Çocukları hapsetmek...

Çocuk hakları savunucusu Avukat Seda Akço ile Türkiye'de çocukların hapsedilmesine olanak sağlayan yargı düzenini, uluslararası mevzuatı ve yapılması gerekenleri konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

Zafer Kıraç* [email protected]

‘Çocuk adalet sistemine dair ilkelerin iyi işleyebilmesi, yani çocuğun yararını koruyacak ve çocuk için güvenli bir çevre oluşturacak biçimde işleyebilmesi için çocuk koruma sisteminin güçlü olması gerekir.’

Türkiye de çocukların hapsedilmesi çocuk hakları açısından sorunlu bir yerde durmaya devam ediyor. Şu anda uygulanmakta olan ve sağlıklı işlemeyen hatta çocuklara zarar veren bir sistem var. Oysa bunun yerine geçebilecek pek çok öneri ve iyi uygulama örnekleri mevcut. İşin kötü tarafı ortada bir sorun yokmuş ve her şey yolunda gidiyormuş gibi davranan sorumlular ile bir tartışma bile yürütülemiyor.

Bu alanda çaba sarf eden akıl yürüten insanlar var, hukukçular, insan hakları savunucuları, çocuk hakları savunucuları ve sivil toplum örgütleri var. Çocuk hakları savunucusu Avukat Seda Akço ile çocuklar ve hapsedilmeyi konuştuk.

Özgürlüğü kısıtlayıcı tedbir ve cezalara son çare olarak başvurulması ilkesinin çocuklar bakımından uygulanmasının önündeki engel nedir?

Seda Akço

Çocukların özgürlüklerinin kısıtlanmasının son çare olması ve mümkün olan en kısa süre ile sınırlı olması ilkesini, BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nin, ceza hukukunun çocuklara uygulanması konusunda getirdiği temel prensiplerden ikincisi olarak kabul edebiliriz. İlki mümkün olduğunca çocukları ceza adalet sistemi içerisine sokmayın. İkincisi de eğer sokmak zorunda kaldıysanız, özgürlüklerini kısıtlayıcı tedbir ve cezalara başvurmayın.

Bu prensibin uygulanabilmesi için, bir dizi düzenlemeye ihtiyaç var. Öncelikle yasal olarak, bu iki prensibi hayata geçirecek ilkelerin belirlenmiş olması gerekir: ceza sorumluluğu yaşının yükseltilmesi, yargı dışı yolların kapsamının genişletilmesi, tutukluluk yargılama için sınırlama getirilmesi gibi.

İkinci olarak da özgürlüğü kısıtlayıcı tedbir ve cezalar yerine başvurulacak yöntemlerin belirlenmesi ve asıl olarak da bu yöntemlerin uygulanması için gerekli idari düzenlemelerin yapılması ve hizmetlerin devreye sokulması gerekir: programlar geliştirilmesi, çalışacak elemanların yetiştirilmesi, kuruluşlar açılması, bunlar için gerekli bütçelerin ayrılması gibi.

Acaba bu yapılması gerekenler hangi sıralama ile yapılmalıdır? Problem biraz da bu sorunun cevabının doğru bir biçimde verilememesinden ve yapılması gerekenler arasındaki sıralamadan kaynaklanmaktadır. Genel eğilim, çözümün öncelikle yasal düzenlemeye bağlanmasından yanadır. Ancak bu hayatın olağan akışına aykırıdır ve bu sebeple de Türkiye’de çocuk adalet sisteminde bir türlü beklenen ilerleme kaydedilememektedir.

Diyelim ki bugün yasa koyucuyu ikna ettik ve ceza sorumluluğu yaşı 18 oldu ve/veya tutuklama yasağının kapsamı genişletildi ve 18 yaşa çıkarıldı ve/veya kamu davasının açılmasının ertelenmesi çocuklar için bütün suçlarda uygulanabilir bir yöntem olarak kabul edildi; yarın kasten öldürme suçu işlediği iddiası ile gelen 16 yaşındaki bir çocuk için Cumhuriyet Savcısı örneğin kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verdiğinde, bu çocuk ile ilgili hangi müdahale programı devreye girecek?

