CHP’li Yücel: Kılıçdaroğlu seçilebilecek adaydır, değişim HDP’nin de beklentisi

CHP İzmir İl Başkanlığı'ndan istifa edip milletvekili aday adayı olan Deniz Yücel, Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçilebilecek aday olduğunu söyledi. Yücel, değişimin HDP’nin de beklentisi olduğunu belirtti.

Google Haberlere Abone ol

Namık Alkan

İZMİR - 14 Mayıs 2023’de yapılması konuşulan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimleri için Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) 40 il başkanı ve 39 ilçe başkanı milletvekili aday adayı olmak için istifa etti. Milletvekilliği aday adaylığı için istifa eden başkanlardan birisi de son 5 yıldır CHP İzmir İl Başkanlığı görevini yürüten Avukat Deniz Yücel oldu. Hukukçu ve siyasetçi bir aileden gelen Yücel ile milletvekili aday adayı olma sürecini ve siyasetteki gelecek hedeflerini konuştuk.

1977 İzmir doğumlu olan Deniz Yücel, 1999 yılında CHP üyesi oldu. 2014 yılındaki yerel seçimlerde belediye meclis üyeliği ile birlikte aktif siyasi hayatı başladı. Buca ve Büyükşehir Belediyesi meclis üyeliğinin yanı sıra, CHP'nin büyükşehir meclis grubunun sözcülüğünde bulundu. Meclis üyeliğinin bitmesine 1 yıl kala görevinden istifa ederek il başkanı seçildi. 5 sene boyunca bu görevi kesintisiz bir şekilde sürdüren Yücel, 26 Aralık’ta parti genelgesi doğrultusunda istifa ederek, görevini Şenol Aslanoğlu’na devretti.

‘HUKUKUN SİYASETTEN ARINMASI GEREKİYOR’

CHP İzmir İl Başkanlığı görevinden ayrılıp milletvekili aday adayı olma düşünceniz nasıl ortaya çıktı? Bu kararınız siyasi kariyer planınızın bir parçası mıydı?

Milletvekili adaylığı benim geçmişten beri planladığım bir şey değil. Ben aldığım göreve, yaptığım işe odaklanarak, o işi, o görevi hakkıyla, layıkıyla yapmaya çalışırım. İl başkanlığı ve belediye meclis üyeliği görevimi bu şekilde yaptım. İl başkanlığı çok onurlu bir görev. Bir taraftan da zor ve fedakârlık isteyen bir görev. İzmir, partimizin güçlü olduğu, her zaman enerjik ve dinamik olduğu bir kent. Böyle bir kentte bir taraftan Genel Başkanı temsil ediyorsunuz, bir taraftan örgütleri çalıştırmak gibi bir göreviniz ve misyonunuz var. Örgütlerin çalışması demek, ilçe örgütlerimizin sahada olması demek. Hemşerilerimizle, esnafla, gençlerle, kadınlarla, ev kadınlarıyla, işçiyle, emekçiyle, emekliyle, iş dünyasıyla iyi ve doğru ilişkiler kurabilmesi demek. Bunu sağlayabilmeniz için bir komutanın ordusunun başında mücadele etmesi gibi il başkanının da örgütünün başında olması gerekiyor. İlçeler özelinde aynı şey ilçe başkanlarımız için geçerli. Görev yaptığım süre zarfında her zaman en önde hem yöneticilerimizi hem ilçe başkanlarımızı hem de örgütümüzü sürüklemek, motive etmek için gayret ettim.

Ancak bir görevi belli bir süre yaptıktan sonra noktalamak gerekir. Bazen başka bir görev almak, bazen de birilerinin önünü açmak için. Siyasette yazılı olmayan birtakım kurallar vardır. Ben bir genel ve yerel seçim yaşadım. İki olağan kurultay süreci yaşadım. Bir olağanüstü kurultay imza süreci yaşadım. Bunlar çok hareketli dönemlerdi. İzmir’de depremi, tüm Türkiye’de pandemiyi yaşadık. Çok zorlu süreçlerde 5 sene bu görevi yaptım. Başkalarına el vermek için belli bir noktada noktalamak gerekiyor. Bu bir bayrak yarışı ve bayrak değişimi…

Türkiye’nin üçüncü büyük kentinde il başkanı olarak kentin siyasetine hakim bir pozisyondasınız. Neden il başkanlığı değil de milletvekilliği?

