim ve dayanışmaya başvurulacak.
Sivil toplum, afet-sonrası süreci, kâh dezavantajlı kadınlar, kâh çocuklar, kâh üniversite çağındaki gençler, kâh yaşlılar, kâh hayvanlar üzerinden farklı boyutlar ve hassasiyetler eşliğinde ele alıyor; elindeki kaynakları seferber ediyor.
İçlerinden biri de, bölgeyi uzun yıllardır tanıyan Kalkınma Atölyesi, Dr. Aral Sürmeli’nin kurduğu Medikal Arama Kurtarma Derneği (MEDAK) ve ABD merkezli HERA Dijital Sağlık Vakfı arasında kurulan üçlü ortaklık çerçevesinde başlatılacak olan "hedefe yönelik sağlık projeleri ve yerel kalkınma adımları…"
Bu işbirliği çerçevesinde bir süredir saha elemanları ve uzmanlar bölgede incelemelerini olgunlaştırıyor ve adım adım yerel kalkınma ve sağlık altyapısını güçlendirmek için katkı sağlamaya hazırlanıyor.
Yürütecekleri program, dört sacayağından oluşuyor: Eğitim, psiko-sosyal destek, sosyal ve ekonomik kalkınma ve sağlık. Sağlık kısmının en önemli bileşeni ise, aşağıda anlatacağım HERA uygulaması.
Özellikle Urfa, Antakya, Adana, Antep, çocuk işçiliği ve mevsimlik tarım işçiliğinin yoğun olduğu iller. Şu anda depremzede aileler arasından mevsimlik tarım işçiliği yapanlar da can havliyle Bursa, Adana ve Mersin’e yoğunlaşırken, buralardaki geçici çadır yerleşimlerinin nüfusu artacak, çünkü kıt kaynaklarla zaten fahiş fiyatlara ulaşan evleri kiralayamayacaklar ve tüm bu döngü kaçınılmaz şekilde mevsimlik tarımda yapısal ve insani değişikliklere yol açacak.
Mersin’e şu ana kadar 400 binin üzerinde insan göç etti. Kira fiyatları sürekli artıyor; gıda ve giyinme krizleri gibi yeni sorunlar da birikmeye başladı. Göç eden toplulukların civar illerde en az bir yıl kalacağı ve önemli bir kısmının da kalıcı ikamet edeceği düşünüldüğünde, su tüketim artışından yerel kaynakların eşitlikçi bölüşümüne dek birçok sorun kapıda çözüm bekliyor.
Dolayısıyla, o çok moda tabiriyle “herkes normaline dönmeye çabalarken”, aslında bölgenin yeni normalinin şekillendiği ve bu süreçte bölgede insani yaşam ve geçim koşulları oluşana kadar hiçbirimizin normalimize geri dönmemizin pek de mümkün olamayacağı gerçeğini ıskalamayalım.
Kırsalda yeni bir yapılanma gerekiyor ve üreticilerin şu anda yem ihtiyacının düzenli olarak sağlanmasına ihtiyaç var. Ankara Büyükşehir Belediyesi de geçtiğimiz günlerde hayvancılıkla uğraşan depremzede vatandaşlara kırsal destek sağlamaya hazırlandığını açıklamıştı. Bu çerçevede, kırsal kalkınmayı desteklemek ve yerli üretme katkı sağlamak amacıyla kurulan BAKAP Tarım Kampüsü’nde yetiştirilen mısır silajları, depremden etkilenen bölgelerde hayvancılıkla uğraşan üreticilere gönderilecek.
İlk etapta 170 ton Kahramanmaraş, 100 ton Malatya ve 100 ton da Hatay olmak üzere hayvancılıkla uğraşan üreticilere gönderilecek olan yem destekleri, depremin etkilediği diğer illerde de sürdürülecek.
“Ancak bu tür destekler bir süre yeterliyken, yakın zamanda depremden etkilenen kırsal alandakilerin üretim sürecine hızla katılabilmesi için planlamalar ve destekler gerçekleştirilmeli,” diyor Kalkınma Atölyesi genel sekreteri Ertan Karabıyık.
Bölgenin hayvancılık, tarım ve genel anlamda kırsal kalkınma sorunlarını yöresel olarak düşünmemek gerek. Türkiye çapında büyükbaş hayvan varlığının yüzde 12’si, küçükbaş hayvan varlığının da yüzde 16’sını oluşturan deprem bölgesinde ahırların evlerle birlikte çöktüğü, hayvanların enkazda kaldığı veya aileler göçerken 30 bin liralık hayvanlarını 3 bin liraya sattığı düşünüldüğünde, çiftçiliği destekleyen ve bölgeyi yeniden tarım ve hayvancılık için çekim merkezi haline getiren projelere bu aşamada giderek daha fazla ihtiyaç var.
Aksi taktirde göç dalgalarının diğer büyük kentlere yeni bir demografik yük doğurması an meselesi. Yaşanan yıkımın ardından hayvancılıkta mevcut durumu saptadıktan sonra Kalkınma Atölyesi, veterinerlik hizmeti vermek için teknik bir grup kuracak ve bu şekilde hareket edecek.
