YAZARLAR

Cüret etmek başarmaktır

Keyif ve heyecan verici miydi? Sonuna kadar. Saygı uyandırıcı mıydı? Kesinlikle. Galatasaray’ın dün akşamki 60 dakikalık futbolundan ve elde ettiği sonuçtan gurur duyması lâzım. Ancak bu kadar üstün olduğu bir maçı bile neden bu kadar zorlanarak bitirdiğinin tahlilini de iyi yapması gerek. 

Galatasaray’ın geçtiğimiz sezondan bu yanaki Avrupa serüveninde Okan Buruk’un kendisinden güçlü takımlara karşı pres odaklı çok iyi oyunlar kurgulayabildiğini, buna karşın denk güçte oldukları ya da kâğıt daha zayıf görünen takımlara karşı özellikle yerleşik hücumda çözüm bulmakta zorlandığını görmüştük. Dün akşam tıpkı Manchester United ve Bayern Münih gibi, kendisinden güçlü bir rakibe karşı, her ne kadar çok eksik de olsa, yine çok iyi kurgulanmış bir planla sahaya çıktı Galatasaray ve bir kez daha rakibine büyük bir üstünlük kurdu. Öyle ki, devreye 3-1 önde girilmesi hiçbir Galatasaraylıyı tatmin etmemiş olsa gerekti. Sarı-kırmızılıların öyle bir pozisyon üstünlüğü vardı.

Aslında Okan Buruk’un tercih ettiği ilk 11, bu kalibredeki bir maç için fazla cüretkâr duruyordu: Çift santrfor, arkasında Dries Mertens, iki ileri hat oyuncusundan oluşan kanat bekler (Barış Alper Yılmaz ve Yunus Akgün) ve tek savunmacı orta saha (Lucas Torreira). Elfsborg maçıyla aynı başlangıç kadrosu ve aynı dizilişle (3-4-1-2) sahaya çıkan sarı-kırmızılıların, İsveçli zayıf rakibine dahi verdiği geçiş fırsatlarını düşününce, Tottenham’a karşı savunmada çok daha zor anlar yaşaması kuvvetle muhtemeldi. 

TORREIRA VE DAVINSON

Konuk ekip, çok eksik ve deneyimsiz bir kadroyla sahaya çıksa da, böyle cüretkâr bir rakibin verebileceği alanları çok iyi kullanabilecek Heung-min Son ve Brennan Johnson gibi iki önemli atlete sahipti. Ama Galatasaray savunmasını orta sahaya kadar çıkarmasına rağmen, rakibine o alanları maçın büyük bölümünde neredeyse hiç vermedi. Bunda elbette sarı-kırmızılıların örgütlü bir şekilde uyguladığı önde presinin büyük payı vardı. Bu prese sundukları katkılarla iki oyuncunun adının altını ise ayrıca çizmek gerekir: Lucas Torreira ve Davinson Sanchez. 

Torreira, bilhassa ilk yarıda Tottenham orta sahasına tek başına büyük bir üstünlük kurarken, Okan Buruk’un çok isabetli bir kararla üçlü savunmanın sağında başlattığı Davinson ise atletizmiyle Son’un karşı hücumlarını çok iyi önledi. Ayrıca kazandığı topları mükemmele yakın kullanarak, bir kez daha seviyesini belli eden bir performans ortaya koydu. 

Herhâlde Tottenham taraftarları, eski oyuncularının bu etkinliği karşısında epey hayıflanmışlardır. Hele ki Cristian Romero ve Micky van de Ven’in yokluğunda stoper ikilisinde görev alan Radu Draguşin ve Ben Davies’in korkunç performanslarını gördüklerinde. Özellikle Draguşin, dün akşam Galatasaray’ın adeta 12. oyuncusu gibiydi. Baskı altında olduğu neredeyse her pozisyonda yanlış bir tercih yaptı ve topu sarı-kırmızılılara kaptırdı. Ayrıca ceza sahasında da Victor Osimhen ile aralarındaki sıklet farkı fazlasıyla ortadaydı.

SARA VE MERTENS

Galatasaray’ın toplu oyunundaysa iki oyuncuya parantez açmak gerekiyor: Gabriel Sara ve Dries Mertens. Sara hem top tekniği hem de dripling yeteneğiyle eşine az rastlanır derecede komple bir orta saha oyuncusu olduğunu dün akşam da göstermeyi başardı. Bununla birlikte ikili mücadelelerdeki başarısı onu daha da özel kılıyor. Dün akşam girdiği 16 ikili mücadeleden 11’ini kazandı. Galatasaray bu sezon onun varlığı sayesinde Okan Buruk döneminde takımın en sorunlu olduğu konu olan toplu oyunda hayli gelişim kat etti. 