Bu soruya tatmin edici bir cevap veremediğimiz müddetçe ne yasa koyucuyu ne de yasa uygulayıcıyı özgürlüğü kısıtlayıcı tedbir cezalara son çare olarak başvurulmasına ikna edebiliriz.

Biz hep çemberin dışı ile meşgul oluyoruz…

Özgürlüğü kısıtlamanın alternatifi konusunda cevabımızın neden tatmin edici olmadığını açıklamak için önce bardağın dolu tarafında neler bulunduğuna bakalım.

Varlığının önemi ve kapsayıcılığı nedeniyle önceliği, Çocuk Koruma Kanunu’nun 4. maddesinde yer alan “çocuklar hakkında özgürlüğü kısıtlayıcı tedbirler ile hapis cezasına en son çare olarak başvurulması” ilkesine vermek gerekir.

Bu ilkenin ardından, çocukları adalet sisteminin müdahalesinden koruyucu en önemli prensip ceza sorumluluğu yaşıdır. Türk Ceza Kanunu’nun (md.31) belirlediği 12 yaş düşük olsa da 12 yaşını doldurmamış olanları ceza hukukunun müdahalesinden koruyor olması bakımından dikkate alınması gerekir. Bu yaşın düşüklüğü hem BM Çocuk Hakları Komitesi’nin Türkiye’ye ilişkin sonuç gözlemlerinde hem de diğer raporlarında dile getirilmektedir.

Tutuklama yasağı ve tutuklu yargılama süresine getirilen kısıtlamalar, çocukların özgürlüklerini kısıtlayıcı tedbirlere son çare olarak başvurulması ve bunun mümkün olan en kısa süre ile sınırlı tutulması ilkesini hayata geçirmenin aracı olan düzenlemeler olarak dikkate alınması gereken düzenlemelerdir. Çocuk Koruma Kanunu’nun 21. maddesi, 15 yaşını doldurmamış çocuklar hakkında üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerinden dolayı tutuklama kararı verilemeyeceğini öngörür. BM Çocuk Hakları Komitesi ise, son çare olması ilkesini düzenlerken suça dayalı bir ayrım yapılmamasını öngörür. Dolayısıyla, elimizde bir koruyucu düzenleme bulunmakla birlikte, bunun kapsamının hem yaş hem de suç bakımından daraltılmış bir düzenleme olduğunu tespit etmemiz gerekir.

Ceza Muhakemesi Kanunu 102. maddesi ile tutuklu yargılama süresine kısıtlama getirilmektedir. Buna göre yetişkinler için öngörülmüş olan azami tutukluluk süreleri 15 yaşını doldurmamış çocuklar bakımından yarı oranında, 18 yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ise dörtte üç oranında uygulanacaktır. Fikir vermesi açısından bu sürelere örnek vermek gerekirse, ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda 15 yaşından küçükler bakımından tutuklu yargılama süresi bir yıldır ve zorunlu hallerde bu süre uzatılabilir. Bu durumda uzatma süresi toplam on sekiz ayı, Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlarda otuz ayı geçemez. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere bunlar çocuklar için neredeyse sınırlama yok anlamına gelmektedir. Çünkü çocuklukta bu süreler gelişim bakımından çok büyük farklar yaratacak niteliktedir.