Kalkınma Atölyesi, mevsimlik tarım işçiliği yapan haneler ve çocukların durumundaki değişimleri anlamak, bölge dışı göç eğilimlerini modellemek, duruma doğru müdahale edebilmek ve süreci yönetebilmek için UNICEF ve çeşitli kurumlarla projeler geliştirmeye hazırlanıyor.
Sorunun tespitinin ardından bu gruplarla geçim kaynakları ve istihdam konularında çalışmalar yürütecekler, ilk aşamada küçük işletmeleri güçlendirecek. Victor Hugo’ya atfen, yardım edilmiş yoksullar yerine ortadan kaldırılmış yoksulluk için çalışacak.
Deprem bölgesinde küçük ve orta ölçekli sanayinin de sekteye uğraması sonucunda “çocuk işçiliği” sorunu da yeniden gündemde. Ailelerin birkaç kat daha yoksullaştığı, artık başını sokacak bir evlerinin bile kalmadığı bir ortamda ekonomik kaynak tabanlarının güçlendirilmesi, çocukların bu kırılgan süreçlerde işçiliğe yönelerek eğitimlerini tamamen arka plana atmalarını önlemek açısından önemli. Kalkınma Atölyesi ve MEDAK derneği bu hassas noktaya da odaklanacak.
Deprem bölgesinde çocuklar özellikle Hatay, Adana, Adıyaman’da, mevsimlik tarım işçiliğinde yüzbinlerce çocuk çalışıyordu – ta ki depreme kadar. Ayakkabı, mobilya ve tekstilde de bölgede çocuk işçiliği yaygındı. Şimdi afetin ardından yoksullaşma arttıkça çocuk işçiliği rakamlarının da tırmanışa geçmesi bekleniyor.
Kalkınma Atölyesi, deprem illerinde tarımsal üretim süreçlerine katılan, sanayide mobilya, tekstil, ayakkabı üretiminde çalışan çocukların sorunlarını uzun zamandır sahada takip edip raporlaştırıyordu. Dolayısıyla elinde muazzam bir bilimsel bilgi ve öneri birikimi var. Şu aşamada ise, çocukların ihtiyaçlarının saptanması, ailelerin ekonomik kaynaklarının geliştirilmesi için çaba harcanacak ve çocuk işçiliğinin zararları ailelere, yerel yetkililere sürekli anlatılacak.
Kalkınma Atölyesi’nin deprem bölgesindeki yerel kalkınma çalışmalarının bir kısmı da sağlık odaklı olacak. Bunun için de Dr. Sürmeli ve Ertan Karabıyık, dijital sağlık uygulaması olarak acil bir afet sağlık haritası çıkardılar ve HERA telefon uygulamasını Türkiye’de yeniden devreye soktular.
Afet sağlık haritasında, arama motorları ve resmi kaynakları temel alarak, yeni açılan sahra hastaneleri, konteyner eczaneler ve sağlık merkezlerinin konum verilerinin teyitli güncel verileri bulunuyor.
Bu işbirliği neticesinde yeni dönemde afet bölgesinde öncelikli olarak cinsel sağlık, üreme sağlığı, anne-çocuk sağlığı, halk sağlığı uygulamaları gibi konularda bilgilendirme kampanyaları başlatacaklar ve bölgedeki dezavantajlı grupların psiko-sosyal ihtiyaçlarına yönelecekler.
Bunun için de Dr. Sürmeli ve ekibinin geliştirdiği HERA sağlık uygulaması oldukça önemli.
HERA, sadece Yunan mitolojisinin güçlü kadını değil. HERA, sadece çapkınlıklarıyla onu üzen Zeus’un yüzünden hırslı, geçimsiz ve kavgacı bir kadın olarak bilinen bir kadın da değil. HERA, Homeros destanlarının inek gözlü, altın tahtlı tanrıçası olmasının yanı sıra, şu anda sahada birçok kadını sağlık açısından güçlendiren de bir uygulama.
Özünde Türkiye'deki Suriyeli mülteci kadınların doğum öncesi sağlık kontrollerini ve aşılama oranlarını arttırmak amacıyla geliştirilen HERA (Health Recording APP) mobil sağlık uygulaması ile vaktinde mülteci kadınların hastane kayıtları ve takiplerinin yapılması mümkün olmuştu. Şu anda ise, mülteci olsun olmasın afet bölgesindeki herkesin sağlığa erişimi için etkinleştiriliyor.
Uygulama, sağlık hizmeti verenlerle hizmet alması gereken doğru kişileri bir köprü misali buluşturuyor. Koruyucu hekimlik, rutin aşılara erişim, hamilelik dönemi kontrolleri gibi anne-çocuk sağlığını koruyan ve kollayan, hatırlatıcılar gönderen bu dijital sağlık uygulaması, bölgedeki internet altyapısı iyileştikçe ve depremzedelere daha yaygın şekilde tanıtıldıkça bölgenin “koruyucu sağlık tanrıçası” olmaya aday.
