Demokratik Cumhuriyet Konferansı: 'Hepimiz umut yorgunuyuz'

Demokratik Cumhuriyet Konferansı'nın ikinci günü başladı. Konferansta konuşan Bekir Ağırdır, "Hepimiz umut yorgunuyuz. Kürt meselesi üzerine söylenmeyen laf yok. Ama bir ilerleme olmadı” dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP), İstanbul’da düzenlediği Demokratik Cumhuriyet Konferansı ikinci gününde devam ediyor.

Konferansta bugün “2’nci yüzyılda Cumhuriyet Fikri” başlığıyla Nilgün Toker, “Cumhuriyet’in Demokrasiyle İmtihanı” başlığıyla Bekir Ağırdır, “Eşit Yurttaşlık” başlığıyla Füsun Üstel, “Cumhuriyet ve Demokratik Ulus” başlığıyla ise Cengiz Çiçek konuşma yaptı. 

‘ONARILACAK BİR CUMHURİYET KALMADI’

İkinci yüzyılda Cumhuriyet fikrini anlatan Nilgün Toker şöyle konuştu: “Demokratik Cumhuriyet yazılması, mevcut siyaset ortamına meydan okumadır. Bir yandan Altılı Masa var. AKP var. 'AKP’nin bozduğu Cumhuriyet'i geri çağıralım.' Hayır, onarılacak bir cumhuriyet kalmadı. Ortada bir cumhuriyet de yok. Yeni bir şey yapmamız gerekiyor. Ne Cumhuriyet var ne de demokrasi var. Yurttaşlık vardı. Şimdi çok şükür yurttaş da yok. Haklarına sahip çıkan yurttaş yok. Eğer yurttaş yoksa cumhuriyet de yok. Bunlar yoksa yeniyi düşünmemiz gerekiyor. Ortaklık fikrini ortadan kaldırdılar. Kutuplaşma rejimi bunlar. Yeni rejimler düşmanlaştırıcı. Yok edici. Asimilasyon gibi bir dertleri yok. Yoksullara bile acıma kavramıyla bakıyorlar. LGBT+ bireyler tıpkı Kürtler gibi yeni rejimin düşmanı tarifiyle görülecek. LGBT’lilere de bir bozucu olarak bakılıyor. Aileyi bozan gibi. Altılı Masa da sığınmacılar için böyle konuşuyor."

‘KÜRT MESELESİYLE İLGİLİ BİR İLERLEME OLMADI’

“Hepimiz umut yorgunuyuz” diyen Bekir Ağırdır ise, “Kürt meselesi üzerine söylenmeyen laf yok. Ama bir ilerleme olmadı. Bizde demokrasi hep seçimlerden ibaret görüldü. Halbuki demokrasi ve cumhuriyet böyle bir şey değil. Devlet demokrat değil ama partiler de demokrat değil. Siyasi aktörlerin bir demokrasi telaşı yok. Asıl bundan sonraya bakalım. Önümüze tarihi bir fırsat olduğunu sanıyorum. Parlamentoda en geniş temsiliyet yeniyi inşa edebilir. Parlamentoda en geniş temsiliyet ile bir savunma yapalım. Umutlarımızı miras bırakmaya tahammülümüz yok. Temel olarak zihni devrime ihtiyaç var. Yerel yönetimler için bir takım yetkiler verilecek, Denizli bunu hak ediyor ancak Diyarbakır bunu 'yanlış kullanır' diye verilmiyor. Bu yüzden Denizli de bundan vazgeçiyor. Başka bir siyaseti örmek zorundayız. Önümüzdeki seçim medeniyet adalet ve bereket seçimi olacak" dedi.

‘MÜCADELE ALANI OLDUKÇA ZOR’

"Yerel Demokrasi ve Ulus-Devlet" başlığında konuşan, yazar Elçin Aktoprak da, "Türkiye'de de devletin tunç eli, her yerde yumruğunu vuruyor. Tabanın ihtiyacını duymak gibi yerele atfedilen bir önem yok zaten. Her türlü farklı ses bir ayrık otu olarak koparılmak isteniyor zaten. Ama bizler yerelden artık daha fazla ses duymaya başlıyoruz. İkinci yüzyılı tartışıyorsak içinde bulunduğumuz koşulları konuşmamız gerekiyor. Devlet her şeyiyle geri döndü. Bunu pek çok otoriter yönetimle birlikte Türkiye'de de gördük. Milliyetçilik kendini yeniden şarj etti. Avrupa'da yükselen sağ bunun bir örneği. Milliyetçilik kitleselleştiği için yukarıdan ve aşağıdan belirleyen olmaya başladı. Türkiye'de Mutabakat Metni'ne baktığımızda da milliyetçilik üzerinden mücadelenin yer aldığını görüyoruz. Mücadele alanı oldukça zor. İkinci yüzyıldan bahsediyorsak, tüm bu zorluklardan bahsetmemiz gerekiyor" ifadelerini kullandı. 

‘KÜRT MÜHENDİS OLUR MU?’

"Demokratik Cumhuriyet Halklara Ne Vaadediyor?" başlığı altında konuşan yazar Haydar Ergülen da şöyle konuştu: “Diyorlar ki, 'HDP ve Kürtler mecburdurlar oy vermeye.' Niye? Neredeyse suçlu ilan edecekler. Aday çıkaracaklar diye saldırı gerçekleştirdiler. Alıştılar Kürtlerin eşeğine binmeye. Kürdü mağara insanı zannettiler. Kürdistan’a Kürtlere medeniyet götüreceğiz dediler. Bir anımı anlatayım. Üniversite son sınıftaydım. Çok sevdiğim bir arkadaş yanıma geldi. O dönem 'Kürdistan sömürgedir' tartışmaları vardı. Beş yıl aynı sırayı paylaştığım arkadaşım bana, ‘Kürtlerin kuyruğu varmış’ dedi. 'Hayır, sen Kürt olamazsın' diyor. Ben onu eleştirmiyorum. Bu, Osmanlı dağıldıktan sonra ortaya çıkan yeni Türkçü akımın tezahürüdür. Bunu söyleyen aynı sırayı beş yıl paylaştığım arkadaşım. Beni gördü, kuyruksuz. Bir de İTÜ’de mühendis. Yahu Kürt mühendis olur mu? Bu cumhuriyetin, egemenlik sistemin gasp ettiği bütün toplumsal varlıkları iade etmeliler. Terörle gasp edilmiş. Kürt varlığına dönük her türlü özel savaş uygulandı.”