YAZARLAR

Çok zor bir insanlık durumu!

AKP’de en vicdanlı insanların bile, hadi her gün olmasın da, gün aşırı şuna buna, bazen en toptan biçimde hakaret edilmesine, aşağılanmasına minicik bir sesli itirazı bile olamıyorsa... Başkalarının hiç olmazsa özür dilenen meselelerinde bir şey diyebilmek, öyle üste çıkıp ders filan verebilmek için, insanın hakikaten, hakikaten, hakikaten…

Kılıçdaroğlu-Alevilik meselesinde İYİ Partilinin iyi yapmadığı şeyi Akşener iyi yapıp özürle kesti.
Tabii özür dilenecek çok şey var bu ülkede, ama kendisi de zaten biliyor bunları.

Tartışmaya geç de olsa en önemli katkı iktidardan, Ömer Çelik’in sesiyle ve tonlamalarıyla geldi.

Bu açıklamadan şunu anladık:
AKP, “6’lı ittifak” içindeki bu Alevilik tartışmasını çok üzücü, çok fena bulmuş!
Olacak şey mi, hakikaten?

Yılları unutuyorum, bağışlayın; isimler de şu anda artık önemli değil…

Misal, bir zamanlar Diyanet bütçesi görüşülürken, “Alevilere verirseniz, yarın Satanistler de ister” diyen kimin milletvekiliydi?

Misal, “Alevi ve Kürtlerin çocuklarını yalancı yetiştirdiğini, onlar çifte kavrulmuş yalancı” yazan köşe yazarı hangi partinin eski milletvekiliydi?

Misal, “Kılıçdaroğlu Alevi olduğu için Esad’a sempatiyle bakıyor” diyen hangi partidendi?

Alevi türbesini yıktıran belediye başkanı hangi partiden seçilmişti?

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nde konuşurken birden Alevi-Bektaşiler’i aşağılayan Meclis üyesi hangi partidendi?

Şunu söyleyeyim:
Biraz tanımışsam, Ömer Çelik’in “şahsen” bu şahısları da (hangi partiden olursa olsun) asla onaylamayacağını biliyorum.

Fakat olay şu:
Şahsınız ne derece şahsi olabiliyor?
Kendiniz ne derece kendiniz olabiliyorsunuz?

Yani partinin tüm açılımları kaçılıma dönüşmüşse hızla ve bunu gerekçelendirmek, bir tarafı betonlaştırmak için bin türlü nefret sürekli tedavülde ise, ne diyeceksiniz ki!

Okumuş yazmış, belli bir kültürel ve insani, vicdani birikimden süzülmüş, hayata daha renkli ve çeşitlilikler içinden bakmış olmanız ile üstlendiğiniz hiyerarşik ve artık kabuklaşmış görevlerdeki “itaat-biat” yörüngesindeki konumunuz yaralayıcı biçimde çelişiyor olmalı.
Belki yanılıyorumdur ki o da fena!

Bunu genelleyerek söylüyorum.
Kim öyle ise!

AKP’de en vicdanlı insanların bile, hadi her gün olmasın da, gün aşırı şuna buna, bazen en toptan biçimde hakaret edilmesine, aşağılanmasına minicik bir sesli itirazı bile olamıyorsa…
Başkalarının hiç olmazsa özür dilenen meselelerinde bir şey diyebilmek, öyle üste çıkıp ders filan verebilmek için, insanın hakikaten, hakikaten, hakikaten…

Diyemedim!

Demek de istemedim!

Not: Bu sütunda polisin hakları ve haksızlıkları üzerine yazılara, polis intiharlarına dair söylediklerime denk gelmişsinizdir.
Dün de öyle bir yazı yayındayken, Batman’da özel harekatçı bir polisin karısını ve çocuğunu öldürüp intihar ettiği haberi (de) geldi!
50 yaşında polis, 47 yaşında karısı, 18 yaşında evladı!

Bir polis, karısını, evladını öldürüp intihar edebilecek bir ruh haline sürüklenmiş ise… ondan daha önce, belki iki gün önce, belki 6 ay önce, belki bu raddeye gelmekten çok uzaksa dahi henüz, mesela toplumsal bir olayda, “düşman” bildiği, gömdüğü, bellediği birilerine karşı ne halde olabiliyor?

Bir insanın ailesini katledip kendini de yok etmeye koştuğu an, inanılmaz bir an olmalı. Karar diyemiyorum, kararsa bile!
Ve ondan hemen önceki anları hakkında ne devletin, ne toplumun bir fikri var!
Tam tersine her birini her gün mobbingle, hakaretle, aşağılamayla ve bunun karşılığında başkalarına nefretle dolduruyorlar!


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.