İl başkanlığı bir örgüt görevi. Bir yerde parti içi bir görev. İl başkanlığının icracı bir pozisyonu yok. Milletvekilliği ise bir kamu görevidir. Milletvekili icracıdır, yasama faaliyeti görür ve bir yerde yürütmeyi denetler. Kamusal bir görev olduğu için icracı yanı daha yüksek. Sonsuza kadar il başkanlığı görevi yapılmayacağı için bir yerde bu göreve (milletvekilliği) bir geçiş olması gerekirdi.

‘MUHALEFETE CİDDİ BİR BASKI VAR’

Hedefleriniz neler? Siyasette milletvekili olarak neleri değiştirmek istiyorsunuz?

Türkiye’nin çok ciddi sorunları var. Sorunların hiçbiri çözümsüz sorunlar değil. Bunlardan en başta geleni demokrasi sorunu. Birçok sorun da birbiriyle bağlantılı. Türkiye’de ülkeyi tek başına yöneten iktidar, ‘benim gibi düşünmeyen ya da benim güdümümde, benim kontrolümde olmayan herkes düşmandır ya da ötekidir, zaman zaman teröristtir’ gibi bir siyasi anlayışla ülkeyi yönetiyor. Muhalefete ciddi bir baskı var. Demokrasi sadece sandıktan çıkmak seçilmek demek değildir. Demokrasi uzlaşı, istişare gerektirir. Ortak akıl gerektirir. Demokrasinin kapsayıcı, çoğulcu olması gerekir. Yani "sandıktan çıktıktan sonra ben her şeyi yaparım" anlayışı demokrasi değildir. Türkiye’de ne yazık ki böyle bir tablo var. Diğer yandan bütün sorunlar birbiri ile bağlantılı. Hukuk siyasallaşmış durumda. Demokrasinin üstün olduğu bir yerde hukuk siyasallaşmaz. Hukuk siyasetten bağımsız olur. Hukuka güven olur. Devletin kurumlarına, devlet mekanizmasına bir güven olur. Ama özellikle 2010 referandumu ve AK Parti’nin o dönemde cemaatle birlikte yargıyı siyasallaştırması ve dizayn etmesi sonucunda yargıya ve devletin kurumlarına inanılmaz bir güvensizlik oluştu.

Bakıyorsunuz özellikle siyasi davalarda iktidarın beklentisine, iktidarın isteklerine aykırı karar veren hakimlerin ya görev yerleri değiştiriliyor ya soruşturmalara maruz kalıyorlar ya da bir şekilde birtakım yaptırımlara uğruyorlar. Ekonomik duruma baktığımızda Türkiye Cumhuriyeti devletinin geçmişte yaşamadığı kadar ağır bir ekonomik krizle iç içe yaşıyoruz. Bunun demokrasi ile hukukun üstünlüğü ile devletin liyakatli, tecrübeli kadrolar tarafından yönetilmemesi ile doğrudan doğruya ilişkisi var. Özellikle yargı bağımsızlığı sağlandığında birçok konunun birbiriyle bağlantılı olarak düzeleceğini düşünüyorum. Tabii ekonominin başına o işten anlayan, o işin eğitimini almış, ekonomi bilimine hayatını adamış liyakatli kadroları getirmeyip de tamamen size bağlı olan, sizin talimatınız ile hareket eden bir kişiyi getirirseniz ekonominin düzelme şansı yok. Dünyada ekonomi biliminin birtakım kuralları vardır. Onları uygulamayıp da belli kişilere belli gruplara mesaj vererek ekonomiyi düzeltmeye çalışırsanız bu tabloyu yaşamanız çok doğal. O yüzden ülkenin sorunları çözülebilecek sorunlar. Yeter ki biz kendimize aklı ve bilimi rehber edinelim. Liyakatli kadrolarla çalışalım.

Herkesin siyasetçi olması gerekmez. Türkiye Cumhuriyeti devletinin çok ciddi, zengin bir insan kaynağı var. O yüzden bu atamalarda adaleti sağlayalım. KPSS’nin, devlet memurları ile ilgili yapılan sınavların, mülakatların, bunların denetime açık bir şekilde, şeffaf bir şekilde yapılmasını sağlayalım. Bu sorunların hepsi belli bir süreçte çözülecektir.

