YAZARLAR

Cüneyt Arkın sıkılmıştı, ya son jönlerimizin gerekçesi ne?

Ekranın hemen bütün jönleri ya Osmanlı askeri, ya istihbarat elemanı, ya da mafyanın haklı tarafında yer alan ama öldürmeye de eli giden gergin karakterlerine dönüştüler. Bizim görsel evrenimizi de şiddet, silah, kılıç, kan ile kuşattılar.

Cüneyt Arkın, Yeşilçam’ın en yakışıklı erkek aktörlerinden diye düşünürüm. Türkan Şoray ile oynadığı filmlerdeki salon erkeği haliyle Alain Delon ile yarışabilirmiş gibi gelir.

Ben Cüneyt Arkın filmlerini sinemada izleyecek yaşa geldiğimde o çoktan vurdulu kırdılı tarafa geçmişti bile. Onlarca kılıç, bıçak, ok yarasına rağmen hayatta kalmayı başarıyordu. Kurşun geçirmez bir deri, hoplayıp zıplamaya müsait atletik bir yapı, gergin yüz hatları, aşağı sarkan bıyıklar…

O halini pek sevmemiştim ki o yıllarda şöhret sarhoşluğu ile kadın dövmüşlüğü de vardı. İlgi alanımın dışına düşmesi için yetmişti. Hem Tarık Akan varken kim bakardı Cüneyt’e…

Sonra televizyonda eski Türk filmleri gösterilmeye başlandı ve şaşkınlığımı hatırlıyorum. Bu adam niye vazgeçmiş ki bu rollerden demiştim kendi kendime.

Sonra bir röportajında anlatmış Cüneyt Arkın, salon erkeği rollerden sıkılmış. “Gıy gıy keman çalıyor, uzun uzun bakışıyorsun… Sıkıldım.” demişti.

Şimdinin gereksiz uzun dizilerinin bir versiyonu o zamanki Yeşilçam filmleri olmuş anlaşılan. Aynı konular, komik maddi hatalar, sonu belli senaryolar…

Uzun zamandır da dizi sektöründe buna benzer bir dönüşüm yaşanıyor. Beyaz ekranın jönleri birer birer aksiyon filmlerine kaydılar.

Kenan İmirzalıoğlu başrollere yerleştiğinde biraz sokak serserisi, uslanmaz aşık, mahallenin gözde bekarı, sevilen delikanlısı rolündeydi. Teyzelerin ellerini öper, yoksullara yardım eder, düşkünlerin hakkını korur, güzel aşık olur… Ezel, Karadayı gibi dizilerde epey bir kavga dövüş görsek de onun dahil olduğu, elini kana bulamadı diye hatırlıyorum.

Kıvanç Tatlıtuğ, Barış Arduç, Şükrü Özyıldız, Çağatay Ulusoy, Engin Altan Düzyatan…  

Ekranın hemen bütün jönleri ya Osmanlı askeri, ya istihbarat elemanı, ya da mafyanın haklı tarafında yer alan ama öldürmeye de eli giden gergin karakterlerine dönüştüler.

Bizim görsel evrenimizi de şiddet, silah, kılıç, kan ile kuşattılar. Kiralık Aşk’taki Elçin Sangu-Barış Arduç ya da Karadayı’daki Kenan İmirzalıoğlu-Bergüzar Korel ikilisinin enerjilerinin yerini kötülük peşinde koyan kadınlar, ergen öfkesi ile gözü hemen dönüveren erkekler, çirkin kaynanalar, intikamcı görümceler, kadınları döverken değil severken öldüren kocalar, duygusalından fizikisine her türlü şiddetin boy gösterdiği diziler aldı.

***

Cüneyt Arkın sıkıldım demişti. Filmografisini okurken bir kısmını reddetse de tehditle, zorla bazı vurdulu kırdılı filmlerde oynamış olabileceği iddia ediliyor.

Günümüzün dünyası ise çok farklı. Yurtdışı satışları, dijital platformlar, reklamlar, sosyal medya…

Starların küpünü doldurması için olanak çok. Demek ki birinci neden para değil.

Her şeyin hızla belirip hızla ufukta kaybolduğu bir star evreninde unutulmak, gündemden düşmek kaygısı da vardır belki. Ama kadın sanatçıların da bu kaygıları yok mu? Hepsinin birer Hürrem’e, kötü görümceye, entrikacı kadına dönüştüğünü görmedik.

Peki ya hayata dair dertler, kaygılar? Kendi kimliğimize, kişiliğimize yaptığımız yatırım? Ercan Kesal ‘Nasipse Adayız’ filminin senaryosunu bitirdiğinde kendisiyle yüzleştiğini söyledi bir söyleşide: Bu ben miyim yahu, ben nasıl bir insana dönüşmüşüm? Diye düşünmüş kendi kendine. Kendi kendine ağır gelmiş.

Bizim jönlerimizin umarız bir açıklamaları, mazeretleri, bildikleri vardır. Yoksa her şey biriktikçe ağırlaşır, hayat yaşlandıkça zorlar, hesaplaşma ileri yıllarda daha ağır gelir. Piyasa koşulları diye başlayan şey, bizim evrenimizi değiştirdiği gibi onları da değiştirmemiştir umarız.

Hakan Güngör’ün temmuz 2022’de Cüneyt Arkın’ın ardından yazdığı yazıdan bir bölüm ile bitireyim yazıyı: ‘Bize film yap’ dediler, Arkın, ‘Hayır, imkansız’ dedi. ‘O zaman buradan sağ çıkamazsın’ yanıtını aldı.

Korktu, belli etmedi, ev sahibine döndü, ‘Bu evden çıkıncaya kadar hayatımdan sen sorumlusun. Bu bir Türk geleneğidir. Türkçü olduğunuza göre bunu çok iyi bilirsiniz’ dedi.

Sakince döndü, dışarı çıktı ve taksiye atlayıp uzaklaştı. Sonraki günler çocuklarına ‘hediyeler’ gelmeye başladı, ilki 9 mm’lik bir kurşundu.

Bitmedi, sonraki yıllarda benzer bir teklif ve tartışma yeniden yaşandı, Deli Yusuf filminin setinde ayağından kurşunlandı. Cüneyt Arkın kurşunlayanları çete döküntüsü mafyalardan biri diye anıyordu.

Oldukça sorunlu filmlerde kendi rızasıyla oynadı; ama belli ki reddettikleri ve tehdide, saldırıya maruz kaldığı da vardı.”