Mertens ise oyun görüşüyle bir kez daha kendisine hayran bıraktı. Özellikle Osimhen’in ikinci golündeki olağanüstü tek vuruşu belki yaptığı asisti gölgede bırakmış olabilir, ama o pası tam zamanında, tam hızda, tam yerine yollayabilmek büyük hüner ister. Osimhen ile olan uyumları ise bu hüneri daha da keskinleştiriyor. Nitekim dün akşam sahada kaldığı 70 dakika içinde tam 9 şut pası vererek inanılması güç bir istatistiğe ulaşan Belçikalı yıldız, bu sezon bir Avrupa Ligi maçında en fazla şut pası veren oyuncu oldu, aynı zamanda kendi Avrupa kupaları kariyerinin de en yüksek sayısına ulaştı.

60'TAN SONRA...

İkinci yarıdaysa Galatasaray adına yine çok alışık olduğumuz bir senaryo gerçekleşti. 60’tan sonra sarı-kırmızılıların oyunu giderek düştü, Tottenham’da ise Ange Postecoglou’nun Dejan Kulusevski, Pape Sarr, Rodrigo Bentancur ve Dominic Solanke gibi as oyuncularını sahaya sürmesiyle takımın seviyesi bir anda yükseldi. Her ne kadar takımın genç forveti Will Lankshear, 60. dakikada bir hayli toy bir şekilde kendisini oyundan attırsa da, sarı-kırmızılıların düşen oyun gücü karşısında bu çok da hissedilmedi.

Bunda Okan Buruk’un eleştiriye fazlasıyla açık değişikliklerinin de payı büyüktü. Önce Mertens’in yerine fiziksel olarak zaten çok kötü bir seviyedeyken, sakatlık sonrası daha da kötü durumdaki Hakim Ziyech’i oyuna alması, ardından Galatasaray’ın dün akşamki en kötü oyuncularından biri olan Mauro Icardi’yi sahada tutup, Tottenham’ın verdiği alanları kullanabilecek Osimhen’i oyundan alması, Galatasaray’ın büyük bölümünde çok üstün olduğu ve farklı kazanmayı hak ettiği maçın son dakikalarını tabiri caizse ecel terleri dökerek bitirmesine neden oldu.

Tottenham'ın ambleminde "Audere est facere" diye Latince bir ibare yazar; "Cüret etmek başarmaktır" manasında. Galatasaray'ın dün akşamki galibiyetini en iyi tanımlayabilecek şey de buydu: Cüret etmek.

Bu cüretin neticesinde ortaya çıkan oyun keyif ve heyecan verici miydi? Sonuna kadar. Saygı uyandırıcı mıydı? Kesinlikle. Galatasaray’ın dün akşamki 60 dakikalık futbolundan ve elde ettiği sonuçtan gurur duyması lâzım. Ancak bu kadar üstün olduğu bir maçı bile neden bu kadar zorlanarak bitirdiğinin tahlilini de iyi yapması gerek. 

Bu sezon Avrupa Ligi’nde en fazla şut çeken (92), net gol pozisyonuna giren (28), beklenen gol değeri üreten (11.4) ve gol atan (12) takım Galatasaray. Bu pozitif oyunun Avrupa’daki karşılığını tam anlamıyla bulabilmesi için oyunun diğer yönündeki sorunların da doğru tespit edilip çözülmesi gerekiyor.


Onur Özgen Kimdir?

1989, İzmir doğumlu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okudu. Gazetecilik hayatına 2008 yılında aylık sosyalist bir dergi olan RED Dergisi'nde başladı. Ardından sırasıyla Campaign Türkiye, FourFourTwo Türkiye, GOAL Türkiye ve Mackolik'te içerik editörlüğü ve yazarlık yaptı. Bir dönem BJK TV'de Avrupa futbolu üzerine yorumlarda bulundu. Son olarak ise GOAL Türkiye'de yazı işleri müdürlüğü görevini üstlendi. Şu anda Gazete Duvar ve Socrates Dergi'de futbol yazarlığı yapıyor ve Parodi Yayınları'nda çocuklara yönelik olarak kurgusal biyografi türünde spor kitapları yazıyor. Ayvalık'ta yaşıyor.