Hukukun da siyasetten ari bir şekilde, hukuk kurallarına göre yürümesi gerekir. Yani hakimler, savcılar ve tabii ki yargının sacayağı avukatlar, yargıyı adalet dağıtma işini hukuk kurallarına, anayasamıza, ceza kanunlarımıza göre yani siyasi erkten etkilenmeden onların etkisi ve baskısı altında kalmadan yaparlarsa bunların hepsi düzelir. Bu iş tabi bir anda olabilecek bir iş değil. 2010 anayasa referandumu ile HSYK’nın iktidara bağımlı hale getirilmesi sonucunda yargıdaki siyasallaşma zirve noktasına ulaştı. Bir iktidar değişikliğinde, yargıda yapılacak bir yapılanma sonrasında, siyasal etki altında süren bazı davaların da yeniden yargılama yolu ile normal seyrine gireceğine inanıyorum.

İzmir yurdun her bölgesinden göç alan bir kent. Etnik grupların yanı sıra, Türkiye’nin her bölgesinden yurttaşların kümelendiği mahalleler de oluşmuş. Seçmenlerin önemli bir bölümünü de Kürt nüfusu oluşturuyor. Deniz Yücel İzmir’de nasıl bir çalışma yürütecek? Toplumun bütün kesimlerinden oy alabileceğini düşünüyor mu?

Ben genciyle yaşlısıyla, farklı etnik kökenlerden gelen kişilerle ya da toplumun tüm sınıfları ile tüm katmanları ile diyalog kurabilen bir yapıdayım. Bu, siyasetten de önce belki avukatlık yapmamdan dolayı edindiğim bir özelliğim diye düşünüyorum. Herkesle iletişim, diyalog kurabilirim. İl başkanlığında da siyasette de bunu böyle yaptım. Karşınızdakini dinlemezseniz iletişim kuramazsınız. Ben iyi bir dinleyiciyim. Hem sorunu anlamak için hem de karşıdaki kişiyi anlamak için. Ayrıca empati yapmayı da içselleştirmiş bir yanım var. Tabii toplumun farklı kesimlerinin farklı beklentileri, talepleri oluyor. Bunlar zaman zaman haklı, zaman zaman haksız oluyor. Empati yapabildiğimiz, karşımızdaki kişinin bakış açısını kavrayabildiğimiz zaman bir orta yol bulabiliyoruz. Talebi haklı bir talep değilse bunun neden haklı bir talep olmadığını anlatabiliyoruz. İkna edebiliyoruz ya da uzlaşabiliyoruz. O yüzden toplumun belli bir kesiminden oy alamama gibi bir kaygım hiç olmadı. Neticede görev yaptığım beş yıl boyunca İzmir’in 30 ilçesinde her yere gittik. Sahada olmaya özen gösterdik. Ezilen, mağdur edilen, şiddete, ayrımcılığa uğrayan herkesin yanında olduk. Esnafın yanında olduk. Dolayısıyla, toplumun farklı kesimlerinin beklentileri ile ilgili birikimimiz oluştu. Yarın, öbür gün milletvekilliği görevine gelirsem, bu birikimimden faydalanacağım.

‘KEMAL KILIÇDAROĞLU SEÇİLEBİLECEK ADAYDIR’

Türkiye seçim sürecine girdi ve kesin olmamakla beraber 14 Mayıs’ta cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri yapılacak. Millet ittifakı ise halen cumhurbaşkanı adayını açıklamadı. Size göre Millet İttifakı’nın adayı kim olmalıdır ya da kim olur?

Siyasette zamanlama çok önemlidir. Bazen hayatidir. O yüzden adayın açıklanmaması belli bir plan program dahilinde ve bilinçli bir şekilde yapılan eylem. Şimdi birileri, AK Parti, Cumhur İttifakı istiyor diye 6’lı Masa'nın aday açıklaması söz konusu bile olamaz. Bu işin bir zamanı var. Şu anda Cumhur İttifakı’nın tek çaresi, tek kurtuluşu 6’lı Masa'yı bozmak. Tüm yaptıkları hamleler, attıkları bütün adımlar 6’lı Masa'yı bozmak üzerine ama 6’lı Masa bozulmaz. 6’lı Masa Türkiye Cumhuriyeti devletinin siyasi tarihinde bir devrim niteliğindedir. Çok farklı siyasi geleneklerden, farklı ideolojilerden gelen, farklı ideolojileri ve tabanı temsil eden 6 siyasi parti başta Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem olmak üzere birçok konuda mutabakat sağladılar. Belli periyodlarda ülkemizi demokrasiye kavuşturmak, iktidar değişikliğinden sonra 20-21 yıllık AK Parti iktidarının ülkeye vermiş olduğu zararı ve tahribatı onarmak, ekonomik krizi sonlandırmak ve yargı bağımsızlığını sağlamak için bir araya geliyorlar.