Özgürlüğü kısıtlayıcı tedbir ve cezalardan kaçınmak için bütün uluslararası metinler yargı dışı yolların sisteme güçlü biçimde katılmasını önermektedir. Uzlaşma, kamu davasının açılmasının ertelenmesi gibi ceza kovuşturmasından sakınılacak yöntemler ile başlayıp, cezanın infazından kaçınmayı sağlayacak cezanın ertelenmesi veya şartla salıvermeye kadar uzanan bir dizi kurum önerilmektedir. Bu kurumlar da Türk hukukunda mevcuttur. Ancak hepsi özellikle cezanın süresi ile bağlantılı bir sınırlamaya tabidir. Dolayısıyla her tür suç için uygulanamaz. Örneğin Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre (md. 171) üst sınırı üç yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren suçlarda kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verilebilir. 15 yaşını doldurmamış çocuklar bakımından bu süre beş yıldır (ÇKK md.19).

Yargı dışı yollar bakımından bir diğer önemli eksiklik ise, bu yolların genel ceza muhakemesi içinde düzenlenmiş olması ve çocuk adalet sisteminin amaçları ile ilişkilenmesini sağlayacak pedagojik metotları içermemesi yani çocuğa özgü hale getirilmemiş olmasıdır.

Özetle, mevzuatta özgürlüğü kısıtlayıcı tedbir ve cezaların son çare olması ilkesi temel ilke olarak benimsenmiş olmakla birlikte bu ilkeyi hayata geçirecek düzenlemeler yaş ve eylem ile ilgili sınırlamalara tabidir. Öte yandan, birçoğu çocuk adalet sistemine özgü müesseseler olarak tasarlanmamıştır. Ancak bu tespit önemli olmakla birlikte esas odaklanılması gereken yeri işaret etmez. Bu tespitten hareketle yapılması gerekenleri belirlediğimizde ne yasa yapıcılar ne de uygulayıcılar nezdinde yol almamız mümkün olabiliyor. Daha da önemlisi burada tespit ettiğimiz eksiklikleri gidererek çocuklar için daha güvenli bir ortam yaratmış da olmuyoruz.

O nedenle asıl soru, yasal düzenlemelerin ceza adalet sisteminin müdahalesinden uzak tuttuğu çocuklar ile ilgili neler yapıldığıdır. Bu sorunun cevabına odaklanmamız gerekir.

Bir de çemberin içine odaklanmayı denesek…

Ceza sorumluluğu olmayan çocukların suç sayılan bir davranışı gerçekleştirmeleri halinde ne yapılıyor? Hakkında adli kontrol kararı verilen çocukların yararlanabildikleri programlar neler? Bu programların etkililiği nedir? Hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına veya kamu davası açılmasının ertelenmesine karar verilen çocuklar ile ilgili programlar neler?

Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 16. maddesine göre, kolluğun çocuk birimi, suça sürüklenen çocuklar hakkında işleme başladığında durumu Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne bildirmekle görevli. Acaba bu bildirim yapılıyor mu? Bu bildirimi alacak bir birim var mı? Bu tür bildirimleri alan il müdürlüğü nasıl bir işlem yürütüyor?

Çocuk Koruma Kanunu, ceza sorumluluğu olmayan veya hakkında cezaya alternatif yöntemlere başvurulan veya koruyucu ve destekleyici tedbirlere hükmedilen çocukların kararlarının denetiminin Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüklerince yerine getirilmesini öngörüyor (ÇKK md.37). Bu denetim kararlarının amacı, çocuk hakkında verilen kararın amacına ulaşması için çocuğa rehberlik edilmesi. Acaba, bu denetim kararlarının yerine getirilmesinden sorumlu bir birim var mı? Varsa personel, bütçe ve programları açısından yeterli bir yapılanmaya sahip mi? Ne tür programlar uygulanıyor ve bu programların başarısı nedir?

Çocukların tutukevleri veya cezaevlerin olmaması için ya gelişimlerinin güvence altına alındığı ailelerin yanında ya da aile ortamına en yakın ve çocuğun yararına en uygun bir başka güvenli yaşam alanında olmaları gerekiyor. Bunun dışındaki seçenek ise sokak.

