CHP’nin siyasetle imtihanı

CHP sosyalistlerle ve HDP ile bağlantı kurarsa süreç çok farklı işleyecektir. Meclis'te ve 'sokakta' işbirliği kurulabilse 1970’lerin sonundaki dinamizm ortaya çıkabilir. Ancak pek mümkün görünmüyor.

Google Haberlere Abone ol

Mehmet Türkay*

CHP’nin ısrarlı sağcılaşmasının mantığı ne? Bir seçim yaşandı ve devlet kazandı. Kazanan devlet zaten güçlüydü. Kazanan bir siyasal parti değil, devlet. Burada kritik olan bizi bu argümanlar üzerinden tartışmaya başlatmalarıdır. CHP’nin kendi içinde ne yaşadığı açık değil. Komplo teorileri için elverişli bir ortam. CHP’liler, partinin kendi içinde yaşadığı saçmalığın bu topluma neye mal olacağını düşünmeliler. CHP’nin kurucu parti olduğu herkesin zihnindedir. Ancak CHP’nin bu geçmişinin siyaseten bugün bir karşılığı yok. Çünkü süreç içinde oluşan toplumsal hafıza buna yetmiyor. Toplumun yarısından tamamen silindi, diğer yarısının da önemli bir kısmının umurunda değil. Bu durum Türkiye’de yaşayan bütün halklar/insanlar için gelecekte potansiyel bir tehlike olacaktır. Hafızasız toplumlar ve/veya hafızasından vazgeçmiş toplumlar faşizmle yönetilirler. Bu vurgu akılda kalmak üzere CHP meselesine dönersek ne diyebiliriz?

GEÇ ULUSLAŞMA SÜRECİ

CHP’nin kurucu parti olarak 1945’e kadar bir tek parti olarak süreci yönetmesi esas itibarı ile kapitalist bir kurumsallaşma olarak ulusal devlet inşasının gereklilikleri, diğer yanıyla savaşa giden bir dünyada genel otoriterleşmenin bir zorunluluğuydu. Nitekim dünya konjonktürü değiştiğinde, Türkiye soğuk savaş koşullarında, aslında kuruluş ilkelerine bağlı kalarak kapitalist sistem içinde yer aldı. Bütün geç uluslaşma süreçleri eksik uluslaşma olarak hayata geçmiştir. Türkiye’de 1946 itibarıyla çok partili sisteme geçme kararıyla Demokrat Parti (DP) 1950 seçimlerinde iktidara gelmiş ve yeni bir süreç başlamıştır. Başlayan süreç AKP iktidarının asli referansıdır. Bu süreçten sonra CHP 27 Mayıs 1960 darbesine rağmen doğrudan bir iktidar şansına sahip olamamıştır. Bülent Ecevit ile başlayan sosyal demokrasi dönüşümü yetmişli yıllarda, Kıbrıs Savaşı konjonktüründe bir karşılık görse de sonrası gelmemiştir.

SOSYAL DEMOKRASİ SAĞI İKTİDARA TAŞIDI

1980 darbesiyle yaşanan kırılmadan sonra toparlanma süreci sosyal demokratlar açısından çok parçalı, belki gerekli ancak sonuç alınamayan bir durum yaratmıştır. CHP’nin 1992’de yeniden açılmasından sonraki süreç ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte Deniz Baykal’ın Erdoğan’a verdiği destek kırılma anıdır. Türkiye’de “sosyal demokrasi” sağı hep iktidara taşımıştır. Farkında olamadan da olsa bu topluma zarar vermiştir. Bunun elbette bu toplumun esas olarak muhafazakar bir yapıya sahip olmasının belirlediği siyasi bir zeminde siyaset yapmakla ilgisi olabilir. Ancak bazı tarihsel anlarda sorun bu zemine rağmen siyaset kurmaktır. CHP bunu yapamadı. Sağa yanaştı.

Ancak seçimlerde bu son durumun sadece sağ partiler açısından olumlu sonuç verdiği düşünüldüğünde yine CHP’nin, sağ partilere omuz verdiği sonucu çıkıyor. Peki onların bu güne kadar bir desteği oldu mu? Olma ihtimali yok çünkü fikirleri iktidarda. CHP’nin yaşadığı iç tartışmaların toplumsal bir karşılığı umalım ki olsun. Ama pek umutvar bir durum yok. Eğer CHP sosyalistlerle ve HDP ile bir bağlantı kurarsa, süreç çok farklı işleyecektir. Bundan kastettiğim HDP ve TİP ile Meclis'te, sosyalist hareketlerle “sokakta” bir işbirliği kurulabilse 1970’lerin sonundaki dinamizm ortaya çıkabilir. Ancak pek mümkün görünmüyor elbette.

SAĞCILIĞIN BÜTÜN KALELERİ TUTULMUŞ DURUMDA

CHP bu süreçte kapalı bir kutuya döndürüldüğü için bir şey söylemek mümkün değil. Ancak, bu parti sadece üst düzey yöneticilerden oluştuğu görüntüsünü verdiği sürece siyaseten bir başarı şansı yok. Hani CHP bir devrimin partisiydi. Ümmete karşı ulusu savunuyordu. Gelinen noktada neyi savunduğu bile karıştı. Bu kötü bir görüntü. Önce bunun netleşmesi lazım. Kuruculuk hissiyatının siyaseten bir karşılığı da kalmamış durumda. Amiyane tabirle, ‘sosyal demokrasinin derdi, sosyalistler olarak bizi mi gerdi’ denilebilir. Evet germeli. 1970’lerde CHP’nin bir biçimde sağladığı koşullar önemliydi. Hafıza kendi başına önemlidir. Elbette aktörler değişti. Ama dürüstse vicdan değişmez. Bir beklenti üzerine yazmıyorum elbette. Koşullar da vicdan da çok değişti. Çünkü siyaset değişti. CHP elbette bir siyasi duruş sergileyecek. Ama bunu sağcılaşarak yaparsa kendi varoluşuna bir dönüş olacaktır. Siyaseten karşılığı olamaz, sağcılığın bütün kaleleri tutulmuş durumda. Türkiye koşullarında demokrasi ve özgürlük temelli bir yaklaşım CHP’yi siyasette tutabilir. Elbette bu yönde bir irade oluşursa. Bu yazı yazıldıktan bir gün sonra Kemal Kılıçdaroğlu'nun Hatay TİP milletvekili Can Atalay’ı ziyaret etmesi bu yönde atılmış bir adımdır, umalım ki sonrası gelsin.

* Marmara Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü