YAZARLAR

Delilik portatif bir şey

Kocaman komplo teorilerini bir yere bırakıp, şöyle deniz kıyısına, fabrika bacasına, okul duvarına ve tabii ki sokaklara, birkaç delilik açsak, portatif, şirin ve şaşırtıcı, hiç fena olmayacak galiba…

Her şeyde bir komplo aramak, bir yaşlılık belirtisi bence. Kendi güçsüz hissetmenin barometresi bu. Mesele bir şey değiştirip değiştirememek de değil, buna kalkışmamak bile. Komplo rahatlatıyor. Kelimeler değil aslında kifayetsiz kalan, biziz ve bunun arkasını, büyük güçlere, planlara, komploya yaslayıp, rahat ediyoruz.

Teslim olmanın mahcup hali bu. Sahiden arkalarında komplo olsa bile, bu böyle.  

Bu sendrom, iyice arttı son zamanlarda. Tam umutlu bir şey anlatıyorsunuz, müstehzi bir surat ifadesi bekliyor sizi; ‘Yok şunların oyunudur bu.’ Bir de her şeyi biliyorlar komploistler, sormayın. Ya tamam anladık elden ayaktan düştük toplumsal olarak ve mesela cep telefonu olmadan ve 23 kere telefon etmeden birbirimizle buluşamıyoruz bile ama bir şeyler de olabilir.

Niye olmasın? Birileri bir şey yapabilir…

Diyelim ki siz daha önce yaptınız ve yenildiniz ama onların da yenileceğini nereden biliyorsunuz?  

‘Delilik portatif bir şey’, bunu Cortazar’ın bir romanından aldım ama her yere bacaklarını açıp kurabilirsiniz deliliği ve sonra toplayıp yeniden, götürmek üzere koltuğunuzun altında.

Deliler ve yaşlılar arasında bir savaş bu. Umut ve yenilmişlik, İsyan ve mukadderat arasında…  

Böyle bir girişi niye yapıyorsun derseniz, küçümsemeler ve müstehzi bakışlara hazırlık olsun diye bu. Herkesin Afganistan uzmanı olduğu, hatta sayısal olarak futbol yorumcularını bile geçtiği bu günlerde, Mezopotamya Haber Ajansından Gözde Çağrı Özköse’nin yaptığı bir röportaj vardı. Afganistan’da kadınlar duvarlara Taliban karşıtı yazılar yazıyorlardı. Yani bizim eskilerin deyimiyle ‘Yazıya çıkıyorlardı…’

Delilik bu. Dünyanın külhanbeyi ABD, küçük ve taşınabilir silahlarını, ufak bir valiz yapıp, füzelerini filan, eski ve yeni müttefiki Taliban’a terk edip, trajik bir telaşla, olay yerinden uzaklaşırken, iki ya da bir kadın, -sizin için iyice düşürdüm sayıyı- sprey boya ile yazıya çıkıyor…

Dediğim gibi delilik bu ve umut.

Herkesin haritayı açıp, hangi büyük devlet, hangi sınırlardan geçerek, hangi stratejik madenler ve nedenler yüzünden, ülkeyi bir kez daha işgal eder ya da ‘kurtarır’ filan diye hesapladığı günlerde, şu kadınların yaptığına bakın.

Yok Afganistan’a ilişkin değil bu yazı, bize ilişkin. Orayı tırnaklarımızı yiyerek seyretmekten başka bir şey yapamıyoruz. Benim hatırlatmaya çalıştığım, biz ne zaman duvarlara yazmaktan vaz geçtik, sokakları bırakıp, tweetlere sığındık o zaman kaybettik. Bunu anlatmaya çalışıyorum.

Kocaman komplo teorilerini bir yere bırakıp, şöyle deniz kıyısına, fabrika bacasına, okul duvarına ve tabii ki sokaklara, birkaç delilik açsak, portatif, şirin ve şaşırtıcı, hiç fena olmayacak galiba…


Metin Yeğin Kimdir?

Yazar, belgeselci, sinemacı, gazeteci, avukat, seyyah... CNN-Türk, NTV, Kanal Türk, Al Jazeera, Telesur televizyonlarına 200'e yakın belgesel ve kurmaca filmler yaptı. Türkiye'de Cumhuriyet, Radikal, Birgün, Gündem; dünyada Il manifesto, Rebellion gazetelerine köşe yazıları yazdı. Dünyanın sokaklarını anlattığı 10'dan fazla kitaba sahip. Dünyanın farklı yerlerinde yoksullarla birlikte evler inşa etti, bir sürü farklı işte çalışarak yazılar yazdı, filmler çekti. Birçok ülkede kolektif çalışmalara katıldı, kooperatif örgütlenmelerine öncü oldu. Ekolojik direnişlere katıldı, isyanlara tanıklık etti. Türkiye ve birçok ülkede öğretim üyeliği yaptı... Ve dünyayı değiştirmeye çalışmaya devam ediyor hâlâ...