Bu tartışmanın sağlamasını yapmak için şu sorulara cevap aranabilir: Türkiye’de suç ile ilişkilenmiş çocuklarla ilgili bakım, koruma, eğitim, rehabilitasyon işlevi gören hizmetler nelerdir ve bunlar hakkında toplum ne kadar bilgi sahibidir? Sosyal hizmet veren kuruluşlardan hangileri kendilerini bu özellikteki çocukların bakım ve gözetiminden sorumlu hissetmektedir? Bu alanda yeni hizmet modelleri geliştirmek için ne tür çalışmalar yapılmaktadır?

Özgürlüğü kısıtlayıcı tedbir ve cezalara son çare olarak başvurulması çocuk adalet sisteminin ve çocuk koruma sisteminin diğer kurumlarından bağımsız, kendi başına işleyecek bir ilke değildir. Bu ilkenin uygulanması için çocuk adalet sisteminin kurum ve çalışanlarından önce çocuk koruma sisteminin kurum ve çalışanlarına odaklanmak gerekir. Çocuk adalet sistemine dair ilkelerin iyi işleyebilmesi, yani çocuğun yararını koruyacak ve çocuk için güvenli bir çevre oluşturacak biçimde işleyebilmesi için çocuk koruma sisteminin güçlü olması gerekir.

Nasıl yapmalı?

Bütün bunları bir denklem haline getirecek olsa şöyle bir denklem yapabiliriz:

Yasanın ceza hukuku müdahalesine karşı korumasız bıraktığı ve bu sebeple tutukevinde ve cezaevinde olan çocuklar

    +

Yasanın ceza hukuku müdahalesinden koruduğu ancak suç ve benzeri risklerden koruyucu hizmetlerden yeterince yararlanamadığı için tekrar suç işleyen veya başkaca risklere açık yaşayan çocuklar

   =

Bu tabloya bakarak ceza hukuku müdahalesini esnetmek istemeyen yasa koyucu ve uygulayıcılar

Bu iki konudan hangisine odaklanmak gerekir. Benim cevabım ikinci değişkene odaklanmak olur. İkinci değişken sabit durduğu sürece birinci değişkene dair talepler, yani ceza sorumluluğu yaşını yükseltin, daha az tutuklama veya hapis cezası verilmesini sağlayacak yasal düzenleme yapın gibi talepler hem yetki sahipleri nezdinde karşılık bulmuyor hem de çocuklar için daha güvenli bir ortam vaadi gibi görünmüyor. Oysa ikinci değişkene dair talepler, yani yasanın ceza hukuku müdahalesi dışında tuttuğu çocuklar hakkında öngörülen koruyucu düzenlemelerin etkili biçimde uygulanması için hizmet, personel, program, bütçe talep etmek ve böylece alternatiflerin işlediğini göstermek; hem ikinci değişkeni “yasanın ceza hukuku müdahalesinden koruduğu, suç ve benzeri risklerden koruyucu hizmetlerden yararlanan çocuklar” haline dönüştürecek hem de birinci değişkenin niceliğinde etki yaratacaktır.

Elbette çocukların özgürlüklerinin kısıtlanmasına dair kararları ve kurumları yerindelik ve yeterlilik bakımından sorgulamak gerekir. Bu sorgulama, bu hizmetlerin kalitesini arttırmak bakımından son derece gerekli ve işlevseldir. Ancak, çocukları özgürlüğü kısıtlayıcı tedbir ve cezalardan korumak için sunulması gereken hizmetler olmadan, onların yararlarını korumamız mümkün değildir ve şu anda Türkiye’de asıl büyük eksiklik çocuklar için koruyucu hizmetlerin yeterliliğine ilişkindir. Nitekim birçok ülkede, münferit davalar bazında ceza adalet sistemi çalışanlarını ceza hukuku müdahalesinden vazgeçirmek için alternatif önermek de bu sistemin bir parçası olan sosyal hizmet çalışanlarına verilmiş bir roldür.

***

Çocuk hakları savunucularıyla, çocuklar ve hapsedilmeyi konuşmaya devam edeceğiz...

* İnsan Hakları Çalışanı