YAZARLAR

Ciao Bella!

Tarih zaten Gerçek ve “Geççek” üstüne kurulu. Tarihsellik o. Ama kısa, ama uzun. Geçici.

Tarkan’ın pandemiye endemiye karşı teselliyle el atıp “omuza vuran” şarkısı gündeme oturunca…
Önce bir korktum:
Direnen işçileri, motorlu çocukları, depodan kovulanları, atölyede yanan mültecileri, inşaattan toprağa çakılanları, karanlığa ve soğuğa gömülenleri, kadın katliamının son kurbanları Hazal, Edanur ve Sıla’yı unutur muyuz diye!

Mazur görün, bende öyle bir korku vardır.
Geçenlerde “Muhaliflik bir tatmin olma biçimi midir?” başlıklı yazıyı da hep o korkuyla yazmıştım.
Çünkü, sizi tenzih ederim tabii, bu tür bir muhaliflik; üretmekten ziyade tüketir; olayları birbirine bağlamaktan ziyade tek tek basaraktan bade süzerekten bir çiçek gibi kopartır.
Kopara kopara bir bakmışsın, papatyada bir şey kalmamış!

İlle öyle olacak diye bir şey yok.
Hepsini birden düşünen akılda, her birinde çarpan yürekte, tümünü ifade eden ağızda, ayırmadan omuz veren bir bedende; şarkı da hoş durur, hoş bulmuş olur, öfkeyi güler yüzlü umut haline getirebilir. Böyle neşeli bir muhaliflik de şahanedir!

Sonra doğrudan Tarkan’ın kendi web sitesine bakmak istedim, videoyu oradan izlemek için.
“tarkan.com” yerine “tarkan.com.tr” yazmışım.
Karşıma Tarkan çıktı.
Sezgin Ağabey çıktı.
“Bizimkiler” çıktı.
“Hüdaverdi” çıktı.
“Çoban Çantası” çıktı.

“Geççek” diye seslenen Tarkan’ın ve 2018 sonu istatistiğine göre hayattaki 6 bin 55 Tarkan’ın isimlerini koyan ailelerine ilham veren, nüfustaki her 13 bin kişiden, her 6-7 bin erkekten birinin adının en güçlü kaynağı olan “Çizgi Roman ve film serisi Tarkan”ın kendisi çıktı.

Eşi Türkay Abla’nın bir zamanlar anlattığına göre, “Sezgin Burak, Tarkan’ı Milano’da çalışırken yaratmış, adını orada bulmuş” hatta ölmeden önce tasarladığı son Tarkan macerasının adını da “Milano’ya giden yol” diye düşünmüştü.

Devlet Bahçeli zor kızacak Tarkan’a; “Sezgin Abi” tam bir “Türk” kahraman yaratmıştı. Atıyla, kurduyla, kılıcıyla. Çapkınlıklarıyla da!
Bugün o görünümde değil “kahramanlar.”
Ya atı yok, ya kurdu ya da…

Ancak Sezgin Burak “yerli ve milli kahraman” yanında yine “yerli ve milli” sıradan halk insanları da yaratmış, ölümünden sonra kardeşi Ersin Burak onları yaşatmaya devam etmişti.
Sonraki kuşakların bir dizi adıyla bildiği “Bizimkiler” ve onun içinden çıkan Hüdaverdi.
Pırtıklar, Gönül Hanımlar, Zurnalar ile dünün ve bugünün kibirlilerine karşı, mütevazı, iyi kalpli insanlar.

Basınköylü komşumuz Yaşar Kemal Abi’in “Yılanların Öcü”nü, İnce Memed ve Ağrı Dağı Efsanesi’ni de resimlemiş olan yine Basınköylü Abim Sezgin Burak’ın Tarkan’ı, onun ölümünden sonra yaşamını sürdürdü. Çocukları Mine, Tan, Tarkan’ın gayretleriyle de.
Ne var ki kendisi, bugün “Geççek”le toplumun önemli bir kısmını gülümseten Tarkan’dan da genç bir yaşta, 43’ünde, kendini göğe fırlatarak bu dünyaya veda etti.
Genellikle onun nasıl veda ettiğini bile bilmeyen binlerce anne ve baba, çocuklarına Tarkan adını verdi.
Biri de 1972 Almanya doğumlu, Rize İkizdereli “Tarkan Tevetoğlu”nun ailesi, özellikle annesi Neşe Hanım’dı.