Aday yakın zamanda açıklanacak. 6’lı Masa'nın aday belirleyememe gibi bir sorunu hiç olmadı ve bundan sonra da olmaz. 6’lı Masa'nın birlikteliği bozulmaz. 6’lı Masa adayı mutabakatla belirler. CHP’li kimliğimizle Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun 6'lı Masa'nın adayı olması bizi mutlu eder. Bizim gönlümüzden o geçiyor. Kemal Kılıçdaroğlu seçilebilecek bir adaydır. Bir de siyasetin bir gerçeği var; Millet İttifakı ve 6’lı Masa'nın kuruluşuna öncülük eden, CHP ve onun Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Orada lokomotif görevi gören ve en yüksek oya sahip parti olması hasebiyle yine CHP’dir ama aday 6’lı Masa mensubu genel başkanların mutabakatı ile belirlenecek. 6’lı Masa'nın adayı Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı olacak. Bundan bizim hiçbir kuşkumuz yok. Kazanamayacak bir adayla ne CHP ne de 6’lı Masa seçime girer. Biz yaptığımız bütün saha çalışmalarında Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili bir beklenti olduğunu görüyoruz. Bu İzmir’de de böyle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da da böyle. Ama tekrar ifade edeyim, aday mutabakatla belirlenir.

'HDP İLE TABİİ Kİ GÖRÜŞÜRÜZ'

HDP kendi adayını çıkartacağını açıkladı. Hatta bir adım daha ileri giderek Millet İttifakı’nın kendi adaylarını desteklemesini istedi. Gerek Cumhur İttifakı’nın gerekse Millet İttifakı’nın ilk turda seçimi kazanamayacağı ortak kabul görüyor. HDP’nin de içinde bulunduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın tavrı bu noktada belirleyici görülüyor. Ortak bir aday üzerine bir uzlaşı sağlanabilir mi?

Başka bir partinin aday çıkarıp çıkarmaması ile ilgili olarak siyasi nezaket kuralları gereği yorum yapmak istemem. Ama ben şuna inanıyorum; Türkiye’nin ihtiyacı olan demokratik ortam, huzur ve barış ortamı, ekonomik krizin ve hayat pahalığının son bulması iktidar değişikliği ile mümkün. İktidar değişikliğini nasıl sağlayabiliyoruz? Burada bir ortak akılla yürümek, ülkemizin ve toplumun menfaatine. Böyle kritik bir seçime girerken, bireysel hareket etmek ya da bu işi bir ego meselesine çevirmek doğru bir şey değil. Bu nedenle muhalefette olan tüm siyasi partilerin bu konuda ülkemizin geleceğini, menfaatini önceleyerek bir karar vereceklerini düşünüyorum.

HDP, TBMM’de grubu olan bir siyasi parti. HDP ile tabii ki görüşürüz. CHP yeri geldiğinde AK Parti ile de MHP ile de görüşüyor. Bütün siyasi partilerle görüşen tek partiyiz diyebiliriz. Bu görüşmeler yapılır. HDP’nin, AK Parti’nin değirmenine su taşıyacak bir adım atmayacağına inanıyorum. Çünkü Türkiye’de en çok ezilen, ötekileştirilen kesim Kürt vatandaşlarımız. İktidar değişikliğinin, ülkemizin demokratikleşmesi adına toplumun tüm kesimlerine, Kürt seçmenin ya da HDP’nin temsil ettiği seçmenlere de özellikle bir fayda sağlayacağını düşünüyorum. Ezilen, ötekileştirilen ya da dışlanan bir kesim var. O yüzden değişim HDP’nin de beklentisi. AK Parti iktidarının devam etmesine, aktif de pasif de katkı koyacaklarını düşünmüyorum.