YAZARLAR

Çocuklar, zaman şimdilik yanınızda değil!

İyi ki Montrö var mı denecek yoksa taviz talepleri mi kapıyı çalacak? Ukrayna’nın “Boğazlar (Rus gemilerine) kapatılsın” talebi ile Rusya’nın “Bu Ukrayna’ya bir daha İnsansız Hava Aracı ve silah satmayın” talebi, hatta uyarısı nasıl dengelenecek veya püskürtülecek? Çok yönlü dış politika mıydı bu, yoksa yönünü şaşırmış mı, hepimizin fikri farklı olabilir. Ama durum özetle bu. İnsan kayıpları, savaşın enkazı, “emperyalist histeri”nin coşması zaten halkların felaketi.

Bir NATO üyesi olan Türkiye…
İncirlik’te Rusya’ya (tabii Sovyetler’e) karşı nükleer başlıklar tutup…
NATO’nun muhalefetine rağmen Putin Rusya’sından S400 füzeleri aldıktan sonra…
Putin’in muhalefetine rağmen Ukrayna’ya İnsansız Hava Araçları, Bayraktar TB2 sattı, satıyor, orada üretim tesisi kurmak için anlaştı.
Bunları “çok yönlü, kişilikli politika” olarak da görebilirsiniz…
“Yönünü şaşırmış, çok kişilikli politika” olarak da.
Size kalmış, ben karışmam!

İki gün önceki yazı böyle başlıyordu.
Artık mecburen “karışmak” zorundayız; çünkü savaş, saldırı, işgal söz konusu ise, bir tavrımız olmalı.
Sadece bölgenizdeki yangın için değil, kendi ülkenize karıştığı için de.

Rusya’nın Ukrayna’ya karşı aradığı “bahaneler”in içinde “biz” de varız. Şahsen siz kendiniz olmasanız da.

1.Ülkenizin, daha doğrusu devletinizin üye olduğu NATO. Rusya ve Putin, Doğu’ya, Türkiye ve Yunanistan dışında kendisine saplanarak “genişlemiş ve genişlemek isteyen” bir NATO projesini de bombalıyor.

SSCB’nin çöküşü sonrasında “Soğuk Savaş silahlanması”nın biteceğinden panikleyen büyük silah şirketlerinin de istediği “NATO genişlemesi” Ukrayna ve Gürcistan’a da sokulduğunda, Rusya hem panik yaptı hem de NATO’ya nanik!
(Andrew Cockburn, Varşova Paktı’nın çöküşünden sonra 20 yılda 12 yeni NATO üyesine 17 milyar dolarlık “NATO standardı” silah satışı yapıldığını yazmıştı.)

2. Girişteki bölümde yer alan, dünyaca takdir edilen “Bayraktar TB2 İnsansız Hava Araçları”nın alıcısı Ukrayna ordusu.
Donbas (Donetsk) "ayrılıkçıları"na karşı kullandılar; yani Rusya’ya da karşı. Muhtemelen şu anda da kullanılıyor. Ve muhtemelen Rus bombardımanlarındaki nokta atışlarından bazılarının hedefi de, “Türkiye’de Cumhurbaşkanı’nın damadı tarafından üretilip satılan” İnsansız Hava Aracı istasyonları!
Rusya “Donbas güvenliği” gerekçe ya da bahanelerinde, Avrupa’nın 10’uncu büyük ordusu sayılan Ukrayna ordusunun bu yeni donanımını da ciddi mesele yapıyordu zaten.

3. Bundan sonra Rusya’nın Gürcistan, hatta Moldova için adım atması durumunda, Karadeniz’in ve sınır ötemizin tam bir “Putin Savaşı” kuşağı haline gelecek olması. Bunlara Suriye’deki sürprizleri de eklemek mümkün olabilecek.

4. Zaten ekonomisi titreyen, halkı fiili enflasyon ve faturalarla üşüyen hatta donan Türkiye’nin gaz ve tahıl tedarikinin, ihracat ve turizm gelirlerinin tehdit altında bulunması.

5. Boğazlar meselesi. Hangi gemiye izin verilecek hangisine verilmeyecek? İyi ki Montrö var mı denecek yoksa taviz talepleri mi kapıyı çalacak? Ukrayna’nın “Boğazlar (Rus gemilerine) kapatılsın” talebi ile Rusya’nın “Bu Ukrayna’ya bir daha İnsansız Hava Aracı ve silah satmayın” talebi, hatta uyarısı nasıl dengelenecek veya püskürtülecek?