İnternet bağlantısı veya akıllı telefonu olmayan depremzedelere ise SMS üzerinden ne zaman hangi hastaneden aşı veya kontrol randevusu almaları gerektiği gibi bilgiler gidiyor ve kullanıcılar, hastanedeki işlemleri bittikten sonra uygulamaya geri bildirimde bulunuyor. Yani sadece rota belirlemiyor, aynı zamanda koruyucu sağlık hizmetleri konusunda da yönlendirip anımsatıcılar kullanıyor.
Bu sistem halk sağlığında rutin kontrolleri desteklemek adına önemli çünkü pandemi döneminde hastane ortamına girmek istemeyen ve kontrollerini aksatan birçok kişinin sonraki dönemde kanser başta olmak üzere birçok komplike sağlık sorunuyla boğuşmak zorunda kaldığına tanıklık ettik.
Aşıların yan etkilerinden çekinen aşı kuşkucuları için de uygulama üzerinde temel sağlık sorunlarına dair videolar ve aşıların önemine dair açıklamalar var. Aşılamanın önemi, aşı sonrasında çocuklar özelinde oluşabilecek olası durumlar, hamilelik dönemi kontrollerinin önemi ve aile hekimliği gebe izlenim takvimi gibi konular bu videolar üzerinden depremzedelere ulaştırılıyor.
Tüm sağlık kayıtlarının anlık olarak yüklenebildiği sistemdeki veriler, kullanıcı başka bir ülkeye gittiğinde de geçerli olacak şekilde İngilizce olarak da saklanıyor. Türkçe bilmeyen bir Suriyeli veya Afgan depremzede için de yapay zeka üzerinden sözlü çeviri yapılıyor. Uygulama üzerinden 112’yi aramak mümkün.
Dr. Sürmeli ile bu konuda yaptığım söyleşide kendisinin ilginç bir tespiti oldu:
“Bütün dünyada sağlık sistemleri” diyor Dr. Sürmeli, “aynı yerde doğup aynı yerde ölen insanlar için geliştirilmiş. Ama kişinin bu çağda nereye giderse gitsin yerel sağlık hizmetlerine erişimi olmalı.”
Bu uygulama ABD’de Afgan mültecilerin de kırılgan bir grup olarak sağlık hizmetine erişimini kolaylaştırmak üzere bir süredir uygulamada. Deprem sonrasında bölgedeki herkesin, mülteci olsun veya olmasın, kırılgan topluluklara dönüştüğü gerçeği karşısında sağlık hizmetlerine erişim, temel fizyolojik ihtiyaçların karşılanmasının ardından ikincil sırada önem kazanacak.
Kalkınma Atölyesi ve MEDAK işbirliğinde dijital olarak tüm afet illerinin haritalaması yapıldı. Ekipler ilk aşamada beş il özelinde çalışıp uygulamayı tanıtacaklar. Bu aşamada sahadaki STK’larla da işbirliği yapılarak her bir sahaya özgü ihtiyacın anlaşılması hedefleniyor.
Sağlık, afet dönemlerinde yerel kalkınmanın önemli bir parçası. İstihdam kaybından psikolojik sorunlara dek yaşanan bu karmaşık süreçte sağlık ile kalkınmanın iç içe geçmişliğini görmek gerekiyor. Binaların yıkımı aynı zamanda toplumların da yıkımıyla bağlantılı. Kentlerin yeniden inşası da toplumların yeniden inşasını gerektirecek. Burada da sağlık ve kalkınma kritik önemde.
Mitolojinin güçlü ve kendine güvenen kadını Hera’dan afet bölgesinin hayatın acımasızlığı karşısında dimdik durmaya çalışan kadın ve çocuklarına selam olsun...
Menekşe Tokyay Kimdir?
Uluslararası ilişkiler alanında Galatasaray Üniversitesi'nde lisans, Avrupa Birliği bölgesel politikaları alanında Belçika Katolik Louvain Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamlayan ve Avrupa Birliği siyaseti alanında Marmara Üniversitesi Avrupa Birliği Enstitüsü'nden doktora derecesi olan Tokyay, 2010 yılından beri ulusal ve uluslararası haber ajansları için röportaj ve analizler yaptı. Uzmanlık alanları arasında AB siyaseti, Orta Doğu, çocuk hakları ve sosyal politikalar yer almaktadır. Kendisi Fransızca ve İngilizceden birçok kitabı Türkçeye kazandırdı. Aynı zamanda aylık klasik müzik dergisi Andante’de köşe yazarı olan Tokyay, bir yandan da sanat alanında önde gelen isimlerle ve müzik alanında üstün yetenekli çocuk ve gençlerle ses getiren söyleşi dizileri gerçekleştirdi.
Bütçeden empatiye de pay ayırır mısınız lütfen? 01 Aralık 2024
Birleşmiş Milletler’e kadın genel sekreter aranıyor 24 Kasım 2024
Diyabetli çocuklar için sensör lüks değil, hak 17 Kasım 2024
Eğitim İzleme Raporu ışığında, Aydınlanma’nın izinde 10 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI