Depolitizasyon çağında CHP’ye mecbur kalmak

CHP’liler şunu düşünüyor. “AKP kazanmasın diye bana oy vermelisiniz”. Diğer partileri CHP’nin yardımcı elemanına düşüren bu bakış açısı siyasetin çoğulculuğunu ve kalitesini azaltıyor.

Fotoğraf: AA
Google Haberlere Abone ol

Modern siyaset teorisi ve siyaset sosyolojisine dair metinlere göz gezdirdiğinizde karşınıza çıkan manzara çok karamsar. Hemen herkes kamusal alanın çöktüğü, insanların bireyci hazlara ve tüketim toplumu eğlencelerine yöneldiği, siyasetin itibarlı ve cazip bir alternatif olmaktan çıktığı üzerinde hemfikir. Büyük davalar, güçlü sosyal hareketler ve fikir tartışması yok artık. Kalıcı olan şeyler yerini reklam, halkla ilişkiler, siyasal pazarlama, popülizm ve demagog liderlere bırakmış durumda.

Siyasetten uzaklaşma tüm toplumların ortak sorunu. Ama Türkiye gibi ülkelerde bu jargonu yeniden düşünmemize yol açan başka dinamikler de var. Şüphesiz ki bizde de temsil krizi var. Siyasi partiler partici dediğimiz profesyonel siyasetçiler tarafından yönetiliyor. Siyasi etkinlik kamusal bir mesele olmaktan çıkıp mesleğe dönüşmüş durumda. Siyasetçiler en az 30-40 yıl siyaset yapıyor. 85 yaşına gelmiş ve 25 yıl belediye başkanlığı yapmış Yılmaz Büyükerşen'in görevini zorla bıraktığı bir ülkede yaşıyoruz. Aslında Büyükerşen tekil bir olay değil. Parti farkı gözetmeksizin bizdeki siyasi parti siyasetinin vasatı böyle.

Sadece partilerin düzeni değil, aynı zamanda söylemi de depolitizasyon çağı koşullarında sonuç doğurmakta. Bizde siyaset söz söyleme değil, kaynakları dağıtma üzerine kurulu mesela. En fazla kaynak dağıtan en iyi siyasetçi oluyor. Dahası siyaset hemen tümüyle ekonomi tarafından işgal edilmiş durumda. Sabahtan akşama kadar geçim sorunları, ücret ve maaş sorunları konuşuluyor. Ekonomi gündemini çekin siyaset boş bir levhaya dönüşüyor.

Tüm bunlar doğru. Ama Türkiye’de siyaset yine de Batıdaki kadar apolitik değil. Çünkü toplum aşağı yukarı birbirine denk güçte iki tarihsel blok arasında bölünmüş durumda. Siyasi kavga yoğun. Hararet yüksek. Muhalefet çoğunluğu elde ederek toplumsal bölüşümü yeniden düzenlemek istiyor. Bu noktada ikinci bir sorun ortaya çıkıyor: CHP. Ülkenin ana muhalefet partisi epey bir süredir toplumsal hayatın apolitikleşmesine katkı sunan sistemik bir unsur olarak iş görmekte.

Çünkü CHP’liler şunu düşünüyor. “AKP kazanmasın diye bana oy vermelisiniz”. Diğer tüm partileri CHP’nin yardımcı elemanına düşüren bu bakış açısı politik motivasyonu kırıyor, siyasetin çoğulculuğunu ve kalitesini azaltıyor. Eskiden CHP Laiklik, Atatürk ve Cumhuriyet için oy isterdi. Kurucu değerlere dokunulmaması için tüm Atatürkçüler CHP’de toplanmalı ve oylar bölünmemeliydi. Şimdilerde ise bu oylar bölünmemeli paranoyası AKP karşıtlığı bakımından söz konusu. Parti elitlerinin tümüyle, tabanın ise önemli ölçüde paylaştığı tez şu: “AKP kazanmasın diye herkes CHP’ye oy vermeli. Ana muhalefet partisiyle işbirliği yapmayan muhalefet partileri aslında gerçekte muhalefet değil. İYİ Parti ve DEM iktidar bloğuyla anlaştı. Bu partiler politik bir ihanet içinde.” Böylesi bir yorumlama tarzının her şeyi değersizleştirdiği ve CHP’yi muhalefetin tek partisi haline getirmek adına siyasal enerjiyi soğuttuğu açıkça ortada.

İnsanlar CHP’ye mecbur bırakılıyor. Bu mecburiyet bir dayatma. Bahsi geçen tavır aynı zamanda siyasi hayatta gerçek bir alternatif ortaya çıkmasını engelliyor. Bu arada CHP kendisini AKP’nin mutlak karşıtı olarak yorumluyor. Oysaki bu doğru değil. Çünkü CHP de tıpkı AKP gibi belediye başkan adaylarını merkezden atıyor. Hakim teminatlı ön seçim yok. Aşağıdan yukarıya demokrasiye izin verilmiyor. Dahası ana muhalefet partisinin pragmatizm ve popülizm konularında Türk siyaseti ortalamasını takip ettiğini görüyoruz. Lütfi Savaş örneği açıkça gösteriyor ki seçim kazanmak için siyasi etik görmezden geliniyor.

Muhalefet bloğunu depolitize eden CHP dayatmasına karşı İYİ Parti ve DEM gibi partilerin aday çıkarma kararlılığı uzun erimde doğru bu nedenle. CHP’liler “muhalefet tek parti olsun, o da benden olsun” ısrarından vazgeçmeliler. Ayrıca söylem ve örgütlenme düzeyinde bir yenilenme gerek. Kendi içinde demokratik olmayan ana muhalefet partisi ne muhalefeti ne de Türkiye’yi değiştirebilir.

* Artvin Çoruh Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü.