YAZARLAR

Cinayet cephesi ve demokrasi cephesinin 'seçim'i

Siyaset erbabı yeni bir 'seçim cinayeti' ile karşı karşıya. Ya 'seçim'i demokrasiden yana yapıp cinayet cephesine karşı ortak ses yükseltilecek ya da birkaç sözümona kınamayla işi geçiştirecek.

Bir siyasi suikast görevlisi katil nasıl aklanır? İzmir’de HDP’ye yönletilen ve Deniz Poyraz adlı çalışanın katledildiği kanlı saldırı ile birlikte hep beraber görüyoruz. 

VALİLİK NE DEMEK İSTİYOR?

Valilik açıklamasında, “istifaen ayrılmış bir sağlık çalışanı” olduğunu öğreniyoruz. Adını söylemiyor ama valilik, ne katilin ne maktulün. “Soruşturmaya halel gelmemesi için adını söylemiyorlar” diye safdilce düşünecek olsak, müstafi bir sağlık çalışanı olduğunu niye öğreniyoruz? Organize bir saldırı işi değil de ruhsal sıkıntıları olan biri gibi düşünelim diye mi? Tek başına valilik açıklaması bunu söylemeye yetmese de başka olgular var. İktidarcı medyalar saldırıyı, “çatışma” diye verdi ilk. Çatışma tabii, bedene karşı kurşun. Bir yerde “HDP” varsa, oraya ateş edilmişse, orada biri ölmüşse, muhakkak “çatışma” olmuştur! Medyanın bu kelime tercihi, saldırganın tercihiyle aynı aslında: Yasal bir partiyi (HDP) illegal silahlı bir örgüt olarak (PKK) görme. Valilik açıklamasındaki “müstafi sağlık çalışanı” lafıyla uyumlu bir tercih. Sağlık çalışanları zaten sıkıntıda olan kişiler, pandemiden ötürü dertleri bin iken on bin oldu, “istifa etmiş” ise demek ki dayanamamış, ruhsal durumu iyi değil. yoksa ne işi var o ibarenin açıklamada?

KATİLİN İFADESİ İTİNAYLA 'SIZDIRILIR'KEN 

Katili aklama çabalarının görünür olduğu üçüncü şey, katilin adını gizleyen valilik açıklamasının hemen ardından, “ilk ifadesi”nin basına sızdırılmasıyla geldi. 

“Kimse ile bir bağlantım yok. PKK’dan nefret ettiğim için binaya girdim, rastgele ateş ettim.”

Adı, bağlantıları gizleniyor ama “ruhsal motivasyonu” aleni hale getiriliyor. "HDP’den nefret ediyorum" diyecek değil, "Kürtlerden nefret ediyorum" diyecek değil, tabii PKK adını atacak ortaya. Buyrun size profil: İşten ayrılmış. Hem de zor bir işten. PKK nefreti var. Kalkmış gitmiş cinayeti işlemiş. Cinayeti aydınlatma, saldırgan katili yönlendirme olasılığı olan şahıs ya da grupları araştırma niyeti olan bir “otorite” (valilik, polis, demek ki İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı) ortalığa ilk bu “bilgi”leri mi saçar? Katilin, planlı olduğu kesin, örgütlü olduğu kuvvetle muhtemel saldırısı daha baştan “kişisel, ruhsal” bir plana oturtulmak isteniyor. Bu türden bir katili korumanın daha iyi yolu yok ki! Daha iyi tek ihtimal var, kaçabilse yakalanmazdı. 

AZMETTİRİCİ OLARAK SİYASAL FAİLLER

Katilin daha kovuşturmayı bırakın, soruşturma bile gerçekte başlamamışken, hukuki planda nasıl ele alınacağı bu üç nedenle çok açık. Bugün yarın kiminle fotoğrafı çıkarsa çıksın, hangi bağlantıları ortaya dökülürse dökülsün, bu “psişik sorunları olan birinin münferit vakası” tezine dört elle sarılınacağı anlaşılıyor.

Elbette aynı derecede açık başka boyutlar da var: Türkiye’de yaşayan bir kişi PKK ile HDP’yi eşit görüyorsa, bütün yönetim kademelerinde öyle olduğunun kesintisiz biçimde dile getirilmesindendir. İçişleri Bakanı Sedat Peker’e karşı kendisini savunurken bile aynı eşitlik safsatasına sarılmadı mı dört elle? Devlet Bahçeli aynı türküyü çığırmıyor mu gündüz gece?  

Tabii, mesele sadece söz konusu kirli ve kirletici propagandanın bozduğu zihinler meselesi değil. Peker’in yol açtığı tartışmaya dahil olan Mehmet Eymür, 18 Mayıs’ta İsmail Saymaz’a verdiği mülakatta, “Bu gidişin sonu siyasi cinayetlerdir” derken boş konuşmuyormuş. Yine kuvvetle muhtemel bir MİT bürokratı olan Mehmet Eymür ile paralel biçimde Sedat Peker, “Alevilere saldırı planlanıyor” dediğinde boş konuşmuyormuş demek ki. 

İlk açıklamalar, ilk “eylem”ler (ifadenin sızdırılması) her şeyin 7 Haziran sonrası yükseltilen şiddet dalgasını hatırlatıyor. Suruç ve Ankara Gar saldırıları mesela.

'SEÇİM' ZAMANI

Sürekli gözetim altında olan HDP’ye saldırının bu kadar kolay olmasına değinmiyorum bile, şu kadarını söylemek yeterli: HDP’ye yönelik bütün saldırılarda devreye sokulan “teröre tepki” ve “halkın-şahısların kızgınlığı” teraneleri, o saldırıların planlı biçimde yönlendirilmiş olduğu gerçeğini hiçbir zaman gizlemedi. 

Hasılı, siyaset erbabı yeni bir “seçim cinayeti” ile karşı karşıya. Ya “seçim”i demokrasiden yana yapıp cinayet cehpesine karşı ortak ses ve eylem yükseltilecek ya da cinayet cephesinin ucuz, kirli ve kanlı numaraları birkaç sözümona kınama lafıyla geçiştirilerek yapılacak ilk “seçim”i kazanma hayalleri ile her şey aynı şekilde sürüp gidecek.