Sezgin Abi’yi aramızdan alan “umutsuzluk” neydi, bilemeyiz tam; ama bildiğimiz, bir şarkının, mırıldanılan sözlerin, kıpırdayan bedenlerin de umut kuşanabildiği.
Yeter mi? Yetmez tabii.

Hep “Peki sonra?” sorusu gelir.
Peki, danstan sonra ne yapacaksınız? Şarkı bitince ne söyleyeceksiniz? Parçanın sözleri ardından hangi sözünüz, hangi hissiniz, hangi ifadeniz gelecek?
İster pandemi için olsun, ister endemi, ister “sen de mi” için olsun.

Nasıl bir ülke istemediğinin içinde, nasıl bir ülke istediğinin hayali ve kısmen cevabı bulunmalı çünkü.
Kimilerininin “bugün”ünü, başkalarına nefret kustukları, dışladıkları, hor gördükleri için istemiyorsan; çok farklı bir “yarın”ı da yine nefretlerle, dışlamalarla inşa edip etmeyeceğinin muhakemesi, hatta kararı olmalı.

Tarih zaten Gerçek ve “Geççek” üstüne kurulu.
Tarihsellik o. Ama kısa, ama uzun. Geçici.
Aynıymış hissini veren, sadece karşımızdakiler, üstümüzdekiler değil; bizzat kendimizin de başkalarını görme, hissetme, kapsama, anlama ve dayanışmadaki hasislikleri. Habislikleri hatta.
Ezberlerden kurtulamamak, bir dogma karşısına başka dogmalarla çıkmak, nefretlere karşı nefretlere sarılmak.

Sezgin Abi’nin Tarkan ile Bizimkiler’i, Hüdaverdi’yi tefrika ettiği Hürriyet’in eskiden Milliyet olan binasında, şimdi, Tarkan şarkısı ritminden de kıvrak bir gazeteci kardeşimiz “Geççek deyince Melih Gökçek akla geliyor” yorumunu yapmış.
Çoluk çocuk binlerce ailenin gönlünü fethetmiş Sezgin Burak ve çizimlerinden, geldik bugünün, yarına hiçbir hayırlı iz bırakmayacak bir tür yamuk yumuk gazeteciliğine!

İktidarın iki kanadına da küçük bir not ileterek bitireyim:
Devlet istatistiğine göre, Tarkan’ın da memleketi olan Rize’de 2018 sonunda 58 Tarkan varmış; Sayın Bahçeli’nin Osmaniye’sinde ise 10 Tarkan. Yani barajın tam kıyısında!

Hani dili sürçmüş, Sayın Bahçeli “Enkaza iktidara gelseler ne yapacaklarını bilmiyorlar” demişti ya…
Haklı, Tarkan’ın şarkısında da işte bu enkaza gelince ne olacağı yok!
Ezkaza enkaz altında kalabilecekler ise, o vakit ne yapacaklarını hiç bilmiyor, bunca yıl verdikleri onca cezadan, bunca ezadan sonra!

İnsan, bir şarkının aynı anda hem küresel bir salgına hem yerel ve milli şahıslara karışık hitabı karşısında, bu hijyen şartlarında ne yapar, bilmiyorum. Alınsa bir türlü, salınsa bir türlü, öksürse başka türlü, VAR’a gitse ne çare!

Oysa bir direniş şarkısı, Ciao Bella diye seslendiğinde gayet net:
Elvada Güzelim, deyip gidiyor!
Dikkat edin yalnız:
Ciao Bela değil, iki adet L ile yazılıyor.


Umur Talu Kimdir?

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan Talu, genç yaşında Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde önemli görevlerde bulundu. Milliyet Gazetesi’nde Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Milliyet, Star, Sabah ve Habertürk gazetelerinde yıllarca köşe yazıları yazdı. 1996’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) Türkiye Basın Özgürlüğü ödülünü aldı. 1998 ve 2000 yıllarında TGC Yönetim Kurulu’na seçildi, 2001 yılında TGC Başkan Yardımcısı oldu. 2004 ve 2005 yıllarında yılın köşe yazarı seçildi.