YAZARLAR

‘Çıplak’ hadisesi ya da sansürün ‘sivilleşmesi’

“Çıplak” dizisinin BluTV tarafından yayından kaldırılması, sansürün ‘ihbar’ sürecinin de yaptırım aşamasının da artık ‘sivilleştiğini’ gösteriyor. Devlet sansür için artık elini bile kirletmiyor.

Bambaşka koşullar altında Cüneyt Özdemir’in BluTv’de yayınlanan “Çıplak” adlı dizi ile ilgili yorum ve twiti, sansür zihniyetiyle dalga geçen bir eylem olarak görülüp, eğlenceli bile bulunabilirdi. Ama içinden geçtiğimiz iklim, yaşadığımız politik atmosfer dolayısıyla o twiti gören herkes, bir ihbar kabul edileceğini, birilerinin bunun üzerine harekete geçebileceğini düşündü. Sıkıntı Cüneyt Özdemir’in de bunun düşünme ihtimalinin yüksekliği ve buna rağmen o twiti atması.

“Çıplak” dizisi, benzer birçok yazı, video, şarkı vb. gibi ‘araya kaynayan’ yapımlardan belli ki... Kendi adıma iki bölüm dayanıp kapatmış olsam da, cesaretli bulduğumu belirteyim. ‘Araya kaynayan’ tanımlamasını biraz açmakta fayda var. Bugün Türkiye’de savcıları harekete geçiren saikleri kestirmek zor. Çünkü çoğu zaman yazılı bir hukuki metinle değil de politik, ahlaki ve dini motivasyonlarla hareket ettikleri için hakkında soruşturma açılan bir yazıya, videoya, şarkıya ya da filme bakıldığında ortalıkta onlarca benzeri varken neden ona açıldığını anlamak zorlaşıyor. Hangi ürünün sansür edileceği, dava konusu olacağı biraz da ‘tesadüflere’, o ürüne birisinin özel olarak dikkat çekip çekmeyeceğine de bağlı olabiliyor. Gecenin bir vakti canı sıkılıp bir şey izlemeye başlayan ‘hassas vatandaş’lardan birisi, içeriği beğenmeyip RTÜK’e ya da CİMER’e şikayet edebiliyor mesela. Ama yine burada bile işin bir resmi tarafı var. Fakat “Çıplak” dizisinin yayından kaldırılma süreci, yepyeni bir aşamaya, sansürün sivilleşmesine işaret ediyor. Ki bu oldukça tehlikeli bir süreç.

Yaşananları anlamlandırmak için Türkiye’nin yüz yıllık sansür tarihinde uzun bir gezintiye çıkmaya gerek yok. Birkaç ay geriye gitmemiz yeterli olacak. Temmuz ayında, Netflix’in Türkiye’de çekeceği “Şimdiki aklım olsaydı” adlı diziyi iptal etmesiyle sansür hadisesi yaşanmıştı. Bakanlığın dizideki eşcinsel karakterin çıkartılması isteğine Netflix ve film ekibi boyun eğmiş, biz de bu durumu “İçselleştirilmiş sansür”  olarak tanımlamıştık. RTÜK başkanının içerikler konusunda Netflix yöneticilerinin ‘dikkatini çektiği’ne dair haberlerin ardından da bunun henüz çekilmemiş yapımlara dair “Ön alıcı sansür”  olduğunu ifade etmiştik.

Dikkat edilirse, yakın dönemdeki bu gelişmelerin bir yanında devlet duruyor. Oysa Cüneyt Özdemir’in fitilini ateşlediği ve BluTV’nin hiç ikiletmeden “Çıplak” dizisini yayından kaldırdığı bu sürecin bütün unsurları sivil. Kamuoyu oluşturacak kadar çok takipçili bir televizyoncu eskisi, çoğu kişinin ortak kanaati olduğu üzere ‘bilerek’ böyle bir kışkırtma yapıyor. RTÜK başkanını da dizinin içeriğin konusunda ‘kendince dalga geçerek’ uyarıyor. Ama dizinin kaldırılması için RTÜK ya da hukuki bir yaptırımı beklemeden kanalın kendisi sansür kılıcını çekiyor. Üstelik gelen haberlere göre dizinin ikinci sezonu şu sıralarda çekiliyor olmasına rağmen. Burada dizinin yaratıcı ekibinin de ‘şimdilik’ ses çıkar(a)mamış olmasını not düşelim.

Sansürün sivilleşmesi Cüneyt Özdemir gibi ‘ihbar’ anlamına gelecek paylaşımlar yapmasını gerektirmiyor ille de. Bir eleştiri/ haberde “Türkiye’nin giderek bir diktatörlük haline gelmesini ironik bir dille anlatıyor” ya da “Sevişme sahnesi bizim sinemamızda pek de rastlamadığımız türden bir açıklığa sahip”, olmadı “roman bir tarikatta büyümüş eşcinsel bir karakteri ele alıyor” şeklindeki bir ifadeniz de artık sizden bağımsız olarak ‘ihbar’ kabul edilebilir devlet tarafından. Ama geldiğimiz aşamada o filmi gösteren sinemayı, diziyi yayınlayan kanalı, kitabı basan yayınevini de tedirgin edebilir, ‘önlem’ almaya itebilir.

Buna çok güzel bir örnek “Ranini” adlı Twitter hesabından geldi. Ranini.tv adlı sitenin yöneticisi olan hesap şu paylaşımı yaptı: “RaniniTv beş yıldır yayında. Çok benzer bir durum yüzünden hayatımda ilk kez bir yazıyı sansürledim birkaç hafta önce. Yazara utana sıkıla gerekçe sundum ve ‘Hacı, kör ölür bu yorumu ihbar sayarlar. Çıkaralım’ dedim. Cüneyt de masuma yatmasın, hepimiz farkındayız işleyişin…”

Bu örneği vermemdeki kasıt editörün sansürünü değil, asıl içeriğin ihbar kabul edilebileceğine dair içselleşmiş refleksini öne çıkarmak. Birçok yayın editörü artık böyle davranıyor. Bu yazılar, içerikler zaten ağır bir oto sansürden geçerek düşüyor editörlerin önüne. Ona rağmen ele aldığı içerik hakkında birilerinin sonuç çıkarmasına fırsat verecek ifadeler var mı diye düşünmek zorunda kalınıyor. İster Cüneyt Özdemir gibi açık, ister farkında olmadan kapalı bir biçimde bu ifadeler kamusallaştığında ise devlet erkanına gerek kalmadan uygulanan sivil sansürün en çarpıcı örneğini oluşturuyor BluTV’nin “Çıplak”ı yayından kaldırması.

Bu ‘sivil sansür’ün yakın dönemdeki en çarpıcı örneğinin 2014 yılında Antalya Altın Portakal Film Festivali yöneticilerinin “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” belgeselinde kendilerinde hukuki sıkıntılar bulup yasaklamaları olduğunu da hatırlatmadan geçmeyelim. Aradan geçen zamanda devlet gerekli politik ve kültürel ortamı yaratmış gibi görünüyor. Sansür için elini kirletme ihtiyacı görmüyor. Mekanizma işliyor…