Çok yönlü dış politika mıydı bu, yoksa yönünü şaşırmış mı, hepimizin fikri farklı olabilir. Ama durum özetle bu.
İnsan kayıpları, savaşın enkazı, “emperyalist histeri”nin coşması zaten halkların felaketi.
Demokrasinin kırıntısını bile ezen “karizmatik-otokratik-despotik” liderlerin, geçen gün Ümit Kıvanç’ın çok iyi belirttiği gibi, “imparatorluk ihtirası” böyle bir şey.

Putin de nitekim sadece “Rusya’nın ön cebi” Donbas’la, yani “kendilerini isteyen halklar”la yetinmiyor, istemeyenlere de bomba, ölüm, istila yağdırıyor.
Bunun için de, iki gün önceki yazımda genişçe yer verdiğim bir meseleyi, “2. Dünya Savaşı’nda komünistleri, Rusları ve on binlerce Yahudi’yi katleden Nazi işbirlikçisi Ukraynalılar”ı da dünyanın önüne meşru gerekçe diye atıyor!

TARİH TALİHİ DE YAZAR

Devlet bütünlüğü ile halkların kendi kaderini tayin hakkının aynı anda bir diğerini katlettiği bu iki devletin bize pek uzak olmadığını biliyoruz.

17. yüzyıl başlarında, Lehistan-Letonya birliğinin Ukrayna bölgesindeki Kazaklar, Boğaz’a girmiş, Sarıyer ve Yeniköy’e kadar ulaşmışlardı. Osmanlı-Leh Savaşı geldi sonra.
Çarlık ordusunun Yeşilköy’e (Ayastefanos) kadar gelişini zaten bilirsiniz!

Şimdi gündemde olan Boğazlar ise, Çanakkale savunması ile tarihin akışını değiştirmişti:
Osmanlı’yı yıkılmaktan kurtaramasa da yenilgiyi geciktirdi “Çanakkale Destanı.” Ondan da önce, Rus İmparatorluğu’nun yıkılmasını, Bolşevik Devrimi’nin kazanmasını sağladı.
Çanakkale’yi geçemeyince Karadeniz’e çıkamayan İngiliz-Fransız donanması, İstanbul’u bile isteyen Çar’ın yardımına gidemedi. Devrim hızlandı, Kızılordu ilerledi.
1916’da Trabzon’u bombalayıp işgal eden Çarlık donanması artık Karadeniz’de sıkışmış, “gemilerde isyan” patlamıştı.
Müttefikler, Mondros’la Osmanlı teslim olunca Karadeniz’e çıktıklarında ise, Fransız Amiral Dumesnil ve 126 gemilik filosu ancak Kırım’da pes eden General Wrangel’in Beyaz Rus ordusundan kalanları ve kaçan halkı İstanbul’a taşıyabildi.
Sovyet Devrimi, Osmanlı’nın ama esas 1919’da başlayan Millî Mücadele’nin Doğu sınırını ve Karadeniz’i rahatlatmış, ayrıca İnebolu’ya gelen Sovyet denizaltılarıyla para, altın ve silah yardımı İstiklal Savaşı’na destek vermişti.

Troçki’nin baş komutasındaki Kızılordu’nun Kırım komutanı Kırgız Firunze’ydi.
Onu, Voroşilov’la birlikte, Taksim Cumhuriyet anıtında İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak’ın yanındaki heykelinden de bilirsiniz!

O devrimin en sıcak günlerinde Lenin, bugün Putin’in lanet okuduğu bir şey söyleyivermişti:
“Ukrayna halkı şu anda Rusya’dan kopmak değil, özerklik istiyor ama, ama hiçbir demokrat Ukrayna’nın Rusya’dan özgürce ayrılma hakkını inkâr edemez. Birlik ancak iki halkın da gönüllü arzusuyla olur. Bunu böyle kabul etmeden Çarlık zihniyetinden çıkamayız. Yaşasın özgür Ukrayna’nın işçi ve köylüleri!”

Bu “tarihe dönüş”ün sebebi aslında “geleceğe bakış.”
“Oralarda” bir şey olduğunda, “buralarda” bir şey olmaması imkânsız çünkü!

Muhalif Rus gazetesi Novaya’nın 2021 Nobel sahibi Genel Yayın Yönetmeni Dimitri Muratov bitirsin yazıyı; buradaki “sadık gazeteciler”in anlamayacağı bir dille:
“Hepimiz erken saatlerde yazı işlerinde toplandık. Keder içindeyiz.
Ülkemiz, Başkan Putin'in emriyle Ukrayna ile savaş başlattı. Ve bu savaşı durduracak hiç kimse yok. Kederle birlikte bir de utanç içindeyiz.
Gezegenimizdeki hayatı yalnızca küresel bir savaş karşıtı hareketi kurtarabilir.”

Bir Rus atasözü dermiş ki…
Zaman arkamızda, zaman önümüzde, zaman yanımızda